Niçin vatan topraklarını kolayca terk ediyoruz!
Emekli bir amiralin gönderdiği ileti üzerinde uzun uzun düşündüm. Hemen her yerde ricat var! Kıbrıslı Rumlar İngiliz tezgâhı Annan Planı’na evet deseydi, çoktan pılımızı pırtımızı toplayarak Kıbrıs’ı boşaltmıştık! Sivilleri bir kenara bırakalım; Balyoz davası sanık ifade tutanaklarına göz atarsanız, Org. Hilmi Özkök’ün Annan Planı’nı kabul ettirmek için nasıl özel bir takım kurduğunu görürsünüz! Kıbrıs konusunda ABD ve de özellikle AB’den ne büyük kazıklar yedik! Ama hâlâ akıllanmadık; Annan Planı’nı bile mumla aratacak çözüm (!) önerilerini adamların suratına çarpamıyoruz!
Ege’de egemenliği tartışma konusu olan 150 civarındaki ada, adacık ve kayalığı Yunanistan resmen sahiplendi. Kıyılarımızın 6 mili içinde kalan ve ülkemizden tükürük mesafesinde olan adalara asker bile çıkardı; Bakanı ile Başbakanı ile adalarda şov yaptı. Seyrediyoruz. Peki, o zaman 1996’da Kardak için niçin kıyameti koparmıştık!
“Mavi Vatanımız” olan Ege ve Doğu Akdeniz’deki deniz alanlarında herkes at koşturuyor. Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge bile ilan edemiyoruz!
Benim verdiğim vergilerle cüzdanını şişiren adam, hem de benim Meclis’imde, hiç utanmadan ve sıkılmadan, “Türkiye 30 bölge olsun!” diyebiliyor. Emrin olur; istersen 66’ya bölelim!
Heyecanlanıp, konuyu dağıttık, şu iletiye dönelim ve hep birlikte göz atalım:
ABD’de bir askeri okulda ders olarak anlatılan Horoz ve Tilki Hikâyesi!
Sınıfta hocayı beklerken ışıklar kapanmış ve bir çizgi film gösterilmeye başlanmış.
Filmin adı: "Küçük Tavuk"
Ekranda bir kümes var. Kümeste birçok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu var.
Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor.
Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları dışarı bırakmıyor.
Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen, beslenemeyen, zayıf düşen tavuklar var!
Yaşlı ve büyük horoz ise, tedbir maksadıyla dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.
Kümese giremeyen tilki, tellerin üzerine küçük bir delik açarak, kümesin içindeki küçük ve genç bir horozla diyaloğa giriyor, hatta ona biraz mısır veriyor. Mısırı yiyen küçük ve genç her gün bu deliğin önüne geliyor ve tilkiden mısırını alıyor.
Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince, genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor.
Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü ve etkinliği de kırılmış oluyor. Çevresinde ona itaat eden, onun sözünü dinleyen tavuklar her geçen gün azalıyor.
Doğal olarak iktidar tilkinin beslediği genç horoza doğru kayıyor. Hem genç horoz güçlenip kuvvetleniyor hem de genç horoza biat eden diğer tavuklar irileşmeye başlıyor.
Tilki bir müddet sonra kümesin o küçük deliğinden mısır vermeyi bırakıyor, mısırları kümesin önüne atıyor... İşte tam bu aşamada kümesin içindeki yaşlı horoz ve kalan üç beş destekçisi ile tilki yanlısı grup arasında büyük bir kavga başlıyor. Tecrübeli grup, dışarı çıkılmamasında ve kapının önüne bırakılan mısırların yenilmemesinde ısrar ediyor! Lakin genç horoz ve aveneleri, korkarak da olsa kapının önüne boyunlarını uzatarak mısırı yemeye başlıyorlar. Bakıyorlar ki tilkiden bir saldırı ve zarar gelmiyor.
Hatta tilki ortalıkta bile görünmüyor.
Kümesteki genç lider ve kümes ahalisinin tüm korkuları yok oluyor.
Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor.
Korku duymayan tavuklar genç ve artık güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar. Kümesteki her tavuk semiriyor.
Tilki bir süre sonra, geceleyin kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor.
Sabah kümesten çıkan tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar. Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor.
Çizgi film burada bitiyor! Işıklar yanıyor. Ve dersin hocası kürsüye çıkarak, “İşte Üçüncü Dünya ülkeleri böyle yönetilir!” diyerek, derse başlıyor…
Kendimize güvenmezsek, kendi aklımızı kullanmazsak, kendi kaynaklarımıza dayanarak yaşamasını öğrenmezsek, işte böyle terör örgütlerinin maskarası olur; 3,5 eşkıyadan çekinerek vatan toprağını terk ederiz. PKK/PYD çaputlarının yanına şanlı Türk Bayrağını çekmeyi marifet sayacak bir duruma düşeriz. Vatan toprağını koruyanın değil, terk edenin ödüllendirildiği sahte bir cennet yaratırız.
Kendi ülkesinde emperyalist bir ülkenin kuyruğuna takılarak terörist eğitmeyi zapta geçiren ve bu eylemini bütün dünyaya ilan eden bir zihniyetin değerler sisteminde bozulmalar yaşanması kaçınılmazdır. Çekirge ve böcek yiyerek Medine’yi savunan, İstanbul’un, “Medine’yi teslim et!” emrini dinlemeyen Fahrettin Paşa (Ömer Fahrettin Türkkan Paşa) ve kahraman askerlerinin mezarlarında kemikleri sızlıyordur. Bunu da mı görecektik!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr