Bu nasıl şampiyon?
Türkiye’nin gündeminde ihracat şampiyonları için verilen ödüller var. Her ne kadar diğer ödül alanları gölgede bırakarak, büyük haksızlıklara neden olsa da elbette Zarrab’ın şirketi ve ona ödül veren bakanlar ana gündeme oturdu.
Gerçekten haksızlık diyorum; zira bu ülkede her şeye rağmen üretim yapan ve ihracat gerçekleştirerek yurda döviz getirenlerin daha çok konuşulmasını isterdim. Fakat Volgan Gıda’nın ödülü, bakanların durumu, Zarrab ile ilgili tartışmalar daha çok öne çıktı. Öncelikle Türkiye’nin diğer ihracatçılarından bu nedenle özür dilenmesi gerekir.
Fakat ben herkes gibi araştırılmaya bile tenezzül edilmemiş bir konu ve iddialar üzerinden yorum yapmak istemiyorum. Bu işin en kolay tarafı; roman bile yazmak mümkün. Bakanlar o kişiye ödül vermiş, vermemiş bunu da mevzu etmeyeceğim. En saf duygularımla bu nasıl bir firma diye araştırmaya koyuldum.
Ne yazık firmanın faaliyetleriyle ilgili geçmişe dönük haberler içinde, malûm olayda mal varlığına el koyulmasının dışında bir habere rastlayamadım. Peki faaliyet konusu ne? Bir gıda şirketi nasıl mücevher ihracatından ihracat şampiyonu oluyor? 23 yıllık ekonomi ihtisaslı bir gazeteci olarak bunu da çözemedim.
Çünkü şirket sayısı bini bir para olan bir kişi niye gıda firmasından mücevher ihracatı yapmış olsun? Hadi diyelim ki yaptı; peki ödediği vergi ile ihracat şampiyonluğu arasındaki çelişkiyi ne yapacağız?
Bin ihracatçı içinde 13. sırada olacaksınız ve sadece 1,3 milyon TL vergi vermiş olacaksınız. Anlayabilen beri gelsin. Hadi buna da tamam. Diyelim ki çok masrafı var. O zaman da cirosu üzerinden ödüllendirme yapmak hakkaniyet midir? Normalde ülkeye kattığı katma değer baz alınarak ödüle layık görülmesi gerekmiyor mu?
O zaman bu iş kolaymış. 1 milyar dolarlık ihracat yap; 999 milyon dolarlık da ithalat; seni de ödüllendirsinler. Hadi buna da kılıf uydurdum. ‘Gelene bakıyoruz, gidene değil’ anlayışı zaten Türkiye’nin dış ticaret politikasını oluşturuyor.
Peki, bu kadar önemli işlere imza atan, ihracatçı olduğuna göre dünya çapında müşterilere hitap eden bir şirketin kurumsal web sayfası olmaz mı? Yok… Sizce de garip değil mi?
Türkiye’nin ihracat şampiyonları içinde ilk binde 13. olacaksınız ve kendinizi, firmanızı, hizmetlerini anlattığınız, dünyanın sıkışan pazar yapısı içinde yeni müşteriler bulmak için olmazsa olmaz kural haline gelen kurumsal internet siteniz olmayacak. Bu nasıl bir mucizedir?
Sonra bakanlar çıkmış içime sindi; sinmedi tarifi yapıyor. Millet de bunun üzerinden tartışma başlatıyor. Yahu bırakın ödülü verdin, vermedin; içine sindi sinmedi tartışmalarını… Benim daha büyük bir sorunum var. Ben firmayı bulamadım; ödül verdiğiniz firmayı bulun. Firma da buradaysa ses versin. Gerisini sonra tartışırız.
Yoksa bu tartışma ancak, ördeğin hikâyesindeki gibi fıkralara konu olur.
Ördek bara girmiş ve barmene ‘ekmek var mı’ diye sormuş. Barmen ‘yok’ demiş ama muhabbet bitmemiş. ‘Ekmek var mı?’ ‘Yok.’ ‘Ekmek var mı?’ ‘Yok.’ ‘Ekmek var mı?’ ‘Yok.’ ‘Ekmek var mı?’ ‘Yok; dedik ya.’
‘Ekmek var mı?’ ‘Bir daha sorarsan seni duvara çivilerim’ demiş barmen. Ördek: ‘Çivi var mı?’ ‘Yok.’ ‘Ekmek var mı?’
Çetin Ünsalan