Enerjinin kimliğine sahip çıkın
Binalarda 2 Mayıs 2017 itibariyle Enerji Kimlik Belgesi uygulaması başlıyor. Bu mesele zannedildiğinden çok daha önemli bir uygulamadır. Özellikle ithal ettiğimiz enerjinin yüzde 70 ile sokağa ısıttığımızı düşünürseniz, enerji ithalatçısı bir ülke için bunun hayati değerde olduğunu görürsünüz.
Bu nedenle atılan adımın çok kritik ve desteklenmesi gereken bir uygulama olduğu kanaatindeyim. Yalnız biraz ürkek davranıldığını görüyorum. Meseleyi sadece alım satımlarda ya da kiralamalarda zorluk yaşanacağı vurgusuyla aktarırsak, ne yazık ki belgelendirme pazarına yeni müşteriler yaratmaktan öteye geçemeyiz.
Esasen bu konu Türkiye’nin gündemine gerçek anlamda 1997 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, o seneyi ‘Yalıtım Yılı’ ilan etmesiyle gündeme gelmişti. O süreçte 3 gün süren toplantıların tamamını takip etmiş ve haberleştirmiş bir gazeteci olarak, meseleyi daha yüksek perdeden tartışmamız gerektiği kanaatindeyim.
Dünyadan temsilcilerin örnekler aktardığı, Türkiye’de İZODER başta olmak üzere mesleki kuruluşların, olayın ekonomik bir hadise olduğunu vurgulamak adına çırpındığı ve yıllar içinde yol da kat edildiği bir başlıktan söz ediyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belediye başkanlığı sürecinde gündeme gelen bu konuya sahip çıkması, takip etmesi ve olayın salt ticari boyutunda kalarak kadük olmasını engellemesi gerektiğine inanıyorum.
Isı geçirgenlik katsayısı diye bir teknik terim var. Sadece oradan bir örnek vereyim. Mesela Almanya her yıl bu oranı düşürüyor. Binaların enerji ihtiyacı ve sarfiyat değerleri belirleniyor. Bu sınırlar içinde kalanlar renkli yakıt uygulamasıyla düşük bedellerle tüketim yapıyorlar.
Şayet sınırı aşarlarsa kademeli olarak ödedikleri fatura da yükseliyor. Bu nedenle de herkes binasının yalıtım nitelikleri konusunda hassas davranıyor. Ayrıca binanın değerini de etkilediğinden, henüz yapım aşamasında dikkat edilen bir unsur haline dönüşüyor. Zaten kriterleri zorlayarak bina yapma şansları da yok. Aşama aşama denetime tabi tutuluyor.
Ortaya çıkan tablo binanın enerji verimliliğinden sağlamlığına kadar her başlığı tek tek sağlıklı hale getiriyor. Türkiye’de sıkıntılı olan konu ise mevcut binalar. Bina stokundaki eskilik oranı yüksek olduğundan, çözümün burada aranmasında fayda var.
Geri dönüşümü ve kendini amorte etme özelliği nedeniyle, kredilerin düşük faizle ve uzun vadeli olarak buraya yönlendirilmesi, kamunun da konuya sahip çıkmasıyla çok kısa süre içinde çözüme ulaşılabilir.
Fakat en önemlisi işin felsefesine sahip çıkıp, bunun bir enerji tasarrufu olduğunu bilerek yaklaşmaktır. Yoksa işin ucu bırakılırsa, yerinden kalkmadan denetimleri yapanların ortaya çıktığı yapı denetim sistemi gibi doğru adım, yanlış uygulama olarak kalır. Devlet bir şeye sahip çıkacaksa, tam da bu işe sahip çıkmalıdır.
Çetin Ünsalan