Borç vermek yerine ortak olun
Küçük ve orta boy işletmelerin kredi borcu 550 milyar TL’ye yaklaşırken, ekonomik gelişmeler de bu krediyi ödemekte sıkıntı yaşadıklarını ve yaşayacaklarını gösteriyor. Yine haberlere yansıdığı kadarıyla özel bankaların verdiği kredi hacimleri yüzde 7’lere kadar geriledi ve kredilendirme kamu bankaları aracılığıyla yapıldı.
Kamu bu firmaları desteklesin; güzel de; neyi desteklediği biliyor mu? Çünkü bugün itibariyle bizdeki kredi verme mekanizması teminatlar üzerine kurgulu ve ulufe dağıtır cinsten yapılıyor. Hatta bu kredilerin verilmesinde bazı kayırmaların yapıldığı da dikkat çeken iddiaların arasında yer alıyor.
O zaman bir an durup düşünelim ve kendi kendimize soralım: Bugüne kadar milyarca TL kredi ya da teşviği reel sektöre sunmamıza rağmen neden büyük bir bataklığın içerisinde kıvranıyor; açmazlarımızı konuşuyor ve üretim odaklı bir büyüme yakalayamıyoruz?
Bunun temelinde herhangi ciddi bir ekonomi programı olmadan ulufe cinsinden kredi ya da teşvik dağıtma yaklaşımının büyük rolü var. Bakın yakalanan PKK’lı teröristlerin basına yansıyan ifadelerini hatırlayın.
Bir yere silahlı saldırı yaptıkları sırada, karşıdan gelen cevaba baktıklarını söylüyorlar. Eğer rast gele ateş açılıyorsa, oradaki askerlerin acemi olduğunu anladıklarını itiraf ediyorlar. Lakin karşılık nokta atışı ve tek tek geliyorsa, dönüp kaçtıklarını da yine itiraflarında belirtiyorlar.
Hadi bunu ekonomiye uyarlayalım. Şayet siz bir hedefiniz olmadan ve niteliklerinize uygun yapılanmalar içinde değilken sorunlara para dağıtarak karşılık verirseniz; havaya rast gele ateş etmiş olursunuz. Bu durum da sonuç almanız ise tesadüflere bağlı kalır.
Fakat hedefinize kilitlenip, her merminin ya da kuruşun hesabını yaparak sorumluluk içerisinde sonuç alıcı bir atış yapıyorsanız, teröristi bile kaçırıyorsunuz. O zaman bu teşvik ya da kredi adı altında para dağıtma zihniyetinden vazgeçmemiz gerekiyor.
Bu işin çözümü planlı bir ekonomi politikası belirlemek, olası sapmalarını öngörüp, buna karşılık alternatif eylem planları geliştirmek ve verdiğiniz her kuruşun nereye gittiğini ve ne sonuç alındığını sorgulamaktır.
Sıkışan her firmaya ulaşamazsınız. Ama sizden aldığı her kuruşu verimli kullanan firmaları tespit edip, tekrar önceliği onlardan başlatır, yani kamunun verdiğiniz kaynaklarının takipçisi olursanız, bir ilerleme sağlamamız mümkün.
Bunu da askeri ve baskıcı yöntemlerle yapamazsınız. Türkiye’nin bir an önce ihtiyaç ya da tüketim odaklı kredi, teşvik mekanizmasından çıkıp, proje bankacılığa dönmesini gerekir. Yani sizden para isteyenden önce bu parayı ne için kullanacağı ve nasıl geri ödeyeceğini öğrenin.
Şayet proje ülkeye yüksek katma değer sağlayacaksa, uç noktada hibeye dönüştürecek metotları bile devreye sokarsınız. Bu halimizle sadece gün kurtarıyor; yok canımızda dağıttıklarımı altı delik çuvala atıyoruz.
Çetin Ünsalan