Traktörün tekerindeki israf
Bu ülkenin gerek stratejik bakımdan, gerekse geçinen nüfus açısından en önemli sektörlerinin başında geliyor tarım… Herkesin sosyal paylaşım sitelerinde tarım oyunu oynadığı, ama gerçek çiftçinin batak durumda olduğu ülkemde tarım en çok işsizlik rakamları sırasında akla gelir.
Büyük oranda kayıt dışılık söz konusu olduğu için, göç eden nüfusu tarımda çalışıyor şeklinde gösterir ve işsiz ordusunu da görmezlikten gelmeyi başarırsınız. Ülkede çiftçiye verilen destek, mazotta ÖTV ile alınan vergiyi bile karşılamazken, birileri çıkıp tarıma sahip çıktıklarını söyleyebilir.
Avrupa Birliği müktesebatının yarısını oluşturan tarım, Avrupa ülkelerinde desteklenirken, bizde hızla zincir marketlerin, uluslararası sermayenin eline geçiyor. Tarımda, köy nüfusundan ve çiftçiliklerden kaynaklı sorunlar yok mu?
Şüphesiz var. Fakat ortaya konulan çözümler, kalıcı bir entegrasyonu, kooperatifleşme üzerinden güçlenen işletmeler hedefini ya da modernize edilen tarım yöntemlerini içermiyor. Niyet olmayınca lafta kalıyor. Lakin tarımla uğraşan nüfus bir açıdan önem arz ediyor. Kredilendirme noktasında… Verilen kredilerin yine tüketim odaklı özelliği, teminatların traktörler ve işlenebilir tarım arazileri olması da müşterinin önemini artırıyor.
Şimdi çıkmış Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar ülkedeki traktörleşmeden bahsediyor. Traktör sayısının 1,5 milyona vurmasını gelişmişlik olarak aktarıyor. Hangi Şemsi Bayraktar? Çiftçinin para kazanamadığını, marketteki beş birime satılan ürünün sadece bir biriminin üretenin cebine gittiğini söyleyen Başkan…
Peki sormak gerekmiyor mu? Bu kadar büyük borç batağı söz konusu iken, verimsizlik, kazançsız imalat konuşulurken, traktör sayısı ne kadar övünülecek unsurdur? 2012 Aralık ayında açıklanan BDDK Ocak-Ekim verilerine göre tarım üreticisinin takipteki kredi oranı 1 milyar TL’ye dayandı. Son 5 yılda üreticinin borcu üç katına çıktı.
Çiftçi borç batağı içerisinde kıvranırken, neredeyse traktörü hacizli olmayan üretici yok. Bunun temelinde de uygulanan yanlış tarım politikaları ve tam ithal ikameli bir tüketim anlayışı söz konusu. Bugün hayvanı da samanı da, nohutu da mercimeği de ithal ediyoruz.
Ziraat Mühendisleri Odası eski Başkanı, CHP Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Gökhan Günaydın’ın konuyla ilgili projelerini dinledim. Keskin bir makas değişimiyle, ekstra kaynak ihtiyacı duymadan, mevcut kaynakları doğru kullanarak kısa vadede 5, orta vadede de 10 yıllık dilimde Türkiye’yi tekrar kendine yeter ve üreticinin para kazandığı, katma değerli üretim yapılan bir hale dönüştürmek mümkün.
Şimdi bu fotoğraftaki üreticiye, gerçek çözümler, projeler sunmak yerine ne yapıyorlar? 16 Şubat 2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararla çiftçiye düşük faizli kredi kullandırılacak? Kredi arzı güzel de, yetmez. Ardından ‘nereye’ demek gerekir? Tekrar traktör meselesine dönersek, bu yapı içerisinde 1,5 milyon traktör sayısına ulaşmak, tek başına övünülecek bir şey değildir.
Konuların niceliği kadar niteliği de önemlidir. Bugün sahayı bilenler fikrin hakkını teslim edecektir ki, köylerde traktörler neredeyse bir rekabet anlayışı içerisinde, üretim gereci olmaktan çok, zenginlik rekabeti göstergesi olarak satın alınıyor. Sonuç ne? Hacizli traktörler… Onunla birlikte elde avuçta olup da giden varlıklar…
Oysa ekonominin gerçekten yönetildiği bir ülkede bu işler traktör sanayi odaklı yorumlanmaz. Çok basit. Her köy kendi ihtiyacını belirler. Otomobil gibi her eve traktör satılacağına, bir kooperatif aracılığıyla havuz oluşturulur. Ortak alımla yeter sayıda traktör buraya konulur ve doğru bir planlamayla tüm üreticinin sırayla kullanması sağlanır.
Yani çözüm çok basit. Fakat bu kimsenin işine gelmiyor. Çünkü bunu yapabilen çiftçi yarın öbür gün ortak işletmeler oluşturur; aracının ve alıcının pençesinden kurtulur; katma değerli üretimi yakalar; belki direkt ihracata girişir. Ne gerek var kuru kuruya domatesi yok pahasına satın almak varken, ortaklaşa kurulan fabrikada çiftçiden salçayı almaya?
Şimdi yine yetkililer ikna olmayabilir. Malum lobilerin dayanılmaz hafifliği… Hadi o zaman cevap versinler. Türkiye’nin yıllık üretimi, gerçekçi tarım envanteri, bu konuda kullanılması gereken işgücü ihtiyacı ve traktör başta olmak üzere ekipman ihtiyacı nedir? Cevap mı? Veremezler ki… Çünkü onlar bakanlığı böyle yönetmiyorlar. Nasıl mı? Hacı baba işi…
Peki sizce bu iş nerede kırıldı? Unutanlara hatırlatalım. Köy Enstitüleri’nin kurucusu Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, ölümünün 52. yılında saygıyla anıldı. Aynı zamanda büyük şair Can Yücel’in de babası. Nur içinde yatsın… Ama bilin ki 26 Şubat 1961 günü bu milletin tek kaybı Hasan Ali Yücel değildi.
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr
- - -