Açık, anlaşılır, ikna edici ve tarafsız açıklamalar bekliyoruz!
Gülen cemaatine yönelik soruşturma kapsamında, halen Askeri Yargıtay’da üye olarak görev yapan bir kişi “gizli tanık” sıfatıyla beş sayfalık ifade verdi. İfadesinde, Askeri Yargıtay içerisindeki Gülen cemaatinin yapılanması ve sürdürülen çalışmalar hakkında çarpıcı iddialarda bulunan gizli tanık, halen görevde bulunan Genelkurmay Adli Müşaviri M.K.’nın cemaatin askeri yargı içindeki sorumlusu olduğunu iddia etti.
Askeri Yargıtay’da dört yıldır üye olarak görev yapıyorum. Askeri Yargıtay’a seçilmeden önce Genelkurmay Adli Müşaviri Hıfzı Çubuklu’nun yardımcısı olarak görev yapıyordum. Sonra vekâleten bakmaya başladım. Bu sırada Askeri Yargıtay üyeliğine seçim yapılacaktı. Aday oldum. Askeri Yargıtay’da üye A.Z.L, 1’inci Daire Başkanı Y.S, ve 1’inci Daire’de üye H.Z. benimle görüştüler. 2010 yılı sonralarındaki bu görüşmede bana Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri üzerinde etkili olduklarını, kendileri ile birlikte hareket edip etmeyeceğimi sordular. Askeri Yargıtay’a üye olmayı çok istiyordum. Ben de teklifi kabul ettim. 2011 yılı başında Askeri Yargıtay’a üye oldum. Bu kişilerin Gülen cemaatinden olduğunu o tarihlerde bilmiyordum.
Üçok (Hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok) davasına kadar Askeri Yargıtay üyesi olup cemaate mensup olanlar ile ailece de görüşürdük. Ankara Çukurambar’daki pastanede 2012 Eylül-Ekim aylarında cemaat üyesi Yargıtay üyeleri ile bir toplantı yapıldı. Bu toplantıyı Y.S. organize etti. Toplantıya A.Z.L, T.Ö, Z.Y, Ö.E, A.D, Y.S, H.Z, H.A, S.P, Ş.A, Y.T.Ç, ve M.A. katıldılar. Toplantıda ortak hareket edilmesi, oylamalarda birlik beraberlik içinde olunması, üye seçimlerinde birlikte hareket edilmesi kararlaştırıldı.2013 yılında Askeri Yargıtay’da ve Askeri Mahkemelerde büyük bir tasfiye ve cemaat üyelerinin buraya yerleştirilme işlemi yapıldı. (Hürriyet, 25 Kasım 2014)
Avukat Fidel Okan tanık sıfatıyla ifade verdi. Okan, ifade işlemi sırasında askeri savcıya, Fethullah Gülen ve cemaat mensubu generallerin görüşmesine ait olduğunu öne sürdüğü bir CD izletti. Okan ifadesinde, izlettiği CD’ye vurgu yaparak, “Bu video Fethullah Gülen cemaatinin TSK içinde örgütlendiğini çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.” iddiasında bulundu.Söz konusu videoda açıkça görüldüğü üzere, Fethullah Gülen’in generallerle görüştüğü, kendisi ile görüşen generallerin cemaat mensubu olduğu, TSK’da kendilerini daha fazla gizlemek istemedikleri ortaya çıkmıştır. (Hürriyet, 27 Kasım 2014)
Yukardaki satırların tamamı Hürriyet gazetesinden! Şimdi de Müyesser Yıldız Hanımefendi’nin 28 Kasım 2014 günü Odatv’de ortaya attığı 12 soruyu hep birlikte hatırlayalım:
1- Bizzat dönemin Başbakanı Erdoğan, “Ne yazık ki, TSK’ya da sızmışlar” iddiasında bulunmadı mı?
2- Genelkurmay Başkanı Özel’in, “Bize resmi makamlardan bilgi, belge sunulmadı” cevabı üzerine Erdoğan, “Şunun bilinmesini isterim ki; her şey imzalı mektuplarla takibe alınmaz. Siz onu değerlendirmeye almayabilirsiniz ayrı konu. Ama en azından burada bu geçiyorsa acaba der, onu bir incelemeye alırsınız. Öyle bir ihbar mektubunu gönderen kişinin imza koymamasının nedeni pekâlâ kendisine ilişkin endişelerden de kaynaklanmış olabilir. Benzer pek çok şey olmuştur ki; bunlar o insanın başını yemiştir. Sizin kurumunuzla ilgili hakikaten böyle bir şey gelmişse; sen onu bir incelemeye al. Varsa bir şey değerlendirirsin. Yoksa bir şey atarsın” demedi mi?
3- Ergenekon, Balyoz, İstanbul, İzmir Casusluk davalarının tamamı isimsiz, imzasız ihbar mektupları, soyut ve dijital delillerle açılıp, yüzlerce asker yıllarca hapiste yatırılmadı mı?
4- Askeri Yargıtay’la ilgili ihbar mektubunu gönderenleri hemen bulan Genelkurmay, bunca yıl geçtiği halde “Kumpas” davalardaki mektupları gönderen “vatansever subayları” veya Gölcük’teki 5 nolu hard diskteki parmak izinin kime ait olduğunu niye bulamadı?
5- Bugün “paralel yargı” olduğu öne sürülen Silivri ve Yargıtay’daki hâkimlerin verdiği mahkûmiyet kararlarına, “hukuka saygılıyız” diye kim şapka çıkardı?
6- Balyoz, 28 Şubat ve İzmir Casusluk davalarında mahkemelerin sorduğu sorulara verilen kaçamak cevaplarla, insanların hapiste yatırılmasına yol açılmadı mı? Özellikle İzmir Casusluk davasında ders notları, konferans bildirileri için bile “gizli belge” raporu veren, ancak 2 yıl sonra “Pardon bunlar ders notlarıymış” diyenler kimdi? Mahkemeyi yanıltan bu bilirkişiler hakkında ne işlem yapıldı?
7- “Kumpas” davalarda hapis yatanlar mağdur oldu, acı çekti ise iade-i itibar yapılacağı yerde neden hepsinin TSK’dan ilişiği kesildi?
8- Devam eden İzmir Askeri Casusluk davasında sadece iddianameye bakarak ve savunmaları dahi alınmadan 63 subay TSK’dan atılmadı mı?
9- 28 Şubat davasında dönemin Genelkurmay Karargâhı topyekûn, Balyoz’da da 400 subay yargılanırken bu davalara müdahil olmayan Milli Savunma Bakanlığı acaba neden İzmir Casusluk Davası’na müdahil oldu?
10- Balyoz kumpasının başlamasına yol açtığı iddiasıyla subayların şikâyetçi olduğu dönemin 1. Ordu Savcısı Bülent Münger davasına neden müdahil olunmadı? Ya da Münger’in bilirkişi olarak görevlendirdiği Binbaşı Ahmet Erdoğan hakkında gerçeğe aykırı bilirkişilik yapmaktan açılan davada yargılama kararı verildiğinde, Milli Savunma Bakanı niçin “kanun yararına bozma” yetkisini kullanıp, Erdoğan’ın yargılanmasını önlemeye çalıştı?
11- Bilindiği gibi, Fethullah Gülen’in “kara kutusu” olduğu söylenen Nurettin Veren 2006’da Genelkurmay Askeri Savcılığı’na giderek, 8 saatlik görüntülü ifade verdi. Cemaatin, TSK’daki yapılanmasını anlattı, kurmay subaylar arasında cemaatçi oranının yüzde 45 olduğunu söyledi ve “Oturduğunuz sandalyenin 4 bacağından 3’ü yok” dedi. İktidarın “paralel yapıyla” mücadele kararından sonra Emniyet, bu kaseti Genelkurmay’dan istedi. Genelkurmay neden önce, “Bizde böyle bir kaset yok, bulamadık”, daha sonra, “Kendi inceleme ve soruşturmamızda kullanacağız, veremeyiz” dedi? O kasetle ilgili bugüne kadar ne yapıldı?
12- Malûm Genelkurmay şimdilerde terörle mücadelede MİT Müsteşarı gibi yasal zırhın yanı sıra, “görev suçlarında” yargılamaların askeri mahkemede olmasına yönelik düzenleme yapılmasını talep ediyor. 2010’daki Anayasa değişikliği ile Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının Yüce Divan’da yargılanması öngörüldüğü halde 28 Şubat davasında dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ile Kuvvet Komutanları, Ergenekon ve Balyoz’da da Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ ile çok sayıda Kuvvet Komutanı, ayrıca yüzlerce muvazzaf subay sivil mahkemelerde yargılandı, yargılanıyor. Bu duruma hiçbir itirazı olmayan Genelkurmay, acaba neden bundan sonrası için “Askeri mahkemede yargılanalım” talebinde bulunuyor?
Hürriyet gazetesi, büyük bir gazetecilik başarısı olan haberini, konunun hassasiyeti nedeniyle yorumsuz olarak okuyucularına naklediyor. Müyesser Yıldız Hanımefendi, sözde değil özde gazeteci kişiliği ve kimliğiyle, sadece ve sadece gerçeğe ulaşmak istiyor. Bu nedenle tüm veri ve olguları ortaya koyarak bir çerçeve çiziyor ve gerçeğe giden yolun kaldırım taşlarını döşemeye çalışıyor. Hepimiz gerçeği aramıyor muyuz?
Türk kamuoyu ve mağdur edilen subaylar, hiçbir ön yargı ve art niyet taşımadan tüm bu konularda açık, makul, inandırıcı, ikna edici ve tarafsız cevaplar beklemektedir. Herkesin bildiği gibi, “Bir şeyin şüyuu vukuundan beterdir!” Türkiye’nin sırat köprüsünden geçtiği, düşmanlarımızın gemi azıya aldıkları bu dönemde ülkemizin ve milletimizin göz bebeği olan TSK’nın yıpranmasının kimseye bir faydası olmaz. Ama TSK da kendine yakışır adımları, kamuoyunu tatmin edecek şekilde atmalıdır.
Dünyanın her ülkesinde benzer konular doğası itibarıyla yargının ilgi alanına girer. Ama yine dünyanın her ülkesinde gölge, blok olarak yargısal alanın üzerinde kalıyorsa, yeni ve yaratıcı önlemler aranır. Evrensel hukuk böyle durumlar için bir çözüm aramış, “reddi hâkim” gibi kavramlar ortaya çıkmıştır.
Havuzun tabanını boyamak istiyorsak, önce suyunu boşaltmalıyız!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr