Parka yazar kasa çıkşı
Gezi olaylarının ardından bölgedeki esnaf ciddi anlamda mağduriyet yaşadı. Bunu kabul etmek lazım. Fakat öylesine bir akıl tutulması ve esnaf kurumlarına yandaşlık hakim olmuş ki, bundan bile iktidarı aklayacak bir yol bulup, vatandaş ile esnafı karşı karşıya getirecek tehlikeli bir oyuna girişiyorlar.
O zaman dönelim başa… Gezi olaylarını ilk tetikleyen neydi? Başbakan’ın Taksim’e AVM ihtirası… Her ne kadar sonradan ‘öyle bir şey demedim’ dese de, üçüncü köprünün temel atma törenindeki AVM ile kışla vurgusu ve ardından gelen tepkilere de ‘siz ne derseniz deyin yapacağım’ ısrarı kayıtlarda duruyor.
Şimdi esnaf gelişen olaylar nedeniyle Gezi eylemcilerine kızıyor. Eline sopa, pala alıp kovalayanları saymıyorum. Zira bunların benim tanıdığım esnaf olmadığını biliyorum. Biraz incelenirse hepsinin siyasetle şu veya bu şekilde ilişkili olduğu görülecektir.
Çünkü benim bildiğim esnaf canı tak edene kadar sesini çıkarmayan, tak dediğinde de vatandaşı kovalamak yerine götürüp Başbakanlık’ta Başbakan’a yazarkasa atarak tepki gösteren bir yapıya sahiptir. Bunu da ancak bıçağın kemiğe dayandığı noktada yapar. Onun dışında ahî evran terbiyesi içinde hep sabreder. Doğru ya da yanlış ama yapısı bu.
Peki şimdi durup düşünelim. Esnaf kime tepki gösteriyor? Tepki verdikleri kesim, ülkenin despotça yönetimine eğilim gösterenlere ve çevreyi ranta kurban edenlere karşı çıkanlar... Peki kim bunlar? İki gün öncesine kadar o esnaftan alışveriş yapan insanlar. Olaylar bitse, müşteri olarak beklediği bu insanların yüzüne esnaf nasıl bakacak?
Diyelim ki onların hatalı olduklarını düşünüyorlar. Peki onlar sussaydı ve Gezi Parkı’na AVM yapılsaydı, işleri nasıl etkilenecekti? Bunu hiç düşündüler mi? Türkiye çapında 300 tane alışveriş merkezi oldu ve daha da sayısı yükseliyor. Bunun da yaklaşık 250 tanesi İstanbul’da. Sonuç? 300 tane AVM açanlar 1 milyon 145 bin esnafın kapısına kilit vurmasına neden oldu.
O halde Gezi’deki çıkış çevresel olduğu kadar, küçük esnafın da varlığını koruyan türden değil mi? TESKOMB çıkıp açıklama yaptı ve “gerçek mağdur biziz” dedi. Gerçekten de esnaf çok sıkıntı içinde. Fakat olaya değil de, direnene sitem samimiyeti ortadan kaldırıyor.
Mesela ben bu açıklamada, beyanatlarıyla ve uygulamalarıyla olayları tırmandıran Başbakan’a bir çağrıya rastlamadım. AVM nedeniyle gözü dönmüş iktidara, kazanamadığı halde ‘vergi’ diye gırtlaklarına basan Maliye’ye, iki seneye yaklaşan periyotta siftahsız işyeri kapattıkları için ekonomiden sorumlu bakanlıklara bir siteme denk gelmedim.
Ekonomiyi tüketim odaklı yapan, bu nedenle bankacıların esnafa kapılarını kapatmasına neden olan uygulamalara dair bir vurgu, ödenemez vergi ve sigorta primlerini dayatan iktidara bir çağrı yapılmadı. Eğer her iki kesime yönelik eleştiriler ortaya konulsaydı bir nebze anlayabilirdim.
Ama esnaf, bu toprağa ters düşmüştür. Gücün yanında, kendisine zulmedene sesini çıkaramamış, aslında yaptığı alışverişle onu ayakta tutana kafa tutmuştur. Yazık, çok yazık…
O halde kendisine şunu sorsun: Tüm olaylar biterse, kime hizmet verecekler? Başbakan gelip tost mu yiyecek? Zafer Çağlayan ayakkabı mı alacak? Egemen Bağış otellerin kafeteryasında oturup kahve mi içecek?
Eğer tek dert paraysa, ekonomi kurmaylarına buradan çağrım olsun. Verin esnafın zararını ve yüzde 80 oranlarında hortumladığınız cebimizden toplanan dolaylı vergilere ekleyin. Çünkü bu ülkenin satılık geleceği yok.
Son sözüm de esnafa: Madem yaklaşımınız bu, AVM’leri açarak kemiklerinizi kıran bir zihniyetten yana tavır takınıyorsunuz, iki gün sonra ‘esnaf mahallenin direğidir’ diye ortaya çıkmayın.
Zira TESKOMB ile aynı fikirdeyseniz, siz artık bu mahallede yaşamıyorsunuz. Ankara’ya taşının… Bunu hem içlerinde büyümüş bir esnaf çocuğu; hem de yıllardır yazılarında, programlarında esnafın hakkını arayan, yaşadığı mağduriyeti gözler önüne seren, onların bu toplumu taşıyıcı sütunu olduğuna inanan bir gazeteci olarak söylüyorum.