NATO Cardiff Zirvesi ve Türkiye
Cardiff’te yapılan NATO Zirvesi son erdi. Türkiye’nin önüne her zaman olduğu gibi, Batı çıkarlarına hizmet edecek ve kendisini sıkıntıya düşürecek bir fatura konuldu. Soğuk Savaş’ın Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra sona ermesi üzerine NATO, zaten anlamını ve işlevini yitirmişti. Batı, dinsel fanatizm, mikro milliyetçilik, terörizm, yasa dış göç, organize suç gibi yeni tehditler uydurarak NATO’nun varlığını devam ettirirken, 16 olan üye sayısını 28’e çıkardı. Böylece NATO hem sulandırıldı hem de askeri yönünden ziyade siyasi olarak Batı’nın bekçiliğini yapan bir teşkilata dönüştürüldü.
NATO, gerçekte Batı’nın en örgütlü ve sistematik savaş makinesidir. Avrupa’yı Atlantik üzerinden Kuzey Amerika (ABD ve Kanada) ile birleştirir. NATO, sadece Batı’nın somut çıkarlarını korumak ve kollamak için adım atar. Bunun dışında NATO’nun herhangi bir küresel ya da bölgesel sorunda sorumluluk alacağını beklemek, ancak safdillikle açıklanabilir.
Son zirvede adeta Rusya’ya savaş ilan edildi. Askeri tedbirleri, siyasi, ekonomik ve diplomatik yaptırımlar izledi. Türkiye açısından Karadeniz en sorunsuz deniz sahasıdır. Emperyalist ülkeler karışmadığı için bu deniz alanındaki karasuları, arama kurtarma bölgeleri, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge konuları müzakerelerle sorunsuz olarak hakkaniyete dayalı olarak çözülmüştür. Doğu Akdeniz ve Ege’deki Batı’dan kaynaklanan sorunlar, ancak kitaplar yazılarak anlatılabilir.
Rusya ile son yıllarda dengeli ve yapıcı ilişkiler tesis edildi. Karadeniz bir dostluk ve işbirliği denizi haline getirildi. Enerji alanını da kapsayan ekonomik ilişkiler derinleştirildi. Güney sınırlarımız kaynıyor; büyük bir bölümü terörist örgütlerin denetimine geçti. Hâlbuki güvenli kuzey sınırlarımızı ülkemizin çeşitli ihtiyaçları için serbestçe kullanabiliyoruz. Türkiye, “Batı istiyor!” diye Rusya ile yapıcı ve karşılıklı çıkarlara dayanan ilişkilerini bozamaz! Türkiye güney sınırlarında hareket yeteneğini zaten kaybetti. Kuzey ve Kuzeydoğu sınırlarımızda da benzer gelişmeler olursa sıkışıp kalırız.
ABD başta olmak üzere Batı’nın Ukrayna’daki girişimleri jeopolitik nedenlere dayanmaktadır. Ukrayna kimsenin umurunda bile değildir. Konunun demokrasi, insan hakları, özgürlükler ile açıklanabilecek hiçbir yönü yoktur. Ukrayna Batı ile Rusya arasında kırılmış bir jeopolitik fay hattıdır. Bu nedenle, her iki taraf için de vazgeçilmez değerdedir ve bu bölgedeki mücadele, zaman ve mekâna göre değişecek vasıtalarla devam edecektir. O bölge tam olarak bir jeopolitik bataklıktır.
Türkiye,Rusya ile olan özel komşuluk ilişkilerini öne sürerek, NATO içindeki zorlamalara karşı direnmeli ve bu çamura hiçbir nedenle bulaşmamalıdır. Bu nedenle, Türkiye Rusya’ya karşı oluşturulabilecek NATO Ani Müdahale Gücü (RapidReaction Force) ve benzeri yapılanmalara asker ve birlik tahsis etmemeli, uygulanan ekonomik ve mali savaşın bir parçası olmamalıdır. Ayrıca, Rusya’ya karşı oluşturulacak deniz görev gruplarına gemi tahsis etmemeli, Karadeniz ve Montrö rejimi konusunda dikkatli davranmalıdır.
PKK ve onun PJAK ve PYD gibi kolları, El Kaide ve onun El Nusra gibi bölge kolları, İslam Devleti (eski IŞİD) gibi insanlık dışı oluşumlar Batı’nın Irak ve Suriye’ye müdahalesi sonucunda oluşan uygun ortamlarda gelişip büyümüşlerdir. Diğer bir ifade ile bu sorunların nedeni ve kaynağı olan Batı’nın, şimdi de bu sorunları çözmek için girişimlerde bulunması hayatın olağan akışına aykırıdır. Burada Türkiye’nin üzerinde duracağı konu, Batı’nın konjonktürel olarak kimi hedef aldığı değil, gerçekte neyi, ne maksatla hedefliyor olduğudur. Bu tahlili sağlıklı olarak yapabilirsek, ulusal çıkarlarımızı savunma konusunda uygun adımlar atabiliriz. NATO’nun süslü laf kalabalıklarının peşinden sürüklenmemeliyiz!
Güney sınırlarımızın güven ve istikrarı, Türkiye’nin bir bölge devleti olarak stratejik ve ekonomik çıkarları açısından son kerte önemlidir. Bu sınırlarımızın hemen ötesinde Batı’nın, “İslam Devleti ile mücadele ediyorum!” görüntüsü ile Türkiye’nin bütünlüğünü hedef alan yeni oluşumların önünü açması girişimlerine izin verilmemelidir. Türkiye’nin NATO’ya verdikleri, NATO’dan aldıklarından çok daha fazladır.
Batı, bu yılsonunda askeri açıdan Afganistan’dan çekilme plânları yapıyor. Türkiye’nin tarihi olarak büyük bir itibara sahip olduğu Afganistan’a, Batı çıkarları için birlik göndermesi büyük bir hataydı. ABD askerleri, Taliban’dan korunmak için üniformalarının kollarına Türk bayrağı diktiriyorlardı. Ancak süreç sonunda, maalesef Türkler de hedef alınmaya başladı! Türkiye bir an önce, hiçbir çıkar alanının bulunmadığı Afganistan’da süratle askerlerini çekmelidir.
Görüldüğü gibi, Soğuk Savaş sonrasında NATO’nun önümüze koyduğu menüde sadece sıkıntı, başağrısı ve problem vardır. Hiç kimse bedelini ödeyerek kurtlanmış nohut yemez! NATO’nun iç siyasi yapıya müdahaleleri ve bünyemizde yarattığı sosyolojik ve düşünsel tahribatı, fırsat çıktığında bir başka yazı ile ele alacağız.
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr