Bildiriden geriye kalanlar...
Türkiye’de siyasi alanda tarihe geçen birçok bildiri, açıklama veya çıkış hafızalarda yer etmiştir. Her biri dönemine ve içeriğine göre ses getirmiş, çözüm üretmiş, darbelerin pusulası olmuş veya halk hareketliliğine yön vermiş nitelikler taşıyan yüzlerce bildiri… Bildiri yayınlayanlar da bildiriye muhatap olanlar da siyasi dengeler içerisinde ve gücü oranında birbirini bastırmaya çalışır. İyi niyet temennileri siyasetteki güç ve iktidar dengesinin ya kılıfı olmuştur ya da gölgesinde kalmıştır. ‘’Emekli Amiraller Bildirisi’’ diye tarihe geçen ve üzerinde günlerce tartışma yürüttüğümüz, yazı kaleme alındığında da halen ülkenin gündemini işgal eden bu çıkış da niteliği ve ortaya çıkardığı sonuçlar bakımında uzun yıllar tartışılacak gibi görünüyor. Bildirinin ortaya çıkardığı sonuçları iyi değerlendirmek de önümüzde duran tehlikeleri ve yol haritamızı şekillendireceği için ayrıca kıymet taşıyor. ‘’Emekli Amiraller Bildirisi’’ neleri görmemizi sağladı şimdi sırayla onlara bakalım.
GLADYO’NUN HESABI VE SİNSİLİĞİ DEVAM EDİYOR
Türkiye bir süredir içindeki Gladyo unsurlarını temizliyor. FETÖ ve PKK merkezli yürütülen operasyonlarla binlerce tetikçi yargılanıyor ve yargılandıkları davalarda bağımsız Türk mahkemeleri tarafından millet adına kararlar veriliyor. Ortak tek bir özellikleri var; ABD’ye bağlı olmaları…
FETÖ ve PKK’nın ABD’ye bağlı olmadığını iddia edecek kimse kalmamıştır herhalde. Kaldıysa da vay haline… Ancak mücadele, örgütün tespiti ve örgütü ortadan kaldırmakla sınırlı değilmiş. ‘Miş’ diyoruz çünkü 104 emeklinin imzaladığı bozguncu bildiri bunu bize bir defa daha hatırlattı. ABD’nin derin devleti olarak bilinen, dünya çapında emperyalist plan ve projeleri planlayan ve yöneten merkez olan CFR’nin (Council on Foreign Relations), bu bildirinin arkasında çıkması ABD’nin yeni hesabını görmemizi sağladı. Aslında ellerini açık ettiler. Bildiriyi hazırlayan, gece yarısı ‘’Türk Milleti Adına’’ ifadesini ekleyen ve kamuoyu önünde ayyuka çıkan bu kirli işi tezgâhlayan Ergün Mengü’nün CFR’ye bağlı bir kuruluşun Türkiye’deki yöneticilerinden olması, ABD planlarına karşı aşılı olan bizlerin radarından kaçmadı. Anladık ki ABD başka planlar üzerinden Türkiye’de kargaşa yaratmak ve Türk Ordusu’nu yıpratmaya çalışmak gibi planlarını bu tür işler üzerinden sürdürmeye devam ediyor. Ayrıca bildiriyi hazırlayan ve imzalayan isimlerin bilindikleri gibi Avrasyacı değil NATO ve Batı’ya bağlı işbirlikçi sermayenin sevdalıları olması da bu tezgâhtaki ABD bağını ortaya koyan başka gerekçelerden. İsim isim yazarsak yazıyı uzatır. İsteyenler internetten tek tek isimleri yazıp kimin nerede konumlandığına bakabilir, tabi korkarak silmedilerse. Atatürkçü maskeli NATO’culara bu dönemde çok daha fazla dikkat etmeliyiz. Bildiri bu gerçeği bir kez daha bizlere hatırlatmış oldu.
BİLDİRİ ‘’YARATICI YIKICILIK’’ PLANININ BİR PARÇASI
ABD nasıl oluyor da her işin altından çıkıyor diye düşünenler olabilir. Hem isimler üzerinden hem de süreci tarif ederek bu sorunun yanıtı hızlı bir şekilde bulunabilir. Aylardır Türkiye’nin gündeminde tuttuğumuz ABD tarafından hazırlanan RAND Raporu’nda ne tarif ediliyorsa o deneniyor. Plan ne peki? Türkiye’nin terörle mücadelesini, ABD’ye karşı adımlarını, Asya’ya yönelişini baltalayacak malzemeler yaratıp, kamuoyu önünde Atatürkçü olarak bilinen isimleri özellikle Türk Ordusu’na karşı harekete geçirmek ve sözde demokrasi-laiklik odaklı bir halk hareketi yaratarak Türkiye’nin rotasını sarsmak. Sözde diyorum çünkü ABD ile Atatürk ilkeleri yan yana geldiğinde ya birbirinin zıttı olur ya da ABD planlarında konumlanan Atatürkçüler sözde olur. Konunun özüne tekrar dönelim. Laiklik ve demokrasi temelli muhalefet yaratma planlarına bir de ekonomideki huzursuzluğu kaşımak gibi bir iş ekleniyor ki bu konu Türkiye’nin zayıf karnı olan konulardan… Biri tutmadı diğerine geçelim. İşte bu iki malzemeli ve çok adımlı planın Türkiye’deki adı da ‘’Yaratıcı Yıkıcılık’’ planı oluyor. Bir kısım Atatürkçü ismi kullan, onların iktidar ve TSK komuta kademesi karşıtı duruşunu şekillendir ve içeride kargaşa çıkar. İşte tehlikenin özeti... Peki bu planda kimler görevli? CHP yönetimi, İyi Parti liderliği, FETÖ, PKK destekçileri, AK Parti’den kopan küreselciler ve bu güçlerin oltasına takılan gözünü iktidar karşıtlığı ve Türk Ordusu komuta kademesi hasetliği bürümüş bir takım isimler. Tabi bir de medyaları var. Nitekim bildiri ve başka konularda da saydığımız bu ekip, yüzde 99 aynı tutum içindeler. Sözde Doğu Türkistan yalanları, terörle mücadelenin karşısındaki duruşları, ordu ve güvenlik politikaları karşıtlığı, ABD ve AB ile doğrudan işbirliği, finans tekellerinin temsilcileri olmaları gibi konular da bu ekibin programını oluşturan siyasetlerdir.
‘’BİZ MONTRÖ VE LAİKLİĞİ SAVUNDUK’’
Bildiriyi imzalayan, ona sahip çıkan isimler ve güçlerin temel savunması Montrö Sözleşmesi ve laikliği savunuyoruz oldu. Hatta bir takım medya tarafından bozguncu bildirinin adı Montrö bildirisi olarak tarihe geçirilmeye çalışıldı. Bildiriyi hazırlayan ve 1 numaralı imzacısı olan Ergün Mengü’nün 12 Eylül darbesinin etkili isimlerinden olan emekli bir askerle yaptığı görüşmeler ortaya çıkardı ki Montrö işin bahanesi… Esas vuruş noktası laiklik elden gidiyor siyaseti… Bir takkeli amiral fotoğrafı malzeme yapılarak yukarıdaki satırlarda da vurgulamaya çalıştığımız laiklik temelli bir rahatsızlık yaratmak üzerine bu işin tezgâhlandığı, bizzat tezgâhı açanların ifadelerine, görüşme kayıtlarına yansımış oldu. Peki gerçek ne? Türk Ordusu içerisinden binlerce irticacı temizlendi, temizlenmeye devam ediyor. FETÖ irtica değilse nedir? Sadece Türk Ordusu değil devletin ve toplumun her alanından irtica sökülüp atılıyor. Türkiye Atatürk’e sarılıyor, genç kuşaklar daha fazla Atatürk’ü keşfediyor ve Türkiye’de Atatürk her alanda kazanmaya devam ediyor. İrticayı arayanlar gidip ABD ile bağı olanlara bakmalıdır. Genelkurmay Başkanlığı’nın bildiri sonrası yaptığı yazılı açıklama ders veren ve örnek nitelikle bir çıkış oldu. Türk Ordusu’na olan güvenimizi bir kez daha arttırmış oldu, merak edenler geriye sarıp o açıklamayı okuyabilir.
Bildiri bir de Montrö tartışması çıkardı önümüze. Tartışma ilerledikçe iyi ki çıktı diyoruz. Bildiriye bahane olarak kullanılan Montrö’nün de her derdin ilacı olmadığı, daha iyisinin yapılabileceği ortaya çıkmış oldu. Atatürk’ün de Montrö’ye yaklaşımı arşivlerden çıkınca Montrö kutsalının da asıl Montrö’ye zarar verdiğini görmüş olduk. Ak Parti’nin Montrö ile bir sorunu olmadığını ortaya koymasına rağmen bildiride malzeme yapılıyor olması da manipülasyon tekniklerine bolca başvuru yapıldığını ve yapılacağını gözler önüne serdi. Tehlike altında olmayan konular hakkında tehlike varmış gibi göstermek de bildiri tezgâhını kuranların acemiliği veya başarısızlığı olarak tarihe geçti. Cumhuriyetle hesaplaşma riskinin odağı FETÖ ve PKK ile işbirliği içerisinde olanların, yani Biden tayfasının laiklik elden gidiyor diye bağırmasının altında yatan gerçekleri, bu bildiri sonrasında milletimiz daha iyi görmeye başladı.
NEREDE EKSİK VAR?
Bazı Ak Partili isimlerin bildiriye olan yaklaşımı ise ateşe benzin dökmekten farklı olmadı. ABD’den gelen vuruşları anlamadan görmeden, sadece darbe mi diyorsunuz canınızı yakarız tutumu ilk anda tartışmayı yanlış yere çekti ve yanlış bir kutuplaşma içerisine girmemize vesile oldu. Sonradan akl-ı selim bazı isimlerin devreye girmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tartışmayı noktalayan açıklamaları durumun toparlanmasını sağladı. Özellikle Milli Savunma Bakanlığı’nın yaptığı açıklamalar güven verdi, düşmanın kozlarını boşa düşürdü. Savcılık soruşturması ise az önce yukarıda belirtiğimiz bazı gerçekleri ortaya çıkarması bakımından da anlamlı oldu. Gladyo ile mücadelede tecrübe kazanan Türk yargısı, bu işte de irtibatları sorguladı ve tespit ettiği delileri kamuoyu ile paylaştı. İrtibatlar kelimesinin altını çizmek lazım, işin özü burada!
Hükümetin acele etmesi ve hızlı çözüm üretmesi gereken konular bu dönemde kendisini can alıcı şekilde hissettirmiş oldu. Türkiye’yi sözde Atatürkçü maskeli çıkışlarla sarsamayacağını ABD görmüş olmalı ki dümeni ekonomiye kırdı. 128 Milyar dolar tartışması ortaya atıldı ve hırsız iktidar algısı işlenmeye devam ediyor. Ekonomi Türkiye’nin zayıf karnı... Bu konuda çözüm gecikirse, Andımız gibi toplumun yüzde 99 uzlaştığı konularda doğru kararlar alınmazsa, HDP kapatılmazsa ABD ve Yaratıcı Yıkıcılık planının ülkemizdeki uygulayıcıları göbek atmaya devam edecekler. Ak Parti bu gerçekleri görüyor mu yoksa elden bir şey mi gelmiyor bunu anlamaya çalışıyoruz. Anlasak da siyasi sorumluluk hükümetin, korkumuz Türkiye zarar görmesin. Ancak Türkiye bu konularda çözümsüz değil. Çözümün sahibi programı ve kadrosuyla hazır durumda… Vatan Partisi her kritik konuda olduğu gibi bu dönemde de Türkiye’ye yönelen tehdidi gördü, çözümlerini ortaya koydu ve kolları sıvadı. Uyarmaya, milletimize bu gerçekleri anlatmaya devam ediyor.
MAVİ VATAN KİMSENİN TEKELİNDE DEĞİL
Mavi Vatan mücadelesi Türkiye’nin, milletimizin hem talebi hem de ihtiyacıdır. Kimsenin tekelinde değildir. Ne bir amiralin isimlendirmesi ile başladı ne de onunla sınırlı kalacak. Bir ülkenin ihtiyacı olan siyasetler kendisini getirir ülkenin önüne koyar. Çözüm sahipleri de buna sarılır. Marka ve Patent kurumuna 250 lira vererek isim tescil ettirmekle Mavi Vatan mücadelesi tekel altına alınamaz. Tek başına Mavi Vatan demek de yetmez, bu parolayı bir siyasi akılla ve stratejik bir planla da birleştirmek gerekir. İşte Karadeniz-Akdeniz Dostluk planı da Mavi Vatan mücadelesini uzun yıllar sigorta altına alacak, kazanımları garantileyecek yegâne siyasettir. CFR bağlantılı kişilerle masaya oturup, Yaratıcı Yıkıcılık planlarında rol almakla, KKTC’de milli çözümün temsilcisi olan Ersin Tatar’ı arkasından vurmaya çalışmakla Mavi Vatan’ın sahibi olunmuyor. Mavi Vatan mücadelesi önümüzdeki günlerde daha da kızışacak. ABD Yunanistan’a silahlı üsler kurdu, güneyde çeşitli tatbikatlarla Türkiye’yi sıkıştırıyor, Karadeniz’de Türkiye’yi Rusya ile karşı karşıya getirmeye çalışarak Karadeniz’i savaş denizi haline getirmeye çalışıyor. ‘’Emekli Amiraller Bildirisi’’ bu gerçekleri teğet geçtiği gibi, bildiri içeriğindeki vurgularla sahibinin sesi oldu.
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNE GÜVENİYORUZ
Bir süredir Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nı hedef alan bozguncu işleri dikkatle izliyoruz. Kendilerini Atatürkçü olarak tanımlayan bu çevreler terörün belini kıran işlere imza atan siyasileri ve komutanları, hatta onların kurumlarını özellikle hedef alıyor ve yıpratma-güvensizlik kampanyası yürütüyor. Düşman ile aynı yere vuruş yaparak, millet ile ordusu arasına nifak tohumları sokuyor. Bildiriyi hazırlayan isimler başta olmak üzere, Millet İttifakı bileşenleri, CHP medyası ve bazı satılmış kalemler bildiri bahanesi ile yine ortaya çıktı ve bizleri şaşırtmadı. Ne güzel Atatürkçülük değil mi? Atatürk’ün ordusunu, PKK ve FETÖ ile birlikte karalayalım da içimiz rahatlasın… Milletimiz bu satılmışlığı elbette görüyor ve gereken notu veriyor. Bize düşen görev hain kimliklerini kamuflaj yetenekleri ile gizleyenleri ortaya çıkarmak. Yalan ile gerçek karşı karşıya geldiğinde gerçek her zaman kazanmıştır. Er ya da geç bu bozgunculara milletimiz gereken dersi verecektir. Bildiri operasyonu tüm bu gerekçelerle çöktü ve tarihte ders olacak bir şekilde yerini aldı. Özetle; her şerden bir hayır çıkaran milletimiz, bu şerden de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne daha da güvenmek gerektiği ve Atatürk’ün Türkiye’de kazanan tek gerçek olduğu sonucunu çıkarmış oldu.