ABD’nin Türkiye sevdası (!) ve kongre üyelerinin şanlı demokratlığı!
ABD Türkiye’yi, Türkleri ve Türkiye’nin ekonomik çıkarlarını nasıl da canla başla savunuyormuş! İnanın, insanın gözleri yaşarıyor! Allah her devlete böyle kötü gün dostu (!) müttefik versin! İşte size çarpıcı bir örnek. Bank Asya’ya TMSF tarafından el konuldu. Kadim dost devreye girdi. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Bayan Marie Harf, Türkiye’nin çıkarlarını nasıl savunduklarını (!) inceve diplomatik bir dille açıklıyor: ABD tüm ülkelere, “ekonomik faaliyetleri uluslararası yasal standartlara uygun olarak denetlemesi” yönünde çağrı yapar!
Bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü. Türk ekonomisinin hayat damarlarından birisi (!) olan Bank Asya’nın başına gelenler tabii ki ABD’yi de ilgilendirir! ABD hiç Türk ekonomisinin kayba uğramasını ister mi? Ayrıca uluslararası kanuni mevzuata uyum talebi de bu ülkenin yüksek ahlaki standartlarının (!) diğer bir göstergesi.
Şimdi diyeceksiniz ki Ecevit’in koalisyon hükümetini yıkmak için çıkarılan krizde, Türkiye’de bankalar birbiri ardına batarken, yaprak kımıldamıyordu. Hatta Türkiye’ye gönderilen Kemal Derviş, daha fazla bankayı devirmek için koşullar dayatıyordu! Doğu Akdeniz’de açıkça önümüze çıktılar. Doğal gaz yağmasına asil şirketleri (Noble Energy) de dâhil oldu!
Şimdi de “Durun, daha bitmedi!” diyeceksiniz: Uluslararası kanuni mevzuat, küresel düzeyde enerji savaşı ve mali savaş çıkarmaya cevaz veriyor mu? Vermiyor, ama uluslararası ilişkilerde duygulara yer yoktur! O başka bu başka! ABD bizim için çırpınıyor! Pişmiş aşa su katmanın anlamı var mı? Reel politik…
ABD’nin Türkiye sevdası hiç bitmez! Bakın 88 adet kıymetli Sayın ABD Temsilciler Meclisi üyesi bir mektupla Dışişleri Bakanları John Kerry’nin yakasına yapışmış: “Türk Hükümeti’nin Fethullah Gülen cemaatine yönelik baskılarından ve bu yönde yapılan tutuklamalardan endişe duyuyoruz. Bu demokrasi ile bağdaşmaz!”
Demokrasinin ve insanlık değerlerinin gurur kaynağı Sayın Kongre üyeleri, izninizle size bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Türk askerlerini hedef alan Balyoz davasının temyiz duruşması Türkiye’nin Yargıtay’ında devam ederken, BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu 5 Temmuz 2013 tarihinde önemli tebligatta bulunmuştu: “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 9, 10 ve 11’inci, “Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi”nin 9 ve 14’üncü maddeleri ihlâl edilerek 250 sanık keyfi olarak tutuklanmıştır.
Bu karar küresel çapta adalete inanan çevrelerde geniş bir yankı yaratmış ve “sözde yargılamada adalet adına açık bir zafer!” olarak nitelendirilmişti. Hem de bu karar sadece bir ülkeye ait değildi. Tüm dünya ülkelerini temsil eden Birleşmiş Milletler’in yetkili ve bağımsız bir mahkemesinde oy birliği ile alınmıştı.
O dönemde hiç sesinizi duymadık! Sırra kadem bastınız! Sayın yurttaşınız Henry Barkey’in “Türk Ordusu’nu kafesledik!” ifşaatı sonrasında sessiz demokrasi uygulamaları kapsamında, ruhlar âleminde mi insan haklarını savundunuz!
Cahilliğimize verin, sizin yüksek algılama yeteneğinize erişemediğimiz için kavrayamamış olabiliriz? Sahi, özel bir demokrasi ölçme makinanız mı var? Bu konuda geliştirdiğiniz teknolojiyi ne zaman dünya pazarlarına sunacaksınız? Herhalde çarkı felek gibi bir şey olmalı! Döndükçe dönüyor, dönüyor, dönüyor, askerler ve yurtseverlerin kısmetine darbe (!), hizmetçilerin karşısına demokrasi ve insan hakları (!) çıkıyor: “Uzaktan Kumandalı Demokrasi ve İnsan Hakları Çarkı!”
Bazı kötü niyetliler (!) Bank Asya’nın ABD’ye 2,5 milyar dolar kaçırdığını yazıyorlar! Fena para değil! Bu imzaların arkasında duygusal nedenler olabilir mi?
TMSF’nin Bank Asya’ya el koyması çeşitli açılardan tartışılabilir, eleştirilebilir de! Cemaate yakın kişilere yönelik operasyonlar da gözlemciye göre farklı değerlendirilebilir. Türk Hükümeti’nin bu yöndeki çabalarında 17/25 Aralık ve benzeri soruşturmaların rol oynadığı söylenebilir. Ama tüm bunların ABD’nin özel ilgi alanı olmasının sebebi nedir?
Türkiye yıllardır hukukun ayaklar altına alındığı sabaha karşı operasyonları ile uyandı. Şerefli askerler intihar etti. 75 yaşının üstündeki emekli askerler mahkeme sıralarında uyukladı. Bir şeref ve haysiyet abidesi olan Amiral Cem Çakmak yakalandığı uğursuz hastalığı yenmek için, tarihin kaydetmediği insanüstü bir mücadele veriyor. O dönemlerde Sayın ABD Hükümetleri, cesur buldukları Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerine övgüler yağdırıyordu. Şimdi değişen ne?
ABD, öncelikle bu tutkulu aşkının gerekçelerini, demokrasi, insan hakları gibi beylik laflar dışında, inandırıcı şekilde açıklamalıdır! Bu konularda ABD’nin dümen suyuna giren muhalefet de, eğer çizgisine inanıyor ve güveniyorsa, Türk halkı ile dürüstçe düşüncelerini paylaşmalıdır.
ABD, malum oluşumu Türkiye ve dünyadaki çıkarlarını genişletmek için kullandığını, muhalefet ise Batı, ABD ve AB ile paralel bir rotada seyretmenin doğal bir sonucu olarak hizmeti siyaseten desteklemek zorunda olduklarını ilan etmelidir.
Malumu ilan etmekten niçin çekiniyorlar? Acaba, dillerinden düşürmedikleri “Uluslararası ve Ulusal Kanuni Mevzuata (International and National Legal Regulation)” aykırı bir konuma düşmekten mi endişe ediyorlar! Ya da hem İsa’nın hem de Musa’nın değneğini kullanarak daha uzağa gidebileceklerini mi sanıyorlar!
Son sözü ABD’nin gelmiş geçmiş en nitelikli Başkanı olan Abraham Lincoln’a (1809-1865) bırakalım: “Bazı insanları her zaman, bütün insanları da bazen kandırabilirsiniz; ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız!”
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr