Liberalizmin, Vatansız Solun ve Gardrop Atatürkçülüğünün Sefaleti: Afgan Kadınlar
15 Ağustos 2021’de Taliban birlikleri Afganistan’ın başkenti Kabil’e girdi. Bir gün sonra ABD vatandaşları ABD Hava Kuvvetlerine ait uçaklarla Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı’ndan kaçtı. ABD ordusuna ait köpekler bile kendilerine uçak koltuklarında yer bulabilirken, ABD yanlısı Afganlar ABD uçağının peşinden koşuyor ya da uçağın gövdesine tutunmaya çalışıyordu. Daha sonra uçağın iniş takımlarına giren 3 kişinin metrelerce yükselikten yere çakılıp öldüğü açıklandı. Kaderlerini emperyalizme teslim edenlerin hazin sonu böyledir. Tarihte bunun sayısız örneği vardır.
ABD’NİN YENİLGİSİNE ÜZÜLENLER ve EMPERYALİZMİ SAKLAYAN KADIN HAKLARI SÖYLEMİ
Havalimanında uçağa tutunmaya çalışan emperyalizm işbirlikçisi Afganların hali ABD’nin Afganistan’da yenildiğini çok açık bir şekilde gösteriyor. Her şey bu kadar açık bir şekilde ortadayken liberaller, vatansız solcular ve gardrop Atatatürkçüleri ABD’nin bu yenilgisini bir türlü kabullenemiyor. Aslında bu yenilgi bu yıl gerçekleşmedi. ABD için uzun zamandır Afganistan’da işler yolunda gitmiyordu. ABD en sonunda 29 Şubat 2020'de Katar'ın başkenti Doha’da Taliban ile bir araya gelip bir barış anlaşması imzalamak zorunda kaldı. ABD, bu anlaşmaya yenildiğini resmen kabul etmişti zaten.
Türkiye’de muhalif olduğunu iddia eden basına baktığınızda Kabil’in düştüğünü, Taliban karanlığına teslim olduğunu, Afgan kadınların karanlık günlere geri döndüğünü okuyorsunuz. Bu gazetelerin manşetlerini atanlar cahil oldukları için değil emperyalizmden medet umdukları için bu başlıkları atıyor. Tüm hayalleri suya düştü. Ayrıca ABD uçağına baktıklarında kendi sonlarının da öyle olabileceğini görüyorlar.
Bu kesimler, ABD’nin yenilgisini kabul etmemek için tekrar insan hakları ve kadın hakları söylemine sarıldı. Taliban yönetimi altında Afgan kadınların yeniden eski günlerine döneceğini iddia ediyorlar. Türkiye’de yaşanan orman yangınları sırasında “Help Turkey” diyenler şimdi, uluslararası toplumu tekrar Afganistan'a davet ediyor. Hiç şaşırtıcı değil! Halbuki Afganistan’ın yaşadığı tüm sorunlarda bu “sözde” uluslararası toplum olarak adlandırılan Batılı ülkelerin payı var!
Afganistan 20 yıldır işgal altındayken tek kelime söylememiş insanlar ABD, Afganistan'ı terk edince birden kadın haklarını hatırlayıverdi. 2001’den 2019’a kadar Afganistan’da en az 157 bin kişi hayatını kaybetti.[1] Bu ölü sayısının en az 43 bini sivillere ait. 20 yıldır Afganistan’da sivillerin ölümüne ses etmeyenlerin bir gecede kadın haklarını keşfetmesi saflık değilse ikiyüzlülüktür.
Bugün tekrar gündeme gelen Afgan kadınlarının hakları, ABD 2001’de Taliban’a karşı harekete geçmeden önce gündeme getirilmişti. Liberal kadın hareketleri Taliban’a karşı yapılacak askeri bir müdahalenin altyapısını çoktan hazırlamıştı. Taliban kadınlara zulmediyordu ve onları baskı altına alıyordu. Onlara göre, böyle bir rejime karşı harekete geçilmeliydi! Yani Batı toplumu 11 Eylül 2001 saldırılarının çok öncesinde zihinsel olarak askeri müdahaleye hazır hale getirilmişti.
ABD, 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra Afganistan’da El Kaide’ye karşı harekete geçtiğinde uluslararası toplum “küresel terör” tehdididen dolayı ABD’nin yanında olmuştu. Kadınlara zulmeden bir Taliban’ın varlığı da ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Afganistan istilasına meşruiyet kazandırdı, ancak ABD’nin Afganistan istilası sadece terörizmle açıklanabilecek bir eylem değil.
ABD, tek kutuplu dünya düzenini ve küresel hegemonyasını korumak için Afganistan’a girdi. Amaç, İran, Rusya ve Çin’in Asya’daki nüfuzunu engellemek ve bölgedeki doğal kaynakları kontrol etmekti. Kadın hakları söylemi bu jeopolitik ve ekonomik çıkarları perdelemek için bir araç olarak kullanıldı. Şimdi aynı liberaller, vatansız solcular ve gardrop Atatürkçüleri, ABD’nin jeopolitik ve ekonomik çıkarlar için girdiği Afganistan’dan ayrılmasını üzüntüyle karşılıyor ve tekrar “kadın hakları” söylemine sarılıyor.
Emperyalizmin Afganistan’daki halı bombardımanları altında hayatını kaybeden en az 43 bin sivil halk arasında çocuklar ve kadınlar da vardı. O zamanlarda bu çevrelerden kimse kadınların karanlığa teslim olduğunu söylemiyordu çünkü ABD gökten çocukların ve kadınların tepesine “demokrasi” yağdırıyordu. 20 senedir Afganistan’daki katliamlara, savaş suçlarına ve insanlığa karşı işlenen suçlara ses etmeyenler şimdi Afgan kadınlar zor durumda ve elimiz kolumuz bağlı oturamayız diyor. Sanırsınız Taliban ülkede kontrolü sağlamadan önce Afgan kadınlar huzur içindeydi ve ölmüyordu. Kadın hakları savunucuları yabancı işgalini, sömürüyü ve gökten yağan bombaları bağımsızlığa tercih ediyor.
EGEMENLİK VE HER HALKIN KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI
ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi dünya barışı açısından çok olumlu bir gelişme. ABD’nin yenildiğini söylemek Taliban’ın sahip ideolojiyi sahiplenmek anlamına gelmiyor. ABD yenildi dediğinizde nesnel bir gerçekliği dile getirmiş oluyorsunuz. Afganistan ve Taliban tartışmalarında atladığımız iki temel nokta var: Uluslararası hukukun en temel ilkeleri arasında yer alan egemen eşitlik ilkesi ve her halkın kendi kaderini tayin hakkı.
Birincisi, bir ülkenin gelişebilmesi ve toplumsal olarak ilerleyebilmesi için egemenliğine saygı duyulmalıdır. Egemenlik ilkesi bir devletin toprak bütünlüğünün ve siyasal bağımsızlığının korunmasını gerektirir. Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 2. maddesinin 4. fıkrası bu konuda şöyle der: “Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletler'in Amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar”.
İşgal altındaki bir ülkede ne insan hakları ne de kadın hakları gelişebilir. İşgal altındaki bir ülkede hiçbir hak korunamaz. İşgal altındaki bir ülkede doğru dürüst üretim dahi yapılamaz. İkincisi, her halk kendi kaderini tayin etme hakkına sahiptir. Dışarıdan müdahele ederek, askeri güç kullanarak feodal ilişkilerin hakim olduğu bir toplumu değiştirmeniz imkansızdır. Askeri güç kullanarak ancak kukla rejimler kurabilirsiniz ama halk desteği yoksa bunlar kalıcı olmaz. Afganistan’da olan da budur. Batı’nın rejim değişikliği politikası bir kez daha iflas etti.
Bu iki temel ilke gerçekleşmediği müddetçe Afgan toplumunun ilerlemesi ve ülkenin kalkınması imkansızdır. Oysa Afganistan, 1979’dan beri nefes alamıyor. Afganistan’ı önce Sovyetler Birliği işgal etti, sonra ülke bir sürü iç savaş yaşadı. Afganistan, daha sonra ABD ve müttefikleri tarafından işgal edildi. 42 yıldır rahat bırakılmayan bir ülke nasıl kalkınabilir ve ilerleyebilir? Bu ülke neden 42 yıldır belini doğrultamıyor diye soramayanlar Afgan kadınlar karanlığa teslim oldu gibi basit söylemlerle muhalif olabileceğini sanıyor.
İşte bizim liberallerin, vatansız solcuların ve gardrop Atatürkçülerinin bir türlü görmediği gerçeklik emperyalizmdir. Emperyalizme karşı mücadele etmeden insan haklarının ve kadın haklarının korunamayacağını bir türlü anlayamadılar! Emperyalizm nereye girmişse orada hep masum insanlar ve kadınlar öldürülmüştür. Bunu bir türlü göremedikleri gibi çareyi de yine çocuk ve kadın ayırt etmeden tüm mazlumları ezen emperyalizmde görüyorlar. Çağdaşlık ve ilericilik ölçütleri içi boş bir laiklik söyleminden ibaret.
İlhan Selçuk, 9 Eylül 1966 tarihinde Yön dergisinde bu “Gardrop Atatürkçüleri” için şunları yazmıştı:
“Atatürk, kapitalizmin emperyalizminden vatanı kurtarmak savaşının lideridir. Gardrop Atatürkçüleri ise Güney Afrika’dan Güneydoğu Asya’ya ve Güney Amerika’ya kadar kapitalizmin bütün sömürgelerinde bulunan Batı mukallidi maymunlardan farksızdılar.
Atatürk’ün yaptıkları devrimlerin yanında görünürler, ama Atatürkçülüğün devletçilik-devrimcilik-halkçılık ilkeleri köklü reformları gerektirdiği için karşıdırlar. Şapka giymek haksız kazançlarla ilgili değildir. Latin harfleriyle de yazsan Arap harfleriyle de yazsan kompradorun çıkarını ilgilendirmez.
Şekilde kalan her değişiklik, çıkarlara dokunmayan her davranış, yüzeyde kalan her tedbir elbette çıkarcı çevreleri rahatsız etmez.
Ama emperyalizme karşı her çıkış ve emperyalizmin içerideki temsilcilerine karşı her tedbir içeride ve dışarıda kıyameti koparır”.
Bu cümleler bugün de geçerliliğini koruyor. Liberaller, vatansız solcular ve gardrop Atatürkçüleri Taliban savaşçılarının saçına, sakalına, kıyafetine, burka giyen kadınlara bakıp Afganistan’ın ancak askeri müdahale ile ehlileştirilebileceği gibi bir yanılgıya kapılıyor. Gardropçular devletçilik, devrimcilik ve halkçılık ilkelerini unuttuğu için dünyadaki tüm gelişmelere “laiklik” açısından bakıyor. Ayrıca, dinin ya da dini hareketlerin emperyalizmle mücadele etmek için bir engel oluşturmadığını da bilmiyorlar. Latin Amerika’nın devrimci din insanlarından, Cezayir’deki Senusilerden ve Sudan’daki Mehdi Hareketi’nden habersizler. Her laik hareketi devrimci ve ilerici olarak gören, her dini hareketi de gerici olarak yaftalayan bu zihniyetin Türkiye’nin önündeki sorunlara çözüm üretememesi ve tarihin dışında kalması da bu yüzdendir.
SONUÇ
Her ülkenin iç dinamikleri farklıdır. Her ülkenin ilerleme ve kalkınma dinamikleri de bu iç dinamiklere göre değişir. Türk devrimi gerçekleştirmiş Atatürk Türkiye’sinden Afganistan’a bakanlar ilkelere değil dış görünüşe önem verdiği için Afganistan’da neler olup bittiğini ve değişen dünya dengelerini kavrayamıyor. 2001 öncesindeki Taliban ile 2021 yılındaki Taliban arasında fark var. Taliban, Asya Çağı’na ayak uyduracaktır, bölge ülkeleri ile iyi ilişkiler kuracaktır. Türkiye de bu bağlamda Afganistan’da önemli roller oynayabilir.
Kuşak ve Yol Girişimi, Afganistan’ın gelişmesi ve kalkınması açısından önemli bir girişim. Çin’in öncülüğünde Afganistan’da yapılacak altyapı yatırımları tüm Afgan toplumunun kaderini değiştirebilir. Ülkedeki üretimin ve istihdamın artması, ticaretin gelişmesi ve Afganistan’ın uluslararası toplumda tanınmasıyla Afganistan’ın feodal toplum yapısı yavaş yavaş çözülebilir ve milletleşme süreci hızlanabilir. Altyapı koşullarının iyileşmesi doğal olarak üstyapısal koşulları da olumlu etkileyecektir. İşte o zaman emperyalizmin araçsallaştırdığı insan hakları ve kadın hakları değil, halkın çıkarlarını temel alan insan halkları ve kadın hakları konuşulabilir. Yeter ki emperyalizmin 42 yıldır boğazını sıktığı Afganistan nefes alabilsin.
Taliban konusunda bundan sonraki süreçte Asya ülkelerine önemli görevler düşüyor. Afganistan’ın toparlanması, emperyalistlerin yaptığı gibi askeri müdahalecilikle değil Afganistan ile işbirliği ve dayanışma yaparak gerçekleşir. ABD bile Taliban’ı kadın haklarına uyması durumunda tanıyacağını söylüyor. Taliban bu konuda olumlu mesajlar veriyor. Taliban’ın “kazan-kazan” anlayışı çerçevesinde hareket etmesi ve kadınların toplumsal yaşamdaki konumuna dair ılımlı politikalar izlemesi hem Afganistan’ın hem de bölge ülkelerinin yararına olacaktır.
2001 öncesinde Taliban’ın arkasında hiçbir ülke yoktu. Şimdi tüm mazlum milletler Afganistan’ın özgür ve bağımsız olmasını istiyor. Taliban’ın bu kez bu fırsatı iyi değerlendireceğini düşünüyorum. Afganistan hakkında çözüm amaçlı olmayan yorumların ve düşüncelerin ise hiçbir anlamı yok.
[1] https://watson.brown.edu/costsofwar/figures/2019/direct-war-death-toll-2001-801000