İnsanlığın ve gezegenin 1913'ten bu yana en büyük ve en sinsi bilinmeyen ve görünmeyen düşmanı
İnsanlık 20’nci yüzyılın başlangıcından itibaren kıyametler çağına girdi. Giderek gelişen ve büyüyen silah sanayi önüne çıkan herkesi ezip geçerek insanlığı ve gezegeni ateşe attı. Güzelim dünyamız nükleer bir çöplük olmaya başladı. Mavi derinliklerde bile binlerce nükleer deneme yapıldı. Ne balığa ne suya ne ağaca ne de kuşa acıdık! Art arda dünya savaşları, soğuk savaşlar ve daha yüzlerce sıcak çatışma. Kan, gözyaşı, açlık, salgın hastalık, sakatlık ve milyonlarla ifade edilen ölümler. Mahşerin Dört Atlısını hep ensemizde hissettik! Bu konularla ilgili on binlerce inceleme yapıldı; dergiler, kitaplar, romanlar yayımlandı. Ekonomik, siyasi, stratejik, jeopolitik nedenler sıralandı. Ama bir husus daima gözden kaçırıldı.
Yapılan kapsamlı bir incelemeye göre, 1981 yılında yüzde bir oranındaki bir kesim ABD ekonomisinin yüzde 20’sini denetlerken, geriye kalan yüzde 99’luk kesim kalan yüzde 80’i kontrol ediyordu. Bundan 31 yıl sonra 2012 yılında ise yüzde birin bile çok çok altında, sadece ve sadece 400 aile ABD ekonomisinin yüzde 95’ini kontrol etmeye başladı. Bu müthiş bir dönüşümdü! Aslında ABD adındaki bir devletin gerçekte yok olduğunun bir göstergesiydi.
Dünyaya ve insanlığa düşman bir grup 1913’ten itibaren aralıklarla sürdürdüğü savaşını 1980’den sonra hızlandırdı. 1980’li yıllarda dünyayı finans kapitalin kirli ellerine teslim etmek için sadece ABD ve Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde sinsi ve zalim bir savaş başlatıldı. Kamu şirketleri yağmalandı, sendikalar dağıtıldı, sosyal devlete savaş açıldı, ücretler düşürüldü, ulus devletler zayıflatıldı, dirençsiz devletler parçalandı.
Birçok uzmana göre dünyada son yirmi yılın en önemli kitabı olan Fransız Akademisyen Thomas Piketty’nin “21’inci Yüzyılda Kapital” adlı eseri tüm bu uğursuz gelişmeleri, 20 yıl boyunca 30 ülkeden toplanan verilerle gözler önüne seriyor. Silivri cezaevinde İngilizce baskısını okuduğum kitabın tahliye edildikten sonra piyasaya çıkan Türkçe baskısını da okudum.
Kitap dünyanın başına bela olan New York Wall Street’deki küresel elit ve para sihirbazları tarafından da mercek altına alındı. Çünkü çağımızın en büyük sorunu olan zengin-fakir çelişkisinin ve açık eşitsizliğin haritasını çıkarıyor. Adeta eşitsizliğin rotasını çiziyor. Kitabın çıkardığı sonuç şu: “Mevcut güdümlü kapitalist piyasa düzeni zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapıyor; servet dar bir kesimde toplanıyor ve maalesef bu durum devam edecek.”
Kişisel görüşüme göre dünya tarihindeki en önemli dönüm noktası 1913 yılında ABD halkını aldatmak için “ABD Merkez Bankası” denilen Özel Bankalar Konsorsiyonu’mun (Federal Reserve Bank-FED) kurulmasıdır. Anayasal ve yasal hilelerle, gerektiğinde Başkanları bile hedef alan komplo ve cinayetlerle ABD para birimi olan DOLAR’ı basma yetkisi ele geçiren bu grup, o zamandan beri önce Başkan ve hükümetleri ile birlikte ABD’yi ve daha sonra ABD üzerinden dünyanın büyük bir bölümünü rehin aldı.
Dünyadaki tüm kötülüklerden birinci derecede sorumlu olanlar, FED ve arkasındaki küçük bir azınlık gruptur. En büyük silahları olan doları bazen çoğaltarak bazen kısarak her türlü kanlı olayın perde gerisini hazırlamışlardır.
Küresel düzeyde bir para imparatorluğu kuran ve FED’in fikir babası olarak kabul edilen Mayer Amschel Rothschild’in (1744-1812) para arzı konusunda söyledikleri de dikkat çekicidir: “Bir ülkenin para basma yetkisini bana verin, kanunlarını kim yaparsa yapsın!”
FED, ölümcül silahı olan dolar ile birlikte dünyadaki tartışmasız en güçlü gizli devlettir. FED ve arkasındaki az sayıda kişinin insanlık için vahşi planları vardır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarını tezgâhlayan bu grup, dünya nüfusunun çok arttığını düşünmektedir. Bu tehlikeli gizli yapılanmanın insanlığın yüzde 60’dan fazlasını yok edecek küresel bir nükleer savaş tetikleme ihtimali konunun uzmanları tarafından tartışılmaktadır.
ABD’de ikiz kulelerin vurulduğu 9/11 olayında, de facto olarak emir komuta yetkisi elinden alınan ve her şeyden habersiz havada dolaştırılan Başkan George W. Bush (2001-2009), muhtemelen bu grubun (Gizli Devlet) bir nükleer savaş başlatmasından korkmuş ve uçağını, adeta zorla nükleer savaş komuta merkezine indirmiştir. Jürgen Elsässer’in Gölge Hükümet adlı dünyaca yankı yapan eserinde bu konu detaylarıyla açıklanmaktadır.
Dolarla özdeşleşen FED, finans kapital, medya, kitap, film ve özellikle silah sektöründe tam ve kesin bir tekel kurarak önce ABD halkı sonra da dünyanın büyük bir bölümünü istediği gibi yönlendirmektedir. Daha önce altın ve gümüşe endeksli olduğundan dolar arzı nispeten dizginlenebiliyordu. Ancak 1971 yılından itibaren FED’in adamı Henry Kissenger’in baskısı ile Başkan Nixon doları bütünüyle serbest bıraktı. Böylece dolar hiçbir karşılığı olmayan bir kâğıt parçasına dönüştü. Bu tarihten itibaren uluslararası petrol ticareti dolar üzerinde yapılmaya başlandı. Petrodolar niteliği kazanmasından sonra FED karşılıksız dolar basma konusunda gemi azıya aldı. Ülkelerin ticareti ve tasarrufu dolara çevrilince, doların denetimsiz arzının yarattığı enflanyonist baskı azaldı. FED böylece dünyayı parmağında oynatma konusunda rakipsiz kaldı. ABD hükümeti, sadece FED’in bir oyuncağıdır.
Kısa, orta ve yakın gelecekte neler olabileceği başka bir yazının konusu olabilir. Ben bu yazıda denetimsiz yeşil doların dünyayı nasıl kirlettiğini açıklamaya çalıştım. Acaba, bize gösterilenden farklı bir dünyada yaşıyor olabilir miyiz?
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr