Mahalledeki darbeciler
Bu ülkede, ‘artık pes’ dedirten bir sürü olay yaşadık. Hatta çoğu zaman ortaya çıkan iddialarda ‘bundan daha fazlası olmaz’ duygusuna kapıldık. Ama bitmiyor. Bu ülkenin akıl tutulması, akla ziyan iddiaları ve karşısındaki sessizlikle gelen fırtına dinmek bilmiyor.
Çocuğunun işsiz olduğunu söyleyen baba fırça yer. Sorununu anlatan çiftçi gözaltına alınır. Parasız eğitim isteyen gençler aylarca hapis yatar. Muhalif olanlar susturulmaya çalışılır. Gazetecisinden akademisyenine, siyasetçisinden yazarına herkes darbeci olmakla suçlanır.
Hatta seçim döneminde, ana muhalefet partisine mensup bir milletvekili olan Muharrem İnce hakkında, seçim meydanlarında ‘iktidarı eleştiriyor diye’ savcılık tarafından işlem başlatılır. Patatesle, soğanla, aşçıların ellerinde kroki, suikast peşinde koştuğuna inanmamız istenir.
Basılmayan kitaplar toplatılır; Prof. Dr. Erol Manisalı gibi değerli isimlerin basılmış kitapları suç unsuru ve delil kabul edilir. Bir döneme damga vurmuş isimlerine dokunulmazken, iktidarı eleştiren herkes ‘darbeci’ olmakla suçlanır.
TÜBİTAK delil diye sunulan CD’lerde oynama tespit eder, kanıt, kanıt olmaktan çıkar, ama o delile dayanarak içeri alınanlar dışarı çıkamaz. Kız çocuklarının okutulması konusunda mücadele veren sivil toplum kuruluşları ‘ayrımcı’ olmakla itham edilir.
İnsanların ve ülkenin borç batağına sürüklenmesi ve bu borcun da sürdürülebilmesi ‘başarı’ olarak anlatılır. Sokak işsizden kaynıyorken, işsizliğin düştüğü söylenir. Çiftçi iflas halindeyken istihdamın ‘tarım’ kaynaklı arttığına inanmamız istenir. O kadar çok ki akıl tutulmasına ilişkin emare… Ama diyorsanız ki ‘daha fazlası olmaz’ yanılıyorsunuz.
Şimdi de üç dizi 28 Şubat sürecinde ‘psikolojik harekât’ yapıldığı gerekçesiyle Silivri’deki duruşmanın ek delil klasörlerine konu edildi. Kurtlar Vadisi’nden bahsetmiyorum. Adı geçen diziler Süper Baba, Bizim Aile ve Yazlıkçılar…
Hani şu bize aile olmanın, mahalleli olmanın, dostluğun, dürüstlüğün, yardımlaşmanın anlatıldığı, dar zamanda kenetlenen insanların öneminin gösterildiği dizilerden bahsediyorum. Bunlar içinde ‘laiklik’ vurgusu yapılmış. Böyle bir şeye rastladınız mı bilmiyorum ama diyelim ki öyle; ‘laiklik’ ne zamandan beri bu ülkede suça dönük bir faaliyet?
Vicdanınıza sorun, bu diziler size ne verdi? Bugün hızla unutmaya başladığımız ‘aile’ olma kavramından başka? İnsaf, el insaf… Bilmeyenler için bir dizinin içeriğine ilişkin detay aktarayım. Mesela Süper Baba:
“Süper Baba dizisi, 1993-1997 yılları arasında yayınlandı. Başrollerde Şevket Altuğ, Sümer Tilmaç, Jülide Kural, Şevval Sam ve Bennu Yıldırımlar’ın yer aldığı dizide üç çocuklu boşanmış bir baba olan Fikret Aksu’nun (Şevket Altuğ) çocuklarıyla olan ilişkileri ve aşkları anlatılıyordu. Dizide Fikret, Çengelköy’de yaşayan, sabit bir işi olmayan yardımsever bir insandı.”
Bence bundan sonra bunun arkası gelir. Hasta yatağındaki Münir Özkul risk altındadır. Adile Naşit, Kemal Sunal hepsi hepsi mezarında tutuklanabilir. Çünkü bu işin temelleri daha eskiye dayanıyor. Hatta ‘Gençliğe Hitabe’ sahnesi ile Hababam Sınıfı’nı bile bu kapsama almak mümkün.
Yakında AB ve ABD karşıtı propaganda yapılıyor diye ‘Osmanlı Cumhuriyeti’nin de bir yerlerde adını duyarsanız şaşırmayın. Hatta hiç şaşırmayın. Çünkü bu konudaki sessizliğiniz, kendinize ne kadar yabancılaştığınız ve şaşırdığınızı ortaya koyuyor. Oysa tüm bu yaşananları tek kelime özetliyor. AYIP…
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr