Bayram güzel ama...
Ülkemizin milli bayramları içinde her biri birbirinden farklı anlam ve değer taşıyor. Fakat 19 Mayıs, sanırım hepsinin ötesinde daha önemli bir yere sahip. Hem İstiklâl için çıkılan bir yolu temsil etmesi, hem de yarının gençlere emanet edilmesi bakımından…
Aradan 96 yıl geçtikten sonra ülkede konuşulanlar, bayram sevincini de kursakta bırakacak cinsten. Eğer bu gerçeklerimizle yüzleşemez ve gerekli dersleri alamazsak, filmin sonu da pek hoş gelmeyecek gibi gözüküyor.
O zaman bu bayramın isminin açılımını yapalım. Atatürk’ü anma: Türkiye’de inancın da gelişmenin de, üretmenin de eğitimin de, aklınıza gelebilecek her noktasında kritik önem taşıyan bir kavram bu.
Atatürk’ü anmak ise sadece şiirler okumak, siyasilerin bir iki beylik laf etmesi, taraftarlarının da onu alkışlamasından ibaret olamaz. Atatürk’ü anarken, anlamaya çalışmamız gerekiyor. Onun birey yaratma, sağlıklı bireyden de oluşan bir toplum, bir ülke ortaya çıkarma projesini anlamaya çalışmak gerekiyor.
Eğer bu ülkede taş üstüne taş koymamış, oldu da koyarken koyduğundan daha fazlasına cebine atmış insanlardan oluşmuş bir tabloda, Atatürk’e dil uzatma densizliği gösteriliyor, gerçekler çarpıtılıyorsa, bu gelecek adına hiç sağlıklı bir sonuç vermez.
Ne sloganlarla Atatürk’ü anmak, ne de yalan yanlış bilgilerle onu konuşmak, siyasi yelpazenin neresinde durursanız durun, yanlış yapıldığını gösterir. Oysa Atatürk bunun bile şifresini veriyor.
Diyor ki: Ben size hiçbir değişmez kural bırakmıyorum. Size akıl ve bilimi bırakıyorum. Buna sahip çıkanlar benim manevi mirasçılarımdır. Şayet meseleye buradan bakmıyorsanız, ne söylerseniz söyleyin, slogan atıyorsunuz demektir.
Gelelim gençliğe… Şayet bu ülkede resmi rakamlara göre dahi yüzde 20 genç nüfusta işsizlik varsa, onların eğitim hakkını gasp edip, bu alanı piyasalaştırıp, sertifikalı parça parça bir eğitime yöneldiyseniz, gençlik adına büyük bir yanlış içindesiniz anlamına gelir.
Onları dinlemiyor; yanlışlarını düzeltmiyor; ne demek istediklerini anlamıyorsanız durup düşünmenin zamanı gelmiştir. Bundan da gençlik budalalığı çıkmamalı. Önemli olan bir ülkede tecrübe ile gençlik aşısını birleştirmektir.
Siz hiçbir gelecek vaat etmediğiniz gençlere, amiyane tabirle ‘yürü be koçum’ cinsinden yaklaşımlar sergilerseniz, yaratacağınız şey parıldayan bir gelecek değil, sloganlarınıza alet olacak daha yüksek bir ses olur.
Spora gelince… Siyasetin iliklerine kadar işlediği, gerçeklere gözlerin yumulduğu, taraftarlığın sportmenlik ölçüsünde yapılmadığı ve herkesin kendisini haklı gördüğü bir ortamda spordan bahsedemezsiniz.
Atatürk ne diyor? Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim. Şimdi dönüp, sağlamasını yapın. Türkiye’de spor bu fotoğrafı veriyor mu? Herkesin tribünler üzerinden algı yönetmeye kalktığı bir ortamda, sportmenlik olmadan sporun okunmaya çalışıldığı bir süreçte, bu alanda da sınıfta kaldığımızı rahatlıkla söylemek mümkün.
Sözün özü şu: Eğer 96 yıl sonra, bir sonraki 96 yılı okumak istiyorsak, güzel bir gelecek yaratmak istiyorsak, bu bayramın adını oluşturan her vurguyu doğru kavramalı, akılla yorumlamalıyız.
Aksi takdirde, siyaseten nerede durursanız durun, sadece kendinizi kandırırsınız. Doğru kavramının yolu da Atatürk’ü anlamaktan geçiyor. Sloganlar ülkesini bir kenara bırakıp, Atatürk’ü anladığımız, gençlerimize gelecek vaat ettiğimiz ve sporu bütünleştirici bir yapı haline dönüştürdüğümüz günlere ulaşmak umuduyla;
19 Mayıs, Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr