İhracat ve iflas erteleme
İflas erteleme başvuruları Türkiye’nin son dönemdeki en önemli gündem maddelerinden biri. Elbette bunu suistimal ederek, alacaklarından kaçanlar var. Fakat eğer iki yılda bin firma iflas erteleme talebiyle mahkemeye başvurduysa, bunu salt bir kötü niyet ile açıklamak zor.
Şimdi OHAL kapsamında iflas erteleme başvuruları yasaklandı. 31 Temmuz itibariyle yapılan başvurular mahkeme tarafından iptal edilecek. Bunun kalkışma sonrasında yaşananlarla ilgili bir ayağa olduğu muhakkak.
Bu yolla sermaye kaçırma ve benzeri konularda doğabilecek sorunların önüne geçilmek istendiği de belli oluyor. Fakat iktidarın bu konuda önlem alırken, ekonominin gerçeklerini de göz ardı etmeyecek bir biçimde olayı tekrar düşünmesi gerekiyor.
Zira iç piyasada büyük problem yaşayan, finansmandan tahsilâta kadar her alanda sorunla karşı karşıya kalan ve bu nedenle ödemelerini yapamayan firmalar gerçeği önümüzde duruyor. Bunun üzerine bir de ihracat pazarlarındaki dramatik düşüşler, konuyla ilgili sorunların büyüyeceğinin habercisi gibi.
Bilhassa kısa vadeli borç kullanımını, ihracat gelirleri üzerinden ödeme dengesiyle kurgulayan firmaların mercek altına alınması lazım. Zira son açıklanan ihracat rakamı çok büyük bir sorunla karşı karşıya kaldığımızı gösteriyor.
Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre temmuz ayında ihracat, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 18,7, yedi aylık periyotta da yüzde 4,9 düştü. 7 aylık performansımız 80,4 milyar dolar civarında.
Şimdi her ikisinin ne ilgisi var diyenler için konuya tekrar dikkat çekmek istiyorum. Kötü niyetlileri bir kenara bırakırsak, gerçekten zor durumda olan firmaların iflas erteleme yolunun kapatılması, bu firmalara iflas etmekten başka çare bırakmayabilir.
Bu da ihracattan üretime, istihdamdan piyasadaki yerli imalatçı dengesine kadar pek çok unsuru yakından ilgilendiren sonuçlara gebe. Ayrıca bu firmalardaki ekonomik sıkıntıların bankacılık sektörü üzerinde de etkileri olacağı unutulmamalıdır.
Yani eğer gerçekten iflastan kurtarılmayı hak edenler varsa, kaş yapalım derken göz çıkartmayalım ve bu firmaların hayatiyetine mal olacak girişimleri iki kere düşünelim. Yetkililerin bu hususu tekrar göz önüne alması, kötü niyetli olanları etkin denetim ve uzman görüşüyle belirlemesi daha sağlıklı sonuçları getirebilir.
Ekonomi, reel sektör o kadar hassas ve zor dengeler içerisinde ayakta durmaya çalışıyor ki, bir niyetle yapılacak hamlenin, çarpan etkilerini dikkate almadan adım atmamak gerekiyor. Aksi takdirde telafisi daha güç sonuçlarla karşı karşıya kalabiliriz.
Yaşanan kalkışma elbette önemliydi ve bir takım travmaları da beraberinde getirmesi kaçınılmaz. Zira ekonomide her zaman 2 artı 2 dört etmeyebilir.
Bakın Avusturyalı ekonomist Ludwig von Mises bunun gerekçesini şu sözüyle çok güzel açıklıyor:
“Ekonomi, somut maddelerin konusu değildir. Ekonominin konusu, insanlar ve insanların anlamları ile hareketleri üzerinedir.”
Şüphesiz bu teori de tek başına doğru değil. Çünkü matematik faktörünü de göz ardı ederseniz, bizdeki gibi çarpılırsınız. Ama lütfen ekonomik olarak karar alırken, hele ki söz konusu reel sektör ise kararlarınızı iki kez gözden geçirin.
Zira bir işletme kolay kurulmuyor. Çalışanıyla, kapasitesiyle kolayca bir yere gelemiyor. İşin özünde insan var ve bunu göz ardı ederseniz, bin bir emekle oluşturulan işletmeler, herhangi bir darboğazda yanlış bir tutumla bir gecede batabiliyor.
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr