Kapasite kazanç getirir mi?
Türkiye’nin en tartışmalı ama bir o kadar da göz ardı edilen konularından biri kapasite meselesidir. Plansız bir ekonomide ölçülemeyen kapasiteler, fayda /maliyet hesabı yapılmadan ortaya çıkarılan projeler, pazarını bulmadan arttırılan kapasiteler, ülkemizin rekabet gücünü normalin ötesinde olumsuz etkiliyor.
Verimli bir ekonomi yaratmak için önce bunun tersine döndürülmesi gerekir. Bu amaçla kurulan Türkiye Prodüktivite Merkezi 2 binli yılların başında doğru bir tartışma alanı yarattıysa da, ne yazık zaman içerisinde popülizmin kurbanı oldu.
Bugünlerin en popüler tartışmalarından biri ne? Faiz tartışması… Cumhurbaşkanı faizlerin aşağıya çekilmesini istiyor. Ayrıntılara bakmadan, gelişmeleri okumadan talebe bakarsanız, aslında yanlış değil. Kredi maliyetlerinin ucuzlamasını, bu yolla da yatırımların artmasını amaçlıyor.
Fakat ne talep edilen miktarlar enflasyon maliyeti karşısında gerçekçi, ne de tek sektör üzerinden yapılan hesapların kalıcı sonuç verme ihtimali var. Nitekim bu nedenle de finans kuruluşlarının uyguladıkları kredi maliyetleri, Merkez Bankası’nın açıkladığının çok üzerinde.
Doğru soru şu: Türkiye’nin yatırıma mı, yoksa yıllarca yaptığı gereksiz yatırımlar nedeniyle kapasitesini dolduracak modellere mi ihtiyacı var. Dolmayan bir kapasitenin üzerine yatırım yapmak, ancak yeni borç ve batışların kapısını açar.
Öncelikle binaların, makinelerin, tesislerin varlığının zenginlik yaratacağı kanaatinden vazgeçmek lazım. Çünkü müşterisini bulamadığınız hiçbir refah yaratmaz; aksine maliyetlerin şişmesine neden olur.
Çok mükemmel turizm tesisleriniz olabilir; ama şu anda da yaşadığımız gibi turist gelmiyorsa, bunlar zarar vermeye başlar. Dünyanın en son teknolojik makineleriyle fabrikalarınızı donatabilirsiniz, ama şu an olduğu gibi dünyada pazar daralması varsa, ancak borcun katlanmasına neden olur.
Bu yaklaşımın bir örneğini de altın meselesinde gördük. Borsa İstanbul Başkanı Himmet Karadağ, Kuyumcukent’teki bin 600 tona varan kapasitedeki gümüş ve altın saklama mekânının müjdesini verdi. Güzel bir şey mi; evet…
Sıkıntı açıklamanın bundan sonrasındaki cümlelerde başlıyor. Karadağ, bu yapıyla Londra gibi diğer ülkelerin altınlarını saklama olanağına kavuşacağımızı belirtti. Eğer dünyada ülke paraları itibarsızlaşmaya doğru koşup, altın değer kazanan bir emtia ise, ülkemiz de en kırılganlar arasında sayılıyorsa, tersini temenni etsem de, gerçekte bir hayalden ibaret.
Çünkü ‘altınınızı biz saklayalım’ diye gittiğimiz herkes bize şunu sorar: Londra’nın vermediği ne veriyorsunuz? Madem böyle bir iddiayla yola çıkıyorsunuz,Londra’ya neden altın bozduruyorsunuz.
Birkaç ay öncesine kadar en çok ihracatımızın arttığı ülkenin İngiltere olmasının sırrı buydu. Çek kırdırır gibi, altın bozduruyorduk. Peki bina bu işi tersine çevirir mi? Zor; ama gerçekleşmezse insanlarda hayal kırıklığı yaratır.
Yetkililerin böylesine kritik dönemlerde on düşünüp bir konuşması lazım. Zira kaş yapayım derken göz çıkartmaya çok müsait bir ortamdayız.
Çetin Ünsalan