Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

Rahatı kaçanlar edebiyatı

Hakkını arayan, şikâyetini dile getiren, yetkilileri gördüğü yerde derdini anlatmaya çalışan herkesi provokasyonla suçlayan zihniyet iyice çığrından çıktı, sınırları aşarak dünyadaki herkesi suçlamaya başladı.

Dünyadaki devletlerin yapılacaklardan rahatsızlık duyması mümkün mü? Elbette mümkün. Fakat bunun için kimseye kızmaya hakkımız yok. Neticede her ülke kendi çıkarının peşinde koşuyor. Asıl dönüp aynaya kendimize kızmamız gerekiyor.

10 sene bu tayfa ile ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’ şarkısını söyleyeceksiniz, şimdi işler terse dönmeye başlayınca, onlarla bir olup, yıllardır iliğini kemiğini kuruttuğunuz halka şikâyetçi olacaksınız. Adama gülerler…

Hoş gülmek için böyle bir harekete de ihtiyacımız yok. Sağolsun Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan performansıyla olay yaratmaya devam ediyor. Sonunda eğer rahat bırakılsaydı Türkiye’nin uzay gemisi yapabileceğini dahi söyleyebildi.

Türkiye uzay gemisi yapamaz mı? Elbette yapar. Bu zekânın ve yeteneğin olduğu zaten sadece Gezi Parkı’ndaki gençlerden bile görülüyor. Ama adama sorarlar:

Lobilerden şikayet ediyorsun, onlara laf söylüyorsun da, Gezi olayları sırasında Türkiye’nin ormanlarından özel mülkiyetine kadar tüm haklarını sorgusuz sualsiz neden tek taraflı uluslararası petrol şirketlerine devredecek Petrol Kanunu’nu çıkartıyorsun?

İşin özü son derece samimiyetsiz ve sürekli mağduru oynayan, ama bu gölge oyunu içinde de elde ne var ne yok ayni ya da maddi satan bir iktidar ile karşı karşıyayız. Bugüne kadar yaptığınız her işte yabancı konsorsiyumların önünü açmadınız mı? Şimdi ‘çılgın’ projelerine birilerinin engel olduğunu söylemeye başladılar.

Üçüncü havaliamını diyorlar, ama ikincisinin kapatılıp ranta açılacağından bahsetmiyorlar. Yetinmiyorlar… Üçüncü dedikleri için İstanbul’un ciğeri olan 9 bin hektar ormanı sökeceklerini, proje 9 bin hektar iken planı 42 bin hektara çıkardıklarını ve Karadeniz kıyısından Küçükçekmece Gölü’ne kadar uzanan sahada yeni rant yaratıp 13 milyonu aşkın şehre ek nüfus öngörüldüğünü açıklamıyorlar.

Kanal İstanbul’dan bahsediyorlar, ama bunun daha once Montrö Sözleşmesi nedeniyle Romanya’ya gidecek Nato gemilerine engel olduğu için gündeme geldiğinden söz etmiyorlar. Göreceksiniz bundan bir tane de Çanakkale tarafına yapacaklar.

Borsa İstanbul’dan bahsediyorlar, ama burada yere göğe sığdıramadıkları işlem hacminin 7’si banka ilk 10 hisse içinde döndüğünü, borsanın yüzde 60’ını aşkın diliminin de yabancılara ait olduğunu belirtmiyorlar.

Yerli otomobil diyorlar, ama bununla ilgili hiçbir bilimsel altyapı çalışması yapmadan ‘babayiğit’ arayarak iş gördüklerinin üzerinde durmuyorlar. 3-4 yıl önce Bursa’daki Fransız Genel Müdür de yerli otomobilden bahsetmişti. Ona da aynısını söylemiştim. Elektronik aksamı oluşturan yazılımı ve motoru biz yapmayacaksak, boşuna konuşmayalım.

Çin’in bugün kendi markasıyla bir otomobili var. Ama bunun piyasa sürülmeden 10 yıl önce yabancı sermayeyi getirirken şart olarak ortaya konulduğunu belirtmiyorlar. Burada iktidarlarının anlayışında olduğu gibi ‘önüne gelene kapımız açık’ gibi bir stratejiyle sonuç alınamayacağını söylemiyorlar.

Nükleer santrale atıfta bulunuyorlar. Ama bu santrallerin önemsemediklerinden geçtim çevre etkisini, teknolojisinden istihdamına hiçbir şeyiyle bizim kontrolümüzde olmayacağını, sadece müşteri olarak vasfımız olacağını söylemiyorlar.

Enerjiye atıfta bulunanların önce, 11 Haziran 2013 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Petrol Yasası’ndaki kapitülasyonların ve görevsiz barajların açıklamasını yapması gerekiyor.

Hepsinden daha önemlisi bunları bizim için yaptıklarını söylüyorlar ya, işte asıl büyük yalan da burada… Hazır pazarı küresel bankerlere sunup, üstelik bunların yapım maliyetlerini de borç alarak milletin sırtına yıkıp, bu ülkeyi biraz daha batıracaklarını anlatmıyorlar.

Komiksiniz, çok komik… Ve ne yazık ki bu ve benzeri soruları size sorabilecek bir gazetecinin karşısına çıkamayacak kadar da kapalı kutusunuz. Sen, ben, bizim oğlan ekranlara çıkıp bunları anlatıyor, aksini söyleyen bilime, hukuka, aydına da yafta yapıştırıyorsunuz. Ama en güzeli bu kadar büyük bir darbe vurup, sonra da mağduru oynamanız. Tebrik ediyorum sizi…

Birilerinin rahatı kaçıyormuş. Siz önce kendi imkânlarıyla çalışan, rakipleri özel laboratuarlarda test olanağı bulurken, üniversitelerinin damında deney yaptığı için, atadığınız rektör tarafından eleştireye (!) muhatap kalan ve sonra da gidip Nasa’nın düzenlediği uluslararası bir yarışmada birincilik alan İTÜ Hezarfen Takımı’na sahip çıkın.

Çıkmıyorsanız da Cem Yılmaz’ın dediği gibi şimdiden zıplamaya başlayın, Belki uzaya çıkarsınız. Her işiniz laf-ı güzaf. Ah benim güzel memleketimin insanı, bazılarının altına imza atılacak söylemlerinize değil de, uygulamalarınıza baksa, daha neler görecek?

Çetin Ünsalan

ulusalkanal.com.tr

kaçanlar edebiyatı