Kimin için silahlanıyoruz?
Hürriyet Daily News 8 Ocak 2015 günü ilginç bir haberi okuyucuları ile paylaştı. ABD, Türkiye’ye vereceği iki adet fırkateynin (Oliver Perry Hazard sınıfı, biz de “G” sınıfı olarak isimlendiriliyor) transfer sürecini askıya almış! Gerekçe adeta ibret vesikası: “Doğu Akdeniz’deki gerilim!” Türkiye’ye kırmızı ışık yakılırken, aynı sınıf gemiler Meksika ve Tayvan’a sorunsuz olarak verilecekmiş! Adamına göre muamele…
Neymiş efendim, Türkiye Doğu Akdeniz’de İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yasal doğal gaz çıkarma hakkını tehdit ediyormuş. Üstelik savaş gemileri de göndererek bölgeyi karıştırıyor, gerilimi artırıyormuş! ABD şirketleri de bu yağmadan nemalanıyormuş! Biraz ayıp olmuyor muymuş? Nasıl olurmuş da, Türkiye hem kendi hem de KKTC’nin haklarını savunabilirmiş! Hatırlarsanız, bir süre önce Avrupa Birliği’nin (AB) kibar (!) sözcüleri de Türkiye’yi uyarmıştı: “Bak, gemileri çekmezseniz, …”
Aslında ABD ve AB yetkililerine bir teşekkür borçluyuz. Ülkemizin içinde bulunduğu acıklı durumu ve anlamsız silahlanma politikamızı bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyorlar. Lafı hiç kıvırma, eğip bükme ihtiyacı duymuyorlar!
Batı’nın verdiği mesaj açık: “Hemşerim, benim verdiğim silahları ulusal çıkarlarını korumak ve kollamak için kullanamazsın! NATO’da, Libya’da, Somali’de ve her yerde, ancak benim menfaatlerim için kullanabilirsin! Aklını başına topla!”
Mesajı bir türlü algılayamayan ve kafasını kuma gömen biziz. Aslında işin doğası şöyle: ABD sadece hizmet dışına çıkardığı gemileri diğer ülkelere veriyor. Ve de yanlızca Anglosakson dünyasının bir ayrıcalığı var! Devletler belirli bir askeri politik değerlendirme sonrasında belirleniyor. Satış, devir, hibe ne derseniz deyin, bütünüyle ABD çıkarlarına uygun düşüyor.
- ABD, hurdaya çıkaracağı bu gemiler için az ya da çok para kazanıyor.
- Stoklarındaki bu gemilere ait çöpe atacağı yedek parçaları satma imkânına kavuşuyor.
- ABD böylece, ekonomik ve özellikle siyasi kazanç sağlıyor; silah satışı yaptığı ülkeleri kendine bağımlı hale getiriyor.
- Dolaylı olarak alıcı ülkelerdeki savunma sanayinin gelişmesini engelliyor.
Taşları yerli yerine oturtan ve gelecek için öngörülü olan bir devlet, yukarıdaki gibi bir gizli ambargo ile karşılaşsaydı, hemen şöyle derdi: “Al gemilerini turşusunu kur!” Ve böylece bütün oyunu bozardı.
Türkiye’nin özel konumuna bakacak olursak, şunları görürüz: Türkiye kendi savaş gemisini inşa edebilme yeteneğine sahip bir ülkedir. ABD’nin vermekte nazlandığı gemi sınıfı için, bu gemilerin özgün tasarımında yer almayan bir beyin (komuta kontrol sistemi) geliştirmiştir. Bu konuda bilimsel alt yapısı ve teknolojik donanımı mevcuttur.
Ayrıca Batı’nın bu muamelesine karşı Türkiye’nin şöyle bir cevap hakkı doğmuştur: “Mademki iki gemiyi bana vermiyorsun, ben de,eldeki mevcutlar milli ihtiyaçlara bile yetmediği için bundan böyle NATO ve uluslararası görevler için gemi tahsisi yapamayacağım!” Mademki bana sattığınız silahların kullanımında koşullar dayatıyorsunuz, ben de bundan böyle silah alımında Batı dışı kaynakları da değerlendireceğim!” Böyle davranma cesaretini gösterebildiği anda inisiyatif Türkiye’ye geçer ve bundan böyle her ülke Türkiye’ye ucuz numaralar çekmeden önce iki kere düşünür.
Bir ülke hayati çıkarlarını savunmak için mevcut risk ve tehditleri göz önüne alarak bir güvenlik politikası belirler. Bu politika çerçevesinde kaynak ayırarak silahlanır. Bu silahları barış döneminde rakiplerini caydırmak, kriz ve çatışma dönemlerinde düşmanlarına siyasetini kabul ettirmek için kullanır. Eğer silahlar ulusal çıkar odaklı olarak kullanılmayacaksa, hiçbir değer taşımaz! Üstüne üstlük başka bir devletin ya da uluslararası ittifakın özel menfaatleri için kullanılırsa, başkasının masraflarının Türk milleti üzerine fatura edilmesi anlamı taşır.
ABD, geçmişte de çeşitli vesilelerle aynı şekilde davrandı; anlaşma yapılan gemileri vermedi ya da geciktirdi. Ama şu anda Türkiye çok kritik bir eşikten geçiyor. Güneydoğumuzda bölünme provaları yapılırken, ulusal çıkarlarımıza Ege’den Doğu Akdeniz’e hemen her yerde saldırı var.
Batı’ya bağımlı silahlanma politikalarını tepeden tırnağa gözden geçirmenin zamanı gelmedi mi?
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr