Avustralya'nın pandemi ile mücadeledeki başarısına aşılamadaki fiyasko gölgesi
Avustralya koronavirus salgınına karşı toplum bireylerinin çoğunlukla sorumlu yaklaşımı ve coğrafi avantajından yararlanarak ülke genelinde başarı sağladı. Ancak aşılama konusunda şimdilerde tam bir kaos yaşanıyor. Bu durum, aşı kullanımında esas alınan, daha doğrusu elde bulunan AstraZeneca aşısının kan pıhtısı riski nedeniyle 50 yaş altına vurulmasının durdurulmasıyla daha da çıkmaza girdi.
Geçen yılın Ağustos ayında Victoria eyaletinde patlak veren 2. dalga dışında, salgının ülke çapında kontrol altına alınmış olmasının yarattığı güven duygusundan olacak, aşı temini ve aşılama programı konularında bir rahatlık gözlenmişti.
Liberal parti liderliğindeki federal koalisyon hükümeti bu yılın başında, Mart ayı sonu itibariyle 4 milyon Avustralyalıya aşı vurulacağını açıklamıştı. Oysa 9 Nisan’a kadar ilk doz aşının vurulduğu kişi sayısı ancak bir milyona ulaşabildi.
Federal hükümet geçtiğimiz Kasım ayında aşı stratejilerinin Avustralya’yı dünyada ilk sıralara getirdiğini savunmuş, Ekim ayı itibariyle tüm vatandaşların ilk doz aşılarını olacağını da öngörmüştü. Bu hedef şimdilik bu yılın sonuna ötelendi.
Bu durum, aralarında koalisyon hükümetlerinin de bulunduğu eyalet ve bölge hükümetleri ile federal hükümet arasında karşılıklı suçlamalara yol açtı. Federal hükümetin tüm eyaletlere yeterli sayıda doz verildiğini iddiasına karşı eyaletler bunun beyanın doğru olmadığını ve aşılama planı konusunda açık ve gerekli bilginin zamanında verilmediğini savundular.
Bu karmaşa aşı yapılacak hastane, klinik ve aile doktorları arasında da şaşkınlık yaratmış durumda. Bugüne kadar yapılan aşının nüfusa oranı bakımından dünya ülkeleri arasında ilk yüze bile giremediği gerçeğiyle birlikte toplumda güvensizlik ve hoşnutsuzluğun arttığı da gözleniyor.
Diğer birçok ülkede aşılama planlarının hızlı biçimde uygulanması, burada yapılan hataları daha fazla belirginleştiriyor. Sözgelimi geçtiğimiz yıl daha fazla aşıya ihtiyaç duyulmadığını tesbiti ve bugüne kadar yapılan hatalarla ilgili şeffaf olunmaması, muhalefetteki İşçi Partisi’nin ifade ettiği gibi Başkan ve hükümetine karşı güven sorununu gündeme getiriyor.
Yaşanan kaosun temel nedeni öngörülen aşı arzının sağlanamaması. Hükümet yaptığı açıklamada, Pfizer/BioNTech aşısının ilk partisi olan 120 bin doz aşının geldiğini ve yıl sonuna kadar 40 milyon doz daha geleceğini açıklamıştı. Ayrıca yaklaşık 100 milyon Oxford-AstraZeneca ve Novavax için de güvence sağlandığını kaydetmişti. Bunların yanında, AstraZeneca’nın ülke içinde haftada 1 milyon doz üretilmesi planlanmıştı.
Ancak sağlanan doz toplamı bir milyonun altında. Ülke içinde üretim henüz başlamadı.
Aşı savaşları
Mart ayında 250 bin doz AstraZenecanın İtalya ve Avrupa Birliğince Avustralya’ya sevkinin engellenmesinden sonra, federal hükümet önceki gün de sevki beklenen ve AB ülkelerinde üretilen 3 milyon dozun yine AB’ce bloke edildiğini öne sürdü. AB’nin bu eyleminin gerekçesi birlik üyesi ülke vatandaşlarının aşılanmasına öncelik verilmesi olarak gösterildi.
Aşı temini için Avrupa’dan umudunu kesen Avustralya’ya destek İngiltere’den geldi ve 700 bin doz AstraZeneca aşısının gizlice İngiltere’den yola çıktığı bildirildi. Tartışmaları önlemek amacıyla kaynağı belirtilmedi (İngiltere bu aşıları iç üretim dışında AB ülkeleri ve Hindistan’dan temin etmekte).
AstraZeneca’da kan pıhtısı riski
Hükümetin sorunu sadece aşı teminindeki sıkıntılar değil. Bir diğer güncel sorun, kısa vadede Avustralya’da tek seçenek olarak görülen AstraZeneca aşısının yan etkisi olarak gösterilen sıradışı kan pıhtısı vakaları. AB ülkelerinden sonra İngiltere’den de aşı ve bu vakalar arasında bağlantı olduğu yönünde yapılan açıklamalar, Avustralya’lıların aşılanmaya karşı kaygılarının artmasına yol açıyor.
Sağlık uzmanlarının önerileri doğrultusunda hükümet mevcut aşılanma programının devam edeceğini, ancak 50 yaşın altına AstraZeneca aşısının vurulmayacağını açıkladı.
Gecikmenin maliyeti
Avustralyalılar aşılarını bekledikleri müddetçe sadece sağlık değil ekonomiye yönelik tehdit de devam ediyor. Avustralyalılar, tecritlerin, devlet sınır kontrollerinin ve uluslararası sınırların kapatılmasının sona ermesini istiyor.
Yurt dışından gelenler arasında belirlenen vakalar dışında, kıtada Coronavirüse halen rastlanmamış olması, aşılama programının aksaması konusunu kuşkusuz önemsiz kılmaz. Her şeyden önce aşılama programının son derece yavaş ilerlemesi salgında yeni dalgaların gelmesi endişesine yol açıyor. Bu nedenle uluslararası uçuşların son derece kısıtlı olarak yapılması ve ülkeye giriş yapanların 14 gün karantinada tutulması uygulaması sürüyor.
Avustralyalılar, ekonomiye yönelik olası tehdite karşı tecritlerin, sınır kontrollerinin ve uluslararası sınırların kapatılmasının sona ermesini istiyor.
Mevcut koşullarda kaçınılmaz olarak gerek iç ve gerekse dış turizm büyük darbe almış durumda. Sadece büyük ölçüde Çin’e dayalı dış turizmin Avustralya ekonomisine katkısı yılda yaklaşık 2019 yılında 40 milyar dolardı. Ayrıca ülkedeki yine çoğunluğu Çin’den gelen paralı yabancı öğrencilerin sayısı 750 bin ve ekonomiye katkısı ise yılda 37 milyardı. Birçok üniversite bu gelire dayanıyordu. Öğrencilerin gelmesi salgın nedeniyle durunca üniversiteler birçok bölümünü kapatmak ve çok sayıda öğretim görevlisini işten çıkarmak zorunda kaldı.
Asya-Pasifiklerde ABD’nin şerif yardımcılığına soyunmak
Başbakan Morrison 2020 yılının Nisan ayında, aralarında ABD Başkanı Donald Trump, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanual Marcon’un da bulunduğu birçok lideri arayarak, Kovid–19 salgınının kaynağı ve yayılmasına ilişkin Avustralya’nın ‘bağımsız’ yürüteceği soruşturmaya destek istedi. Bu girişimde örtülü hedef kuşkusuz Çin’di.
Zaten Avustralya hükümeti 2018’den başlayarak en büyük ticaret ortağı olan Çin’i ülkede casusluk faaliyetleri yürüttüğü gerekçesiyle soğuk savaş dönemlerindeki gibi bir tehdit unsuru olarak göstermeye başlamıştı. Adeta George W. Bush'un o zaman yoğun tartışmalara neden olan, Avustralya’ya biçtiği Asya – Pasifik bölgesinde "Amerika'nın Yardımcısı" rolünü sürdürürcesine.
Bu politikaların kuşkusuz bir sonucu olacaktı. Nitekim 2020'de Avustralya'daki Çin yatırımı, gergin diplomatik ilişkilerin ortasında bir önceki yıla göre yüzde 61 oranında düştü. Kasım 2020'de Çin, Avustralya'dan ithal edilen arpa ve şaraba "anti-damping" tarifeleri uyguladı. Et alımını yasakladı. Aralık 2020'de, Avustralya’dan kömürün ithalatını tamamen durdurdu.
Oysa, Avustralya’nın toplam ihracatının yüzde 30’nu oluşturan Çin’e ihracatı 2017-18 mali yılında gayri safi milli hasılanın yüzde 6.7 sini oluşturmuştu. Parasal değeri 124 milyar dolardı.
Bu gelişmelerin Avustralya ekonomisinde olumsuz etkiler yaratması kaçınılmaz görülüyor. Bu bağlamda şimdiden eski başbakanlardan Kevin Rudd gibi politikacılar yanında çeşitli kuruluş ve iş çevrelerinin iki ülke ilişkilerinin normale döndürülmesi yönünde girişimlerine tanık oluyoruz.
Ülkesine dönemeyen binlerce Avustralyalı. Avustralya hükümetini BM’lere şikâyet etti.
Bir diğer can alıcı sorun, pandemi başladığında yurt dışında bulunan yaklaşık 40 bin Avustralyalının uçuşların kısıtlanması ve her hafta belirli sayıda kişinin ülkeye kabul edilmesi nedeniyle ülkeye dönememesi. Birçoğunun parasal olarak çok zor durumda, kimisinin ağır hasta ve işini kaybetmiş olduğu bildiriliyor. Sorunun çözümü için gerekli çabayı göstermediği gerekçesiyle Federal hükümeti suçluyorlar. Bu nedenle, geçtiğimiz günlerde ülkelerine dönme hakkı ellerinden alındığı gerekçesiyle hükümet aleyhine BM’ler İnsan Hakları Komisyonu nezdinde bir toplu dava açtılar.
Başbakan Morrison’un beğenilirlik oranı yine düşüşe geçti.
Aralık 2019’da yaşanan orman yangınları felaketi sırasında Hawai’de tatilde bulunan başbakan Scott Morrison, elinde bira şişesiyle tatil köyünde fotoğrafları yayımlandığında ve tatilini ben itfaiyeci değilim diyerek yarıda kesmemekte direnmesi nedeniyle şiddetli eleştirilere maruz kalmıştı.
Hükümetin pandemi sırasında, kapanan işyerlerine, işten çıkarılanlara ve ihtiyaç sahiplerine ek parasal yardımda bulunması Başbakan Morrison’a kredi sağladı. Avustralya’nın salgının önlenmesindeki esas başarının sahipleri eyalet ve bölge hükümetleriydi. Bu başarı da federal hükümetin hanesine yazılsa da mevcut aşı programında yaşanan fiyaskolar Morrison hükümetinin güvenilirliğini iyice sarsmış görünüyor.
Ek alanı