Faizi bırak; girdi maliyetlerine bak
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İngiltere’de yaptığı açıklamalarda da faiz ısrarından vazgeçmedi. Madem ısrarla dile getiriliyor; ben de bıkmadan gerçeğin tekrar altını çizeceğim. Erdoğan’ı kim yanıltıyorsa düzeltemiyoruz.
Faizleri düşürerek enflasyonu aşağı çekemezsiniz. Çünkü faiz dediğiniz şey enflasyondan kaynaklanan yıpranmanın maliyetidir. Yani ancak enflasyonu düşürürseniz, faizlerin gevşeme ihtimali belirebilir. Üstelik tek etken de bu değil.
Dünyada paranın sıkılaştığı ve bu nedenle de daha pahalı hale geldiğini düşünürseniz para kullanmanın bedelinin de arttığı görürsünüz. Bitti mi? Hayır... TL’nin başta dolar olmak üzere diğer para birimleri karşısında sürekli değer kaybetmesi de bu maliyet unsurunu arttıran etkenlerden biridir.
Bitti mi? Hayır... Sizin ülke risk puanınız acil nakde ihtiyacınız olduğu halde ucuza finansman kullanmanızın önündeki en büyük etkendir. Bu riski jeopolitik gelişmeler ve yanlış ekonomik uygulamalar kadar, bizzat iktidarın da açıklamalarıyla arttırdığı açık.
Bankalar bugün mevduat faiz yarışına girmek zorunda kaydıysa, dış kaynağa yeterince ulaşamadıklarının en net göstergesidir. Bugün reel sektör bankalardan, şirketlerin risk puanına göre yüzde 18 ile 25 arasında değişen maliyetlerle kredi bulabiliyor. Çünkü para kıt ve pahalı.
Ayrıca Türkiye’deki bankaların elinin çok güçlü olmadığını da Fitch ve Moody’s açıklamalarından bir kez daha anlıyoruz. Bakmayın öyle anlı şanlı kazanç açıklamalarına; temenni etmem ama o iş bir gecede değişebilir. Yaşanmışlığı var.
Bu işin faiz ve maliyet boyutu. Enflasyon meselesine gelirsek... Cumhurbaşkanı faizleri düşürerek, reel sektör fiyatlarının aşağıya ineceği, bu yolla da enflasyonun geriletilebileceği tezini savunuyor.
Oysa reel sektörün fiyatlarına etki eden tek unsur kullandıkları kredinin faiz maliyeti değil. Örneğin 16 Mayıs 2018 saat: 03.00 itibariyle dolar 4.45 seviyelerinden işlem görüyor. 16 Mayıs 2017 tarihinde dolar / TL kuru 3,54. Yani şirketleri gelir gider tablosu açısından neredeyse yüzde 33 değer kaybı ya da sermaye erimesi var.
Cumhurbaşkanı’nın en çok sevdiği gözde sektörü inşaata mercek tutalım. TÜİK rakamlarına göre inşaat metrekare maliyetleri 2018 Ocak – Mart döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 23 arttı.
Hammadde maliyetlerini direkt etkileyen petrol fiyatlarına bakalım. Geçen sene bugünlerde Brent petrolün varil fiyatı 50-52 dolar civarında geziniyordu. 16 Mayıs 2018 itibariyle 78 dolar. Artış neredeyse yüzde 50...
Gelelim işçilik maliyetlerine... Asgari ücret üzerinden hesap edersek, geçen yıl bir işçinin işverene maliyeti 2 bin 88 TL idi. Bugün işverene teşvikli maliyeti 2 bin 384 TL. Yani maliyeti yüzde 15 artmış.
Elektrik maliyetine göz atalım. 1 Nisan 2018 itibariyle uygulamaya giren son kaynak tedarik tebliği ile zaten sanayicinin kıpırdayacak noktası kalmadı. Elektrikteki maliyet artışları takip dahi edilemiyor. Keza doğalgazın da bundan aşağı kalır yanı yok.
Peki ülkede açıklanan enflasyon ne? Mayıs 2018 başında açıklanan üretici fiyatları endeksine göre 12 aylık artış yüzde 15,36... Tüketici fiyatlarında durum ne? Yine 12 aylık ortalamalara göre yüzde 11,06... Yani tüm maliyetleri resmi enflasyonun kat be kat üzerinde artarken, maliyetlerindeki artış fiyatlara da yansıtılamamış.
Şimdi tüm bunları alt alta koyarsak, reel sektörün belini banka kredi faizi mi büküyor; yoksa faaliyet gösterdiğinde karşısına çıkan girdi maliyetleri mi? Paranın maliyeti sadece kredi kullanırsa karşısına çıkacak. Oysa girdi maliyeti kaçınılmaz.
Peki sadece faiz oranları üzerinden oynanan bu algı oyunu ne işe mi yarıyor? Diğerlerinin konuşulmamasına. Sadece de bu nedenle bile Türk reel sektörünün gizli iflası derinleşiyor. Ne diyelim hayırlı olsun. Biz hiçbir iktisadi temeli olmayan ‘faiz düşsün, enflasyon düşer’ başlıklı gölge oyununu izlemeye devam edelim.