Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

Tutulma

Bir ülke düşünün ki, o ülkede ekonomiyi anlatan basın yayın organları bütün gün para

piyasalarından bahsetsin. Ve yine o ülkede sadece günlük yaşansın. Taraftarlık kisvesi altında

neyin inip, neyin çıktığına bakanlar, anlatılan gelişmelerle ve olasılıklarla, yaklaşan tehlike ya

da fırsatlarla ilgilenmek yerine, kayıp kazanç tartışması yapsın.

Bir kitabı hiç okumayanlarla, okuyup anlatmaya çalışanların, o kitabın içeriği ve sonuçlarıyla

ilgili mücadele zemini haline dönüştü ülkede ekonomi. Rantiyenin şekli değişti. Bir tarafta

iktidarı arkasına alarak vurgun yapanlar, öte tarafta günlük kazanç peşinde koşanlar.

Gariptir her ikisi de geçinmeye çalışan milyonlarca insanın üzerinde tepiniyor ve orada

yaşananlar onları ilgilendirmiyor. Döviz, altın ya da borsa üzerinden bir ülkede ekonomi

savunuculuğuna soyunulduysa ve orada sorunlar yokmuş gibi davranılıyorsa bunun tek bir

açıklaması olabilir.

O ülke bir rantiye çöplüğüne ve büyük bir kumarhaneye dönüşmüş demektir. Daha kötüsü bu

sistemin kurbanı da, bir mülkünü satmış ya da eline üç kuruş para geçmiş ve tasarruf yapmaya

çalışan insanlar...

Onları paniğe sürükleyip, ani hareket yapmalarını sağlayarak, uzun vadeli birikim yapması

gereken insanların elinde avucundakileri almaya niyetleniyorlar. En çok da coşku verip, o

panik haliyle bu insanların isyan etmesine neden oluyorlar.

Sonra çıkıp bir şey anlatmaya çalışıyorsunuz. Asgari ücretten, bankaların verdikleri kredileri

geri alamama riskinden söz ediyorsunuz, dolar kıtlığının yaratacağı felaketi dile

getiriyorsunuz ‘ama dolar düştü’ diyorlar.

Türk reel sektörünün büyük bir dönüşüm ihtiyacı olduğundan bahsediyorsunuz, mevcut

koşullarda yurtiçi ve yurtdışı riskler nedeniyle üreticinin sıkıntıda olduğunu gözler önüne

seriyorsunuz, bir kaç sektörü örnek gösterip sorun yokmuş gibi davranıyorlar.

Elbette biz bu hastalığı yıllarca salt inşaat sektörü odaklı bir büyüme anlayışı nedeniyle

yaşadık ve bugün geldiğimiz noktada yaşadıklarımız, feda ettiğimiz sektörlerin bize

faturasıdır.

Firmaların büyük bir borç yükü altında olduğunu ve finansman zorluğu yaşadığını dile

getiriyorsunuz, bilançosu bu kadar bozulmuş bir özel sektör üzerine kafa yormak yerine,

bilançolarla yükselmesi ya da düşmesi gereken bir borsanın nasıl oluyor da değer kazandığını

sorgulamayan kafalar, bunu sağlıklı ekonominin bir göstergesi olarak örneklendiriyorlar.

Ülkede milyonlarca insan işsizlikten kıvranıyor, mevcut işlerini kaybediyor, yeni mezunlara iş

alanı açılamıyor, işsizler iş aramaktan umudunu yitirdiği için yok sayılıyor ya da ücretsiz izne

gönderilerek açlığa mahkum ediliyor; işsizken kendisinden bir de sağlık sigorta primi

isteniyor; ama ülkede işsizlik rakamı düşüyor.

Alım gücü her geçen gün erirken, çarşı pazar fiyatlarına, gelirini kaybeden de kaybetmeyen de

yetişemezken, asgari ücreti açlık sınırı üzerinden tartışmak da, verilecek rakamı reel sektörün

ödeme şansının olmadığı da dile getirilmiyor.

Ama açıp ekonomi kanallarını izlediğinizde gündem inenler ve çıkanlar... Kanalı değiştirseniz

de astroloji konuşuyorlar. Ay mı tutulacakmış, güneş mi tutulacakmış, bunlar ekonomiye nasıl

etki edermiş?

Ortada tutulan bir şey olduğu kesin. Ama o ne ay, ne güneş. Yüzde yüz seviyede akıl tutulması akıl.

çetin ünsalan