IŞİD bölge jeopolitiğinin neresinde? IŞİD'in eylemleri kime yarıyor!
Sünni cihadistlerden müteşekkil IŞİD, askeri coğrafya açısından bakıldığında, Suriye, Irak ve Türkiye ile çevrelenmiştir. Suriye ve Irak içindeki tüm gruplar (Suriye ve Irak devletleri, El Nusra, Özgür Suriye Ordusu, KDP, KYB, PKK, Şii oluşumlar, Türkmenler ve diğer etnik topluluklar) IŞİD’e cepheden karşı çıkmaktadır.
IŞİD’in lojistik malzeme akışını idame ettirebileceği tek ülke Türkiye’dir.
Eğer, Türkiye bu gözü dönmüş teröristlere kapısını tam anlamı ile kapatırsa, IŞİD’in manevra alanı daralır ve kısa süre içinde tökezlemeye başlar. Türkiye hâlihazırda, sınırlarının delik deşik olması nedeniyle bu örgütü canlı tutan nefes borusu konumundadır.
Ancak IŞİD, lojistik akışı kesintisiz sürdürse bile, hava unsurlarından yoksun 10 bin kişilik dengesiz silahlı gücü ile devlet gibi hareket edemez; geniş bir coğrafi alanda sürekli olarak denetim sağlayamaz; otoritesini her alana yayamaz. Böyle bir durum jeopolitiğin doğasına aykırıdır.
IŞİD, Sünni coğrafyasındaki karmaşık ve iç içe geçmiş nedenlerle doğmuş, konjonktürel ve geçici bir oluşumdur. Önceki yazılarımızda bu konuyu irdelemiştik. Doğum sancılarından faydalanmak isteyen Batı ülkeleri ve bölgesel güçler de bu doğumu kolaylaştırmıştır. IŞİD’in orta ve uzun dönemde varlığını devam ettirmesi imkânsızdır. Varlığını, bir devlet gibi hareket ederek değil, ancak yer altına inerek ve asimetrik saldırılar düzenleyerek sürdürebilir.
IŞİD, gelecekteki konumu ne olursa olsun, mevcut yapısı ile bölge dinamiklerini önemli ölçüde etkilemiştir. Hangi açıdan bakarsanız bakın, IŞİD’in faaliyetleri başta Türkiye olmak üzere Irak ve Suriye’ye büyük zarar vermiştir. Sonuçları itibarıyla IŞİD’in eylemlerinden en büyük faydayı sağlayanlar, başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri, İsrail ve Kürtlerdir. Kürtler IŞİD tehdidini fırsata dönüştürmek için küresel çapta bir kampanya başlatmıştır. İran, diplomasisinin kıvraklığına güvenerek mevcut durumu kendi çıkarlarına hizmet edecek bir yöne kanalize etmek istemektedir. Ama tehlikeli sularda seyrettiğini söyleyebiliriz.
IŞİD’in uyguladığı politikalar ve askeri seçenekler şimdiye dek özetle şu sonuçları doğurmuştur:
Irak Merkezi Hükümeti’nin askeri yönden acizliğini gözler önüne sererek Başbakan Maliki’nin istifasına yol açmıştır.
ABD’nin, iç kamuoyu baskısına rağmen Irak’ta yeniden askeri olarak boy göstermesinin önünü açmıştır.
Kendi askeri gücüne dayanmayan herhangi bir oluşumun bölgede kalıcı olamayacağını göstermiştir.
Türkmenler, Ezidiler ve diğer etnik/dini grupların, ancak Kürtlere sığınarak yaşayabileceği inancını doğurmuştur.
Asıl önemlisi, Batı ve İsrail’in Kürtlerle ideolojik ve askeri olarak bütünleşmesi için ideal bir zemin oluşturmuştur.
Batı basın yayın organları, Selahaddin Eyyubi’nin (1137-1193) torunları (!) olan Kürtlerin, kafa kesen, kadınları taşlayan zalim cihadistlere karşı verdiği şanlı (!) mücadeleyi tefrikalarla yayımlamaktadır. Kürtlerin insanlık idealleri (!) için savaştığı dile getirilmektedir. Aslında Kürtlerin de Sünni inancına sahip olduğu, ama onların sağduyulu (!) ve fanatizmden uzak (!) oldukları belirtilmektedir.
Batı, 1820’li yıllarda Yunanistan’ın kuruluş sürecinde Lord Byron (1788-1824) gibi şairleri ile oluşturduğu özgürlük (!) rüzgârlarını şimdi de sözde Kürdistan üzerinde estirmektedir. Batı başkentleri Kürtlere her türlü modern harp teçhizatı verilmesi konusunda hemfikirdir. Daha sonra sıra IŞİD’e karşı Kürt zaferini ödüllendirmeye gelecektir. Kürtlerin bağımsızlık dışında başka bir mükâfata razı olacaklarını düşünmek safdillik olur.
Diğer taraftan, IŞİD dağıtıldığında, bu sözde devletin denetim altında tuttuğu toprakların sahipliği konusu gündeme gelecektir. Çoğunlukla Sünnilerin yaşadığı bu topraklarda bu kesime ait muktedir bir silahlı güç mevcut değildir. Kürtlerin yayılması için coğrafyanın uygun hale getirilmesi mi hedeflenmektedir. Eğer, hedeflerden birisi Musul ise Türkiye’nin de söyleyecek bir sözü olmalıdır!
Türkiye, İran, Irak ve Suriye, ancak birbirlerinin toprak bütünlüklerine hassasiyetle sahip çıkarak ve buna kastedenlere karşı ortak hareket ederek, bölgedeki çıkarlarını koruyabilirler. Bunun dışında, gizli ajandalarla şark kurnazlığı ile yapılan her girişim önünde sonunda ilgili ülkeye kabarık bir fatura çıkarır. Irak ve Suriye ağır bir bedel ödüyor. Türkiye’nin kırmızıçizgileri paramparça edildi. İran, ince ve kurnaz manevralarla limana yanaşabileceğini düşünüyorsa, yanıldığını kısa süre içinde anlayacaktır. Musul konusunu bir başka yazıda inceleyeceğiz…
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr