O gemideki ruh
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en onurlu yolculuğunun başlangıcının üzerinden tam bir asır geçti. 16 Mayıs’ta İstanbul’dan demir alan bir geminin yaktığı kıvılcım bir istiklal mücadelesinin ve pırıl pırıl bir Türk Devleti’nin mimarı oldu.
Tam 100 yıl sonra gelinen noktaya baktığınızda gerek içte, gerekse de dışarıda verdiğimiz fotoğrafı iyi okumamız lazım. Öncelikle dünya ekonomi ve siyasi konjonktürünün bir asır öncesine döndüğünü görmeden bu resmi iyi anlamak mümkün değil.
Ekonomide dünya çapında sıkıntıların olduğu, kavganın büyüdüğü, bel altı vuruşların arttığı, korumacılığın yükseldiği bir ortamda, gerçekleri 50 yıl önceki projeksiyonla görmenin yaratacağı şaşılığın bedelinin çok ağır olduğunu söylemek gerekiyor.
Türk Milleti, elbette öncesinde ama devlet geleneği açısından Mete Han’dan bugüne her zaman doğru yolu bulmuş ve birbirine sarıldıkça kazanmış, dağıldıkça kaybetmiş özelliğiyle 100 sene önce rotasını Samsun’a çeviren gemiyi ve içindeki ruhu iyi anlamalıdır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün milletine inanarak başlattığı bir yolculuğun savaşta ve sonrasındaki tarihe kazınmış başarılarıyla nasıl elde edildiğini anlamak için kulaklarımızı kötülüğe kapamalıyız.
Tekrar o gemideki ruhu kazanmak ve birbirimize sarılmak zorundayız. Bugün geldiğimiz noktada dış siyasette çok büyük açmazlarımız ve akıl karışıklıklarımız bulunuyor. Ekonomide temeline koyduğumuz üretimi unutmuş, kendimizi dev aynasında görerek hızla kendi gerçeğimize yabancılaşmış yapımızla o gemiyi Samsun’a tekrar ulaştıramayız.
O gemideki ruhu da söylemle değil, ancak eylemle tekrar kazanabiliriz.
Bunun için birbirimizi ötelemekten vazgeçmeliyiz. Siyasetçilerin günü birlik ve yüksek ihtimalle kendi çıkarları uğruna gerdikleri ortamda, nefes alarak düşünmeli, taraftarlık yerine vatandaşlık bilinciyle hareket etmeliyiz.
Birbirimizden hesap soracağını meydanlarda bağıran değil, anlamaya çalışan yöneticilerle ve Millet kavramıyla yolculuğumuzu sürdürmeliyiz. Kendimizi kandırmadan, küçük de görmeden, gereğinden fazla da büyüklenmeden de akıl ve bilim ışığında bir yolculuğa çıkmalıyız.
Dünyanın çok farklı gündemlere doğru koştuğu, yeni ekonomiye hazırlandığı, bunun sancılarını yaşadığı bir süreçte barışı temele alarak, iç ve dış barış kapsamında duygularıyla ya da gazla değil, analitik zekasıyla hareket eden bir ülke haline dönüşmeliyiz.
Aksi takdirde 16 Mayıs 1919’da büyük önderin başlattığı bu yolculukta, kendi gemimizin tabanını deler hale geliriz. Siyasetçilerin aleti olmayın. Kendi gerçeğinizle yüzleşip, başka fikirlere kulak verip, sizi kandıranlara kulaklarınızı kapatıp, Türk Milleti’ne yakışır bir biçimde o gemiyi tekrar Samsun’a çıkartmalıyız.
Nice asırlık yolculuklara Türkiyem... Bayramımız kutlu olsun.