Galatasaray'dan Kaç-Ak Saray'a uzanan sürecin tarihsel kökeni
“Muhteşem bir köşk! Emeği geçen herkese teşekkür ederim. Saray ile ilgili yapılan konuşmaların kıskançlık olduğunu düşünüyorum. Hatta bazı yabancı oyuncularımız köşkü gördükten sonra Türk vatandaşı olmaya karar verdi. Dünya'nın hiçbir yerinde böyle bir sarayın olduğunu düşünmüyorum. Bu bir eserdir. Biz ölüp gideceğiz. Yeni nesil de burada hizmet edecek. Yabancı uyruklu insanlar da gelip burayı görüp imrenecek.” Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı Galatasaray Futbol takımı ile birlikte ziyareti sonrasında işte böyle diyordu, Galatasaray taraftarlarının yere göğe koyamadığı Abdürrahim Albayrak!
Yapıldığı yer, yapılma şekli, hukuki sorunlar, çevreye ve tarihi mirasımıza verdiği zarar nedeniyle sadece Türkiye’de değil tüm dünyada ciddi bir tartışma konusu olan Kaç-ak Saray, “Batı’ya Açılan Pencere” diye kendini tanımlayan Galatasaray camiası tarafından işte böyle algılanıyordu.
Albayrak ayrıca, görüşmede Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun da bulunduğunu ve esprili bir şekilde futbolculara "Kaçınız bedelliden yararlandı?" sorusunu yönelttiğini söyledi. Türkiye’nin 1984 yılından beri bölücü terör örgütüne binlerce evladını şehit verdiği bir süreci, “Batı’ya Açılan Pencere” bir bezirgân mantığı ile değerlendiriyordu. Bir Galatasaraylı olarak üzüldüm; yerin dibine girdim!
Ama şaşırdığımı söylersem, sizleri aldatmış olurum. Biliyorum ki hiçbir sosyal kesim tarihsel köklerinden bir çırpıda kurtulamaz. Bu uzun ve sancılı bir süreçtir. Büyük şair, romancı ve bence en önemlisi Cumhuriyetin yetiştirdiği en büyük ulusalcı aydınlardan birisi olan rahmetli Atilla İlhan’ı hem özlem ve vefa ile analım hem de sayfamıza konuk edelim:
“Mekteb-i Sultani!
Hangi okul bu biliyor musunuz, Galatasaray Lisesi!
Bu mektepte sultanlar, sultan çocukları okurdu, ya da saltanat kibarlarının oğulları.
Toplumcu bilgim arttıkça da, bu okulun, Osmanlı toplumunda, imparatorluğu dağıtmaya ve paylaşmaya kararlı emperyalist ülkelerce açılmış köprübaşları olduğuna aklım yetti.
Robert Kolej hariç, öbürleri bizim hükümetlerimizce açılıyorlarmış ama açan kafalar Tanzimat kafası, o kafa derseniz komprador
(yabancı yatırımcının yerli temsilcisi ya da küçük ortağı S.P.) kafasının ya ta kendisi ya da benzeri; onun içi de “garba (batıya S.P.) açılan bu pencerelerden” düpedüz kültür emperyalizminin girdiğini, Türk aydınını Türk halkına yabancılaştırdığını fark etmiyor.
Hani her yerde duyarız, Galatasaraylılar birbirini tutar diye ya, ne demektir bu, hiç düşündünüz mü? Ben düşündüm: Aslında bu birbirini tutma hikâyesi suç ortaklığı gibi bir şey! Bunlar, basit ve kaba saydıkları halk karşısında, kendilerini seçkin, ayrıcalıklı, batılı ve Avrupalı buluyorlar; böyle bulunca da, elbet, gurbet eldeki iki yabancı gibi, halk içinde ve karşısında birbirlerine destek oluyorlar. Ama bu arada Düyun-u Umumiye’de çalışıyorlarmış, Osmanlı Bankası’nın hatırlı memurları oluyorlarmış, bu nedenle fiilen emperyalizme hizmet ediyorlarmış, ne gam?
Yaşasın Galatasaraylılık ruhu!”
Büyük Usta’nın yazısı devam edip gidiyor (Hangi Batı, sayfa 166-167). Ama ben Galatasaraylıları daha fazla üzmemek için burada kesiyorum. Kalın harfler bizzat rahmetli İlhan tarafından belirlenmiş!
İlk ve ortaokul yıllarından itibaren Galatasaray’ı düzenli olarak takip ederim. Gençlik yıllarımda maçlarını kaçırmazdım. Avrupa’da görev yapıyor olmam nedeniyle Arsenal ve Real Madrid, EUFA ve Süper Kupa final maçlarını eşimle birlikte yerinde izledim. Bu nedenle camianın duygularını iyi algıladığımı düşünüyorum. Ben şunu gördüm. Galatasaray taraftarı, benim izlediğim süreçte sadece üç kişiye koşulsuz destek verdi: Fatih Terim, Hakan Şükür ve Abdürrahim Albayrak.
Camiamızın belki de gelmiş geçmiş en başarılı Başkanı Faruk Süren’e, güya Hakan Şükür ve Fatih Terim’i desteklemek amacıyla savrulan küfürler nedeniyle, üzüntümden birçok maçı yarıda terk ettim. Demek ki Atilla İlhan’ın betimlediği üst yapı, ister istemez böyle bir alt yapı doğuruyor. Böyle bir topluluğun idolleri Hakan Şükür, Fatih Terim ve Abdürrahim Albayrak oluyor. Tek referans, meşin yuvarlağın kale çizgisini geçmesi. Bunun dışında hiçbir şeyin önemi yok!
Efendim birisi sahte peygamberin peşine takılmış, diğeri Atatürk’ün mirası tahrip edilerek yapılan kaçak yapıyı savunuyor! Geç kardeşim, geç bunları! Selçuk ortalayıp Burak kafayı çaktı mı bütün sorunlar bitiyor! Ama top direkten dönerse, Burak da Selçuk da topun ağzında! Varsa yoksa Fatih Terim, Hakan Şükür, Abdürrahim Albayrak…
Sarayları yüceltmek için kurulan bir camia, doğası gereği Cumhuriyet döneminde de Abdürrahim Albayrak gibi bilge yöneticileri ile sarayları halka benimsetmeye çalışıyor. Fıtratında var! Galatasaray taraftarları merak etmesin! Albayrak onlara bir müjde veriyor. Beyefendi, Türk Telecom (Sahibi Lübnanlı değil miydi?) Arena’ya (Batı’ya Açılan Pencere Batılı gibi isim koyar!) geliş gidişler için metro sorununu çözecekmiş! Bakarsınız İstanbul kart bile dağıtırlar!
Cumhuriyet’in her yönden kuşatıldığı bir dönemde Fenerbahçe bütün bir camia olarak, Beşiktaş, en azından Çarşı grubu ile direndi. Anlaşılan biz Galatasaraylılar, boynumuz bükük yürümeye devam edeceğiz!
Batılılaşma bir emperyalist projedir, hedef çağdaşlaşma olmalıdır!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr