Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

Meslek, sürgün yeri değildir

Türkiye ekonomisinin en temel problemlerinden biri istihdam. Özellikle bir yanda her dört gençten biri işsizken, diğer tarafta reel sektör nitelikli ara eleman açığı konusunda adeta kıvranıyor.

Bu meselenin çözülebilmesinin yolu da çok belli. Herkesi üniversite mezunu yapmaya çalışacağımıza, işgücü envanteri yaparak doğru yönlendirmelerle mesleğe yöneltmeliyiz. Mesela Almanya bunu güzel yapıyor.

Geçmişte ahilik kültürü içerisinde sistemin bizde de son derece doğru uygulandığı dönemler oldu. Vasıfları yükseltilmiş insanların salt diplomayla değerlendirilmediği, altın bilezik sayılan meslekler konusunda yönlendirdiği ve iyi sonuç alındığı süreçleri yaşadık.

Ne var ki geldiğimiz noktada biraz komşular alışverişte görsün, biraz da zaman kazanıp işsizliği düşük gösterme çabasıyla, üniversite sayılarında patlama yoluna gittik. Bu sayede de hem işsizlik oranlarını kağıt üzerinde düşürdük; hem de üniversitelerin açıldığı illerde ekonomi yarattık.

Fakat bu öyle bir kısır döngü ki, üniversite mezunu yapıp, eğitimi tartışmalı okullardan mezun ettiğiniz insanlar açıkta kaldı. Sınavların çocukların hayatında ölüm kalım mücadelesi haline dönüştürülüp, herkesin aklını yitirmesiyle geldiğimiz noktada işin içinden çıkamıyoruz.

Peki bunun çözümü ne? Mesleki eğitimin tekrar kurgulanarak ayağa kaldırılması. Bu konuyla ilgili bir eğilim var. Son düzenlemenin de ayak sesleri gelmeye başladı. Milli Eğitim Bakanlığı lise birinci sınıfta başarısız olan çocukları mesleki eğitim merkezlerine yönlendirmeye hazırlanıyor.

Uzaktan baktığınızda niyet iyi mi; iyi... Sorunu da anlamışlar, dengeyi bulacakları noktayı da... Ama çözüme giden yolu anlamamışlar. Öncelikle başarı / başarısızlık kavramının tanımını yaptık mı?

Çocukları yeteneklerine göre yönlendirecek bir sistem kurduk mu? Eğitim sistemimizi müfredat babında buna göre ayarladık mı? Bugün meslek liselerinden mezun olanların, neden mesleklerine devam etmek yerine AVM’de güvenlikçi olmayı tercih ettiklerini sorguladık mı?

Bakın tekrar ediyorum, niyet iyi olmakla birlikte, yapılan bu iş baştan fiyaskoyla sonuçlanmaya mahkum. Ben baştan söyleyeyim de, sonra 4 + 4 + 4 ya da metrobüs ya da inşaat üzerinden katledilmiş şehirlerde olduğu gibi pardon olmasın. Çünkü burada kuşaktan bahsediyoruz.

Başarısız olarak nitelendirilen öğrencinin sürgün gibi mesleğe yönlendirilmesinden daha büyük bir yanlış yoktur. Mesela Almanya’da lise 2’ye denk gelen sınıf sonunda çocuklar akademik sürece ya da mesleğe yönlendirilir. O da okul ve eğitim sistemi içerisinde kurgulanır.

Üstelik kriter de başarı ya da başarısızlık değildir. Not ve öğrencilik sürece performansına bakılarak, çocuğun yine akademik bir kadro tarafından eğiliminin tespit edilmesidir. Bunu bir cezalandırma yöntemi gibi kurgularsanız, ticarethane haline gelen özel okullara yeni bir rant kapısı açar, filmin sonunda da eğitimsiz çocuklar, ara elemansız sanayi ve işsizler ordusu çıktısıyla karış karşıya kalırsınız.

Meslek seçimi çocuğun isteğiyle olmalı. Yoksa bugünkü sistemde ya da getirilmek istenen ve tehlikeler barındıran yaklaşımda olduğu gibi, hiçbir şey yapamıyorsa mesleği olsun diye olmaz.

Zanaat öğrencisi seçilmeli, isteyerek yönlenmeli ve tıpkı yurtdışında olduğu gibi gece üniversiteleriyle de öğrenim hakkı kendisine alternatif olarak sunulmalıdır. Siz baştan ‘başarısız’ diye damgaladığınız insanı, meslek sahibi yapsanız ne olur?

Önce bakış açısını düzeltmek gerekir. Sistemler kolay... Sürekli söylüyorum ya bizim sorunumuz sonuçlarda değil. Sonuçlara neden olan bakış açılarında.

[email protected]

meslek yeri değildir sürgün