Ilımlı İslam'a karşı Ilımlı HDP (PKK)'cilik
Yurdum insanının zeki, çalışkan ve pragmatik (çıkarcı) kanaat önderleri yepyeni ve çarpıcı bir sloganla ılımlı İslam'ın karşısına dikildi. Gerçi bu sloganın patenti biraz uzaklardaydı ama içerdekiler de yaratıcılıkta sınır tanımıyordu. Hastalığın reçetesi hemen hazırlandı: "Ilımlı İslam'a karşı ılımlı HDP (PKK)'cilik!"
Sistem, AKP ve MHP'nin eğitimsiz ama bu topraklara bağlı seçmenlerinin bu oltaya takılmayacağını çok iyi biliyordu. Entellektüel (!), eğitimli (!) ve herşeyi bilen (!) yüksek IQ'lü CHP'li seçmenler için özel balıkçı ağları özenle hazırlandı. Gemi, teknoloji ürünü oltalarını güverteye çıkardı ve halatlarını fora ederek limandan ayrıldı.
Bir seçim çalışması için yüzme havuzları ve villalarla dolu lüks bir siteye gittim. Oradaki CHP'lilerin HDP (PKK) aşkını görünce, sistemin balıkları toplamaya başladığını anladım.
Bilindiği üzere sistem, Türkiye üzerindeki sinsi emellerini hayata geçirmek için "The Taraf" isimli bir operasyon gazetesi kurmuştu. Ancak başta Ergenekon ve Balyoz olmak üzere tüm tertiplerin çökmesi nedeniyle bu gazete inandırıcılığını yitirdi. Güvenilir bir gazete aranmaya başlandı. Tıpkı yeni CHP gibi Cumhuriyet gazetesi devşirildi. "Mustafa" adlı filmi ile Atatürk'e olan bakışını sergileyen ve böylece rüştünü ispat eden Can (John) Dündar yönetimindeki yeni Cumhuriyet, bu çevrelerin gözdesi oldu.
Ilımlı HDP (PKK)'cilik için gaza basılmıştı. Bu toprakların gelmiş geçmiş en yurtsever ve en namuslu gazetecilerinden birisi olan rahmetli Uğur Mumcu'nun oğlu bile HDP'ye şarjör yapıldı. Keskin bir kalem, kırık bir gözlük, oğula değil de yürekli yiğitlere hatıra kalmıştı. Ağabey Ceyhan Mumcu, "Bu kadar da olmaz! Pes artık! O çevreler Uğur Mumcu'yu düşman bellemişti!" diyerek bu vefasızlığa ve duyarsızlığa isyan ediyordu.
CNN KÜRT şaha kalkmıştı. Türkücü yönü ile parlattıkları Demirtaş'ı bir tek peygamber ilan etmedikleri kaldı. Seçim sonrasında bu kanalda HDP zaferinin kutlanması, aslında herşeyi açıklıyordu. Bu sevimli kanalda tarafsız (!) programlar yapan Ahmet Hakan, hızını alamamış, muharebe sahnesini Hürriyet gazetesini de içine katacak şekilde genişletmişti. Keskin zekası (!j ile müthiş bir formül buldu.
Emperyalist merkezlerin planlarını deşifre eden ve "Kalaşnikofa şarjör olmayın!" diyerek, yaratıcı bir zeka ile bu konuyu üç kelime ile bitiren Yılmaz Özdil, artık Hakan için ebleh bir faşist oluyordu! Bu ise herhalde "PKK'ya PKK denmeyecek!" anlamına geliyordu. Akla rahmetli Atilla İlhan'ın Tanzimat dönemini betimleyen şu sözlerini getiriyordu: "Gâvura gâvur denmeyecektir!" HDP (PKK)'ya karşı çıkan herkes sisteme göre hem ebleh hem de faşist damgası yiyecekti. Ortada gerçekten eblehler vardı. Bu eblehlerin kim ya da kimler olduğunu 2-3 ay içinde net bir şekilde göreceğiz!
Hiç beklenmedik şekilde Sözcü gazetesi de koroya katıldı. Bekir Coşkun, "Utanmayın, HDP'ye oy verin!" mealinde bir makale kaleme aldı. Yazının başlığı oldukça ilginç ve dikkat çekiciydi: "HDP Gerçeği!" Ne tesadüf! Hemen arkasından Emin Çölaşan da benzer bir yazı yazdı. Yazının başlığı da benzerdi: "HDP Gerçekleri!"
Nefeslerimizi tutarak 4 çarpı 100 bayrak yarışını izliyorduk. Olağanüstü başarılı bir müsabaka çıkardılar. Sonuçta gurur kaynağı atletlerimiz, Can Dündar, Ahmet Hakan, Bekir Coşkun ve Emin Çölaşan, Türkiye, Balkan, Avrupa, Dünya ve Olimpiyat rekoru kırarak Diyarbakır'dan aldıkları HDP (PKK) bayrağını Ankara'da TBMM'ye diktiler. HDP bayrağını birer ucundan tutarak havalandıran bu aydınlarımıza Selahattin Demirtaş bir türkü resitali sunmalı! Hep birlikte halay çekerler; isterseler zılgıt bile çekebilirler! Kim tutar onları!
Kazanılan zaferi (!) Çölaşan 10 Haziran 2015 günü köşesinde şöyle taçlandırıyordu: "HDP'nin barajı geçmesi iyi mi oldu, kötü mü oldu?" Sözlerinde durmaları kaydıyla ben "İyi oldu" diyorum. Atatürkçü, laik, demokrat kesimlerin bir bölümünün HDP'ye oy vermesi bir kumardı. Zarlar atıldı ve kazanıldı! Demek ki bazen kumar oynamanın da yararları oluyormuş!"
PKK (HDP)'nın verdiği söz, Dolmabahçe'de AKP ile imzaladığı 10 maddelik bölünme protokolüdür. PKK imza ile kayıt altına aldığı bu 10 maddenin hayata geçirilmesi için Meclis'e sokuldu. Siz hangi sözden bahsediyorsunuz. Sistemin, PKK "Meclis'te demokrasicilik oynasın" diye mi bunca çaba içine girdiğini zannediyorsunuz. Kaldı ki HDP'nin hiçbir iradesi yoktur. İpi bir ucundan İmralı, diğer ucundan Kandil çekmektedir.
Sistem şunu çok iyi biliyordu. Türk seçmeni sadece bir hamle düşünerek oy atar. Yaygın düşünce neydi? Tayyip gitsin! O halde algı harekatı bu ana talep üzerinde odaklanacaktı. Barış ve demokrasi örtüsü altında bölücü bir koalisyon için partiler birbirine mecbur ve mahkum edilecekti. Plan saat gibi işledi. Her parti için tasarlanan mebus sayısı ayarlandı. Şimdi perde gerisinden altın vuruşlarla AKP ve CHP birbirine yaklaştırılıyor. Bunca emek,
onca oyun, bir sürü tertip bir bölünme anayasası ile taçlandırılmayı hak etmedi mi?
Mesele şuydu. Sistem tavla oynayan geniş kesimlerin ve onlara yön verenlerin sadece bir hamle ötesini görebildiğini biliyordu. Zaten Çölaşan da yazısında zarların atıldığını söylemiyor mu? O düşeş geldiğini sanıyor ama dışarıdan üç-bir, yani üçün biri gözüküyor. Ülkenin bütünlüğü üzerine kumar oynamak ne kadar kabul edilebilir bir hareket tarzı olabilir!
Halbuki Vatan Partisi'ne gönül veren 160 bin cesur yürek, usta birer satranç oyuncusuydu. Hepsi en az 3 hamle ötesini görebiliyordu. Emperyalizmin, Tayyip Erdoğan ve AKP'ye olan nefreti, bölücülüğe dönüştürmeyi planlandığını hemen anladılar. Halkımızı uyarmaya çalıştılar ama başarılı olamadılar.
Kant, Aydınlanmayı insanın kendi aklını özgürce kullanabilmesi olarak açıklar. Türk Milleti kendi aklını özgürce kullandığı gün, bütün bu sorunlar çözülecektir. Ancak o gün gelene kadar Vatan Partisi'nin nitelikli yiğitleri, birer el feneri gibi karanlığın üstüne ışık tutarak milletimizi aydınlatacak ve emperyalist merkezlerin bütün kirli oyunlarını bozacaktır. Ülkemizde onlarca siyasi parti varken, Batı'nın sadece Vatan Partisi'ne savaş açmasının nedeni de bu yalın gerçektir.
160 bin cesur yüreğin 70 milyonun hak ve çıkarlarını, kısıtlı kaynaklarını en doğru alanlara yönlendirerek kanı ve canı pahasına nasıl cansiperane savunduğunu, ah bir görebilsek!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr