Dolar neden fren tutmuyor?
Türkiye’de enflasyondan girdi maliyetlerine kadar hemen hemen her konuyu etkileyen dolar / TL kuru, yapılan tüm girişimlerin ardından yeniden faiz artırımı öncesi seviyesini gördü. Ekonominin kısmen bayram tatiline girdiği bu süreçte bu yükseliş, normal zamandan daha anlamlı olarak nitelendirilmeli.
Zira bu haliyle bayram sonrası ya yükselişi ya da yükselen faiz iştahını beraberinde getirecektir. İlk çeyrekte anormal bir büyüme yakalanmasına rağmen, doların halen gevşememesi gelecek adına da bize bir şeyler anlatıyor.
Bunun iç ve dış sebepleri olduğunu görmek gerekir. Bir tarafta Kuzey Kore – ABD hattından olumlu sinyaller gelse de, bilhassa İran üzerindeki baskının artıyor olması, jeopolitik bir gerilimi de beraberinde getiriyor.
Ayrıca Türkiye’nin Kandil’e yaptığı harekat ve terörle mücadelenin de bütçe üzerinde yıpratıcı bir etkisi olduğunu göz ardı etmemek lazım. Bir diğer önemli risk algısı da G7 Zirvesi’nde ABD – AB arasında yaşanan geriliminin ticaret savaşlarının, bağlantılı olarak da kur savaşlarının kızışacağı yönünde.
İçe döndüğümüzde ise bir tarafta artış hızını yükselten cari açık, diğer tarafta enflasyondaki beklentinin yükseliş trendinde olması, bankaların düşen kredi notları, bunun piyasalara yönelik nakit sıkıntısını derinleştireceği ya da parayı maliyetli hale getireceği gerçeği, seçim ekonomisinin söylenenin aksine sert bir biçimde uygulanması, seçim sonrasına yönelik mevcut iktidarın söylemlerinin ‘hesaplayacağız’ noktasına varması bu riski yükselten ve gevşemeyi de engelleyen faktörler.
Fakat her zaman söylediğim gibi bunlar ancak dolar / TL kurundaki hareketleri belirler. Bu hareketin de çok aşağı yönlü bir seyir içinde olmayacağı da artık net bir biçimde görülüyor.
Doların faiz artırımına rağmen fren tutmamasının gerçek sebebi, Türkiye ekonomisinin 16 yıllık savurganlık ve miras yedilik tavrıdır. Bunu asla unutmamak gerekir. Bunun dışındaki gelişmeler ancak risk algısını yükselten ya da azaltan eğilimlerdir.
Türkiye ekonomisi açıktadır ve kırılgan olduğunu tespit etmek için uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarına ihtiyaç yoktur. Bu nedenle doların, son faiz hamlesinin ardından, yeni enflasyon verisinin de gelmesiyle birlikte faizde artış talebini şiddetlendireceği açıktır.
Ekonomi yönetimi şayet dikkatli olmaz ve bu süreci akılcı yönetmezse, bir faiz sarmalına girilmesi ise kaçınılmazdır. Çünkü ne kadar faiz arttırırsanız artırın, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelere, kullanılabilecek maliyetlerde para gelmeyecek. Acil ihtiyaçlar ise dolara talebi arttıracağı için yükseliş trendi sürecek.
Şayet günlük sahte başarılar ile avunmayı bırakıp, dünyayı doğru okuyup, ekonomik gerçeklerimizle yüzleşmezsek, ortaya çıkacak faturanın boyutu daha da artacaktır. Genelde ekonomi yönetiminin, özelde de reel sektörün ve vatandaşların borç yapılandırmasına gitmesi, borçlarını ve alacaklarını yönetecek yeni metotlar araması zorunludur. Zira bu filmin sonu, mevcut zihniyetle hoş değil.
Çetin Ünsalan
ulusal.com.tr