Yeni ekonomi yeni yaşam
Dünyanın adım adım dördüncü sanayi devrimine koştuğu bir süreçteyiz. Esasen gelişmiş birçok ülke bu fazı tamamlayıp, beşinci evrenin çalışmalarına başladı bile.
Gelecekte insanın çok daha bilgi odaklı istihdam edildiği, geri kalan işlemlerin de hayatı kolaylaştıran robotik sistemlerle yerine getirileceği bir ortam yaşayacağız.
İşte tam da bu aşamada karşımıza dijital ekonomi çıkıyor. Çünkü verinin bir numaralı güç haline dönüştüğü ve başlı başına bir ekonomi oluşturduğu bir süreçteyiz. Daha bugünden milyarlarca dolar değere ulaşan Big Data veya diğer bir deyişle büyük verinin besin kaynağını toplumsal dijitalleşme oluşturuyor.
Bu veriler tüketim alışkanlıklarından yaşam biçimlerine kadar tüm kişisel özellikleri ekonominin bir parçası haline getirirken, bu altyapıya uygun olarak kentler de buna uyum sağlıyor. Çünkü veriyi toplayabilmeniz için, geçmiş yıllarda akıllı binalar olarak öne çıkan kavramın, git gide akıllı şehirler haline dönüştüğünü görüyoruz.
Dijital ekonominin 2016 sonu itibariyle G20 ülkelerinde ekonomik büyüklüğünün 4 trilyon doları aştığı tahmin ediliyor. Bunun henüz yaratılacak ekonomi yanında çok düşük olduğunu belirtmek gerekir. Yine de bugünkü mal ve hizmet üretimiyle yaratılan ekonominin yaklaşık yüzde 5’ine tekabül etmesi dikkat çekicidir.
Geleceği konuşacaksak, dijital ekonomiyi bir kenara koyup, diğer bir kavrama da başlık açmak gerekir. Kent ekonomisi… Araştırmalar ve yabancı raporlar gösteriyor ki, gelecekte ekonomide ülkeler rekabet etmeyecek. Adım adım gidilen bu yapıda kentlerin rekabet haline gireceği öngörülüyor.
Yani Fransa ve Türkiye değil; örneğin Paris ve İstanbul ekonomik mücadele içerisinde olacaklar. Yine uzmanların sıklıkla dikkat çektiği bir unsur da, rekabette öne çıkacak şehirlerin kültürel yapısından sunduğu olanaklara, sanatsal faaliyetlerinden tarihi mirasına kadar özellikleri belirleyici olacak.
Para hareketleri ise eskisi kadar belirleyici olamayacak. Çünkü burada tek bir para birimi yolculuğu devam ediyor. Sürecin sonucunda dijital para dediğimiz kavramın tüm dünyada geçerli tek akçe olmasına kesin gözüyle bakılıyor. Zira mevcut finans sistemi de bunu destekleyen bir tavır içerisinde.
Bu durumda geleceği konuşurken önümüze iki temel kavramı koyuyoruz. Dijital ekonomi ve kentlerin yarışacağı bir ekonomi türü…
İşte esas yönetilmesi gereken, bu iki kavramın nasıl harmanlanacağı ve geleceğin ekonomisinde etkin rol oynanacağıdır.
Dijital kentlerin aynı zamanda yönetilebilir olması gerekir. Burada da olmazsa olmaz kavram planlamadır. Gerçek ve bilime uygun planmış, yönetilen şehirlerin önemli olduğu bir sürece doğru gidiyoruz.
Yalnız bu noktada önemli olan entegrasyondur. Yani son derece akıllı binalarınızın olması, cep telefonlarınızla da büyük veri bankasına bilgi aktarmanız ya da bu sürece dahil olmanız yeterli değil.
Bu süreçlerin tamamının entegre olması, bulut teknolojisine hakimiyet, verinin yerli kaynaktan toplanması ve şehirleri oluştururken, kültürel, tarihi ve doğa mirasının yok edilmemesi gerekir.
Tam bir birliktelik halinde oluşturulacak değerler manzumesi, yeni ekonominin ve medeniyet anlayışının da sonuçlarını belirleyecektir. Bu sürece yönetebilmek için ise bilimin esas alınması gerekir.
Şüphesiz bu şehirleri bir bilgisayar oyunundan farklı kılacak olan da insandır.
Bilhassa bizim gibi emek yoğun üretime sahip ülkelerin eğitim politikalarını da buna uygun hale getirmesi dijital ekonominin yöneteni olması ve kentlerle başlayacak yeni ekonomik rekabetin de yönlendirici rolünü üstlenmesi gerekir.
Aksi takdirde bu yeni çağın da tüketicisi haline dönüşürüz.