Milli dava Kıbrıs, AB kapısında peşkeş mi çekiliyor!
Kör talihe bakın! Nerelerden nerelere geldik… Astığımız Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 1955 yılında ne demiş: “Kıbrıs’ın Türkiye için stratejik önemi vardır. Savaşta Türkiye ancak güney limanları yolu ile beslenebilir. Kıbrıs adasına hâkim olacak kuvvet aynı zamanda Ege denizinde adalara da sahip olursa, Türkiye gerçek bir kuşatma altına girer. Hiçbir ülke tüm güvenliğinin dost dahi olsa başka bir devlete dayanmasına razı olamaz!”
İşte böyle! Geçmişte içte çekişsek, birbirimizi boğazlasak bile dışa karşı iktidarı ile muhalefeti ile milli bir duruş sergilemişiz! NATO süreci bütün ulusal reflekslerimizi felç etti. Aklımız karıştı. İşi öylesine abarttık ki başkalarının çıkarları için oradan oraya sürüklendik. “Uluslararası sorumluluklar” diye bir garabeti bu milletin başına bela ettik! Hâlâ da milletin parasını Afganistan dağlarında çarçur ediyoruz!
Kıbrıs’ın satışa çıkarılmasına emperyalist merkezler karar verince, 2000’li yılların başında birdenbire televizyonlarda strateji (!) programları yapılmaya başlandı. İsak Alaton, emekli bir amiral ile birlikte NTV’de Kıbrıs konusunu da ele aldı. Çıkardıkları müthiş jeopolitik sonuç (!) şuydu: “Kıbrıs’ın stratejik önemi yoktur!”
Bu sorunun cevabını yine 1955 yılında İngiliz Başbakanı McMillian veriyor: “Kıbrıs adasını kim kontrol altında tutarsa, Türkiye’yi ve aynı zamanda Ortadoğu’ya giriş ve çıkışları denetler.” Daha da geriye gidelim. Yıl 1879, İngiliz Başbakanı Benjamin Disraeli: “Kıbrıs Asya’nın anahtarıdır!”
Bunun bilincinde olan İngiltere, AB üyesi olmasına rağmen hiçbir zaman egemenliği altında bulunan Dikelya ve Agrotori’deki üslerini AB ya da AB üyesi ülkelere açmadı! Elin oğlu, neyi vereceğini, neyi elinde tutacağını çok iyi biliyor!
Malumu ilan etmek için lafı uzatmadan küçük bir soru yönelterek, bugüne dönelim. Aşağıdaki ifadeler kime aittir:
“Kıbrıs’ta tek bir Türk olmasa bile Türkiye’nin bir Kıbrıs politikasının bulunması zorunludur. Hiçbir ülke kendi hayat sahasının kalbinde yer alan böyle bir adaya kayıtsız kalamaz!”
a. Rauf Denktaş
b. İsmet İnönü
c. Bülent Ecevit
d. Ahmet Davutoğlu
e. Turan Güneş
Bugünlerde AB aşığı, Vahdettin’i anımsatan teslimiyetçi bir Zat-ı Şahane, AB kapısında Kıbrıs pazarlığı yapıyor. Türkiye, Türklük, bayrak, millet, vatan konusundaki önyargılarını kaygısızca kamuoyu ile paylaşan bu tehlikeli adam derhal durdurulmalıdır!
Müzakere yeri ve zemini yanlıştır. Böylesine hayati bir görüşme Brüksel’de sürdürülemez! AB bu konuda tepeden tırnağa kadar Rum tarafındadır. AB’nin Doğu Akdeniz’de Türkiye ve Türkler için layık gördüğü alan Antalya körfezi ile sınırlıdır. Topluluğun Kıbrıs ve Doğu Akdeniz politikalarına Türk gözlüğü ile bakıldığında, görülen tek şey düşmanlıktır!
Müzakereleri yürüten kişi A’dan Z’ye yanlıştır. Verdiği, “AB’ye girişin de ön hazırlığını yapıyoruz!” gibi beyanlar teslimiyetin peşinen kabul edilmesi anlamındadır.
Unutmayalım, Türkiye dış ticaretinin yüzde doksanını deniz yolu ile gerçekleştirmektedir. Bir kriz ve çatışma durumunda Ege kapanacaktır. Eğer Kıbrıs’ta elden çıkarsa, Antalya, Mersin, İskenderun limanları da tehdit altında kalır. Türk ekonomisi 10 gün içinde felç olur! Sorun Kıbrıs Türklerinden daha çok Türkiye Türklerinin sorunudur.
Maalesef Meclis’te bir Onur Öymen yok! Ama yine de öncelikle Ümit Özdağ gibi gerçekten stratejik derinliği olan vekiller konuyu önce Meclis gündemine, daha sonra Türkiye gündemine taşımalıdır. Şirin Ünal, Dursun Çiçek gibi asker kökenli mebuslar konuyu güvenlik boyutu ile ele almalıdır. AKP-MHP-CHP’den teşkil edilecek karma bir Parlamento heyeti Türkiye’nin kararlılığını göstermek için Kıbrıs’a gitmeli ve dünyaya Yavru Vatan’dan (Kardeş ülke vs. gibi laflar geveleyen Akıncı’ya inat: Yavru Vatan!) mesajlar vermelidir.
Konunun hayatiyetini herkesten çok daha iyi bilen TSK, Annan Planı sürecinde dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ten kaynaklanan hatalardan ders alarak, yurtseverliğine ve şanlı geçmişine yakışan milli bir duruş içinde olmalıdır. Nelerin yapıldığı, o dönem sorumluluk alan Balyoz sanıklarının savcılık ve mahkeme ifadelerinde mevcuttur.
TBMM içindeki partilerin sistem içindeki sınırlamaları dikkate alındığında, Parlamento dışındaki siyasi partiler ve demokratik kitle örgütlerine de büyük görevler düşmektedir. Bu kesimler, mümkünse ses getiren münferit ya da ortak eylemlerle bu hayati sorunu Türk milletine mal etmelidir. Millete mal edilemeyen ulusal çıkarlar, kapalı kapılar ardında bazı kurnazlar tarafından sessizce çarçur edilir!
Kıbrıs elden çıkarsa, Türkiye bölünme sürecine girer! (Doğru cevap: d şıkkı)
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr