Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

Uludağ'da kesilen ahkâm

Uludağ’da bir ekonomi zirvesi gerçekleşti. Az ya da çok, işadamı da, bakan da burada görüşlerini paylaştı. Kimi sorunları, kimi talepleri dile getirdi.

Kendi içinde ayrıca her biri değerlendirilebilir. Ama burada konuşan bir isim var ki, konuşmacı olmasına mı yanarsınız; konuştuklarına mı?

Bahsettiğim isim; Aziz Torun... Nereden hatırlıyoruz kendisini? İstanbul Mecidiyeköy’deki asansör kazasında hayatını kaybeden 10 işçi ile anımsıyoruz. Hani herkesin suçu birbirine attığı, ama gidenin gittiğiyle kaldığı o olaya...

Dava devam ediyor; o nedenle bir yorum yapmayacağım. Ama elde somut bir gerçekleşme var. Olay üzerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın başlattığı soruşturma ve inceleme sonucunda eksikler nedeniyle firmaya 1 milyon 600 bin TL para cezası kesildi.

Aklanır, aklanmaz onu bilemem; kimse bilemez. Ama şimdi böyle bir ismin Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde konuşmacı olarak ne işi var? Türkiye’de başka işadamı mı kalmadı? Soma’nın acısının külleri soğumadan, ülkenin yüreğine ateş düşüren bir olayda adı geçen kişi, öyle ya da böyle dava sonuçlanıncaya kadar biraz geride durmalıydı.

Diyelim ki, bu zirveyi organize edenlerin kararı... Herhangi bir sakınca görmemiş olacaklar ki, konuşmacı yapmışlar. Peki ya konuştukları? Böyle bir ismin istihdamdan bahsediyor olmasının verdiği trajikomik fotoğrafı bir kenara koyuyorum. Geliyorum içeriğe...

Oturumun konusu; ‘perakendede değişim zamanı’... Torun konuşmasında AVM’lerle ilgili düzenlemeyi eleştiriyor. ‘AVM’lerin kapanmasıyla uğraşan bir merci var: Ankara. Çalışma saatleri bile bakanlık onayıyla oluyor” diyor.

‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ ilkesine o kadar alışmışlar ki, son derece garip geliyor. Oysa dünyanın aklı başında her yerinde kapanış saatleriyle ilgili bir düzenleme ve küçük esnafın yaşaması amacıyla da saat ve gün sınırlaması var. Fakat Torun kural istemiyor. Alışmış bir kere...

Sonra konuşmasındaki eleştirisini bununla da sınırlı tutmuyor. Birilerinin ahkâm keserek AVM’leri düzenlemeye çalıştığı belirtiyor. Demek ki piyasayı düzenlemek Aziz Torun’un gözünde ahkâm kesmek...

Eğer siz bir ülkede serbest piyasa ekonomisini tek bacaklı anlatır; tam rekabet kadar olmazsa olmaz ilkenin denetim olduğunu göstermez ve bunu da uygulamaya sokmazsanız; o ülkede cebine para koyan, para gücüyle piyasa faşizmi yaratır. Üstelik haksız olduğunun farkına bile varmaz.

Sonra da bunu Millet’e serbest piyasa diye yutturursunuz. O faşizm başladıktan sonra da ne küçük işletmelerin yaşama şansı kalır; ne insani şartlarda çalışma talebi hak olarak görülür. İşte Torun’un sözleri yıllardır yapılan yanlışın, iş yapış biçimine dönüşün, doğalmışçasına sarf edilen sözlerle ortaya çıkan tezahürüdür.

Fakat konuşmacı bunları söylemekle de kalmıyor; devam ediyor: ‘Turizmi de perakende destekler. Bu ahkâm kesenlerin istihdam yaratan girişimi destekleyen AVM’leri desteklemediğini düşünüyorum.”

O zaman boş konuşup, ahkâm kesmeyi bir kenara bırakıp, Torun’un sözlerinin tercümesini gerçeklerle ortaya koyalım. Eğer perakende turizmi destekliyorsa, bunun uluslararası alandaki karşılığı alışveriş turizmidir. Çünkü turizm modelimiz içinde ‘her şey dahil’ sisteminin sonucu olarak, normal turistin perakendeyi destekleme ihtimali yok.

Peki, alışveriş turizminde durum ne? Bunu anlamak için henüz istenen seviyeye gelmeyen, ama doğru bir bakış açısı olan, dünyadaki alışveriş turizminden pay almak için kurgulanan bir organizasyonun gerçekleşmesine bakmamız gerekiyor. İstanbul Shopping Fest...

2014 yılında gerçekleşen son organizasyonda elde edilen toplam ciro, 1 milyon ziyaretçiden 10,2 milyar TL. Peki, kim bu ziyaretçi? Gerçekten dünyaya mı mal satmışız? Yani benim de savunduğum raftan ihracat mı yapmışız?

1 milyon kişi içinde gelen yabancı ziyaretçi sayısı 90 bin 284 kişi... Bunun tamamının da bu organizasyon için gelmediğini biliyoruz. Hali hazırda Türkiye’de bulunanlar da bu rakama dahil. Peki diyelim ki, bu öyle bir 90 bin kişi ki, cebinde parası var ve Türkiye’deki işletmelerin kasasına parayı koyup gitti.

O zaman 10,2 milyar TL içindeki payına bakmak gerekiyor. Yabancı kartlarla yapılan alışveriş tutarı sadece 711 milyon TL. Yani yabancılara mal satma hedefiyle çıkılan yolda, cironun sadece yüzde 7’si yabancılara... Geriye kalan cironun yüzde 93’ü yerli müşteriye gerçekleşmiş. Vaka 1: Perakendenin şimdilik turizmi desteklediği falan yok.

Peki esnaf mı kazanmış? Hemen gerçekleşmelere bakalım. Şişli Osmanbey ve Nişantaşı’nda bir önceki seneye göre satışlardaki artış yüzde 12, Taksim ve Beyoğlu’nda yüzde 8. AVM’lerde ise artış oranı yüzde 29. Bu da vaka 2…

Diyelim ki yerli üretici kazandı? Durum onu da göstermiyor. Çünkü AVM’lerde satılan ürünlerin yüzde 70’ine yakınının ithal mal olduğunu biliyoruz. Yani raftan ihracat yapalım derken, iç tüketiciye raftan ithalat yapmışız. Alın size vaka 3…

Ya istihdam? Perakende Yasası’nın tartışıldığı günlerde AVM’lerin sivil toplum örgütlerinden yapılan açıklamaya göre, bu satış alanında istihdam edilen insan sayısı 350 bin. Peki, bir AVM’nin 60’tan fazla iş kolunu olumsuz etkilediğini düşünürsek, 2005 yılından bu yana kapanan esnaf sayısı ne? TESK’in verilerine göre 1 milyon 145 bin 641.

Kendisiyle birlikte yanında da sadece bir kişi çalıştırsa, istihdam kaybı 2 milyon 290 bin kişi yapar. Hoş geldin vaka 4… Peki neresinden tutacaksınız şimdi Aziz Torun’un açıklamalarını? Kim ahkâm kesiyor tartışılır. Ama reel piyasalardaki iş yapma biçimi de asansör bakımı ile ilgili hassasiyeti oranındaysa, yandık. Bu kafaya uyarsak; biz de çakılırız.

da uludağ kesilen