Sarkaç gibi batı ile doğu arasında sallanan Almanya nerede duracak! Küresel jeopolitiğin anahtar devleti Almanya
İkinci Dünya Savaşı’nda yerle bir edilen Almanya kısa süre içinde ayağa kalktı. Silahlı gücü olmadan öylesine işler yaptı ki dünyanın her yerinde şaşkınlık ile karışık hayranlık uyandırdı. Doğu Almanya’yı para ile satın aldı! Bu koca ülkeyi sıfırdan adeta yeniden inşa etti. Meşhur Alman standartlarını Doğu’ya da taşıdı.
Birleşik Almanya, Avrupa Birliği (AB) sürecinde neredeyse Avrupa’nın sanayi mahallesi oldu. İhracatta dünya devi ABD’yi bile solladı. Sınırlı askeri kapasitesine rağmen hem AB’nin hem de Avrupa’nın en etkin siyasi gücü oldu. Durum açık ve ortada. Bir ülkenin en büyük silahı: Özgün üretim yeteneği (montaj değil!) ve disiplin. Üretemeyen ya yerinde sayıyor ya da geri gidiyor. Hem üretemeyen hem de disiplin sağlayamayanlar ise ayaklar altında eziliyor!
Batı’nın durdurulamayan ülkesi Almanya, hem kültürel hem de coğrafi nedenlerle kendisini hiçbir zaman tam olarak Batılı görmedi! Almanlar kendi kültürlerini, Batı ve Doğu arasında, özgün, üstün ve güçlü bir ara kültür olarak betimledi. Alman yazar Thomas Mann 1918 yılında yayımladığı “Reflections of a Nonpolitical Man (Politika Dışı bir Adamın Yansımaları)” adlı eserinde bu düşüncenin kuramını ortaya koydu. Avrupa’nın diğer ülkelerine karşı dönemsel olarak göreli bir güven ortamı oluştuysa da Almanya, Anglo Sakson kültür grubuna hep kuşku ile yaklaştı.
Almanya tam anlamıyla bir ihracat devletidir. Daha doğru bir ifade ile ihracata göbekten bağlıdır. İhracat Almanya’nın ciğerlerine taşıdığı hava gibidir. Bu havanın hacmi her geçen gün artmaktadır. Dünya Bankası’na göre 2000 yılında ihracatın Almanya’nın GSYİH’ndeki payı yüzde 33 iken, bu oran 2010 yılında yüze 48’e çıkmıştır.
Bu nedenle, doğal olarak ihracat Almanya’nın dış politika denklemin ana parametresidir. Almanya’nın AB ve Batı ülkeleri dışında da müşterileri vardır. Rusya ve özellikle Çin yağlı müşterilerdir. Almanya bu ülkeleri kendi yurttaşlarının refahı pahasına küstüremez! Almanya her yıl Çin’e yaklaşık 90, Rusya’ya ise 45 milyar dolar tutarında mal satmaktadır. Örneğin Çin, Alman otomotiv sanayinin devleri Volkswagen ve Mercedes’in en büyük pazarıdır. Ayrıca Almanya, enerji sektöründe Rusya ile geniş kapsamlı alt yapı projelerini hayata geçirmiştir. Almanya, ihtiyaç duyduğu petrolün yüzde 38’ini, doğal gazın ise yüze 36’sını Rusya’dan tedarik etmektedir.
Alman endüstri devleri bu gerçeklerin farkında olduğundan Alman hükümetlerini dünya meselelerinde dengeli ve itidalli davranmaya davet etmektedir. Örneğin Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinden hemen sonra Siemens’in CEO’su Joe Kaeser, Putin’i Moskova dışındaki özel konutunda ziyaret etmiştir. Kaeser’in Putin’e söyledikleri oldukça anlamlıdır: “ Siemens’in Rusya ile olan 160 yıllık dostane ilişkisini kısa dönemli türbülanslara (short-term turbulence) feda edemeyiz!
Batı kulübü ise NATO’yu da öne sürerek Almanya’yı daha radikal bir Batılı çizgi izlemeye zorlamaktadır. Brüksel’de 2011 yılında yapılan NATO toplantısında ABD Savunma Bakanı Robert Gates Almanya’yı şu sözlerle suçlamıştı: “Bazı ülkeler NATO’yu iki kollu bir örgüt olarak görüyor. Bir kolda NATO için fedakârlık yapanlar var! Diğer kolda ise yan gelip yatıp NATO’nun imkânlarından istifade edenler var!
Ancak Almanya, özel konumu nedeniyle gözü kara bir Batıcılık yapamaz! Ukrayna krizinden sonra Almanya’da yapılan kamuoyu araştırmaları oldukça ilginçtir. Halkın yüzde 45’i Batı yanlısı bir tutumu desteklerken, yüzde 49’luk bir kesim Almanya’nın Batı ile Rusya arasında arabuluculuk yapmasını savunmuştur.
ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgali ile birlikte Almanya’da, küçük açılarla olsa da Batı rotasından sapmalar başlamıştır. 2008 yılındaki dünya ekonomik krizini Almanya, Anglo Sakson kapitalizminin iflasına bağlamıştır. Bu durumu kendi sosyal devlet ilkelerine de önem atfeden ekonomisi için oldukça tehlikeli bulmuştur. Ayrıca 2013 yılında ABD’nin NSA (National Security Agency) kanalıyla Şansölye Merkel’in cep telefonlarını dinlemesi, bu ülkedeki Amerikan aleyhtarlığını artırmıştır.
Angela Merkel son dönemlerde dozajını artıran Batı baskılarına boyun eğmiş gibi gözüküyorsa da, somut olgulara baktığımızda, aslında Almanya’nın denge politikaları izlediğini görürüz. Çünkü Almanya’da Merkel’i frenleyen güçlü bir ekonomik yapı ve ulusal çıkarların nerede olduğunu görebilen duyarlı bir kamuoyu var.
Almanya, 2011 yılında BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan “Libya’ya askeri müdahale” oylamasında çekimser oy kullanarak, dolaylı olarak Çin ve Rusya’nın yanında yer aldı. 2014 yılı Eylül ayında Galler’de yapılan NATO zirvesinde, İttifakın Doğu Avrupa’da daimi olarak Rusya’ya karşı askeri birlik konuşlandırmasına açıkça karşı çıktı. Yani, “Ekonomik savaşa bir ölçüye kadar girerim ama Soğuk Savaş’a asla girmem! mesajını güçlü bir şekilde verdi.
Almanya Batı dünyasının önemli bir ülkesidir. Kalbi olmasa bile, en azından akciğerleridir. Üretim yeteneğini kaybederek düşüşe geçen ve karşılıksız dolar basmaktan başka hiçbir silahı kalmayan Anglo Sakson kapitalist sistemden farklı bir çizgidedir. Sosyal politikaları da içeren ve rekabete dayalı üretimi esas alan ekonomik sistemi ile öne çıkmaktadır. Dolar ve askeri çekerseniz Batı çöker ama Almanya dimdik ayakta kalır!
Almanya dev bir sarkaç gibi Doğu ile Batı arasında sallanmaktadır. Batı’ya kayıtsız şartsız uyduğunda dünyadaki pazar payı ciddi oranda azalır; Doğu’ya yaklaştığında Batı’daki ekonomik kayıplarının yanı sıra düşmanca eylemlerin hedefi olur!
Kişisel düşünceme göre Almanya, çok yavaş, dengeli, dikkatli ve kontrollü bir şekilde ağır ağır Doğu’ya kayacaktır.
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr