Biri Osmanlı Bankası mı dedi?
İspanya’nın ikinci büyük bankası Garanti Bankası’nda Doğuş hisselerini satın alarak artık yeni patron oldu. Özel iki şirket arasındaki alışveriştir; elbette kimseye bir şey demek düşmez. Tek söylenecek söz ‘hayırlısı olsun’dur.
Kaygınız bir yabancı bankanın Garanti’yi alması ise, geçerliliği olan bir kaygı değil. Çünkü Türkiye’de bankacılık sisteminde yabancıların payı yıllar önce yüzde 50’yi aştı. Dünyada bu orana kısıtlama getirilirken, biz pazarımızı da, finansımızı da yabancılara devrettik.
Zaten geldiğimiz noktada ortada. Yani bankacılık sektörünü konuşuyorsa, Türk bankacılığından bahsetmek mümkün değil. Doğru tabir Türkiye’deki bankalardır. Dedim ya, herkesin kendi öz iradesi. İlgili kurumlar buna onay verdikten sonra, Garanti özelinde değil, ama bankacılık genelinde yabancı payı adına kaygı duymaktan başka elden bir şey gelmiyor.
Buraya kadar anlattığım gerekçelerdeki eleştiri hakkımı saklı tutarak, sorun yok diyebilirim. Fakat, bu satış öyküsünde Haber 7’nin ortaya attığı iddiayı konuşmak gerekiyor. Eğer doğruysa, Ferit Şahenk bu satışla bünyesinde erittiği Osmanlı Bankası’nı tekrar hayata geçirme hayali kuruyormuş.
Bugünlerde Osmanlıspor bile yaratılıp, yağcılıkta boyut atlandığını düşünürseniz bu da anormal değil. Ama tek hedef Osmanlı Bankası’nı yeniden canlandırmak ise bankanın Osmanlı zamanında neden kurulduğuna, sonra da ne yaptığına bakmak gerekiyor. Madem niyet iddia edildiği üzere simgesel, işin bu yanına bakmaktan başka çare yok.
Bank-ı Osmanî-ı Şahane… Uzun yıllar imparatorluğun resmi bankası ve hazinedarı olarak görev yaptı. Maliye alanında icracı iken, ilave olarak hazinedar olma hikâyesi de çok anlamlı…
Banka, Osmanlı İmparatorluğu’na borç kaynağı yaratacak, borçlanmalarda aracı rolü üstlenecek ve devlet bankalarının en önemli imtiyazlarından biri olan para basma hakkını kullanacaktı. Bu nedenle 17 Şubat 1875’te hazinedar tayin edildi. Bir anlamda hazine işlerinde de tekel oldu.
Peki sonra ne yaptı? İmparatorluk mali krize girince, banka bu duruma çare olarak görülen bir kurumun kuruluşunda etkin rol oynadı. Düyun-u Umumiye… Bundan sonra dağıtılan imtiyazlar, gelir idaresinin yabancılara devri ve imparatorluğun finansal olarak borç batağında kemiklerinin kırılarak batırılması sonucuyla öykü noktalandı.
Bu bir anlamda 16 Ekim 1838’de imzalanan Baltalimanı Anlaşması ile diz çöktürülen devlet, Düyun-u Umumiye ile giyotine gönderildi. Yani teşbihte hata olmazmış, Baltalimanı gümrük birliği ise, Düyun-u umumiye de IMF idi.
Şimdi 100 yıllık hesap peşinde koşanların, ülkeyi bölmeye çalıştığı bir süreçte, gırtlağımıza kadar borca batmış, adına özelleştirme denilen hovardalıkla imtiyaz dağıtmış, gelir idaresinin bile özelleştirilmesi tartışmaya açılmış iken Osmanlı Bankası neden tekrar canlandırılıyor?
Çünkü bunun simgesel olma niteliği dışında hiçbir anlamı yok. Peki neyi simgeliyor? Umarım yanlış bir duyum alınmıştır ve Doğuş Grubu da buna bir açıklama getirir. Yoksa, iktidarın sevdiği tabirle, zamanlaması çok manidar.