Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

Kârlı üretmeden büyüyemezsin

Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrek sonu itibariyle yüzde 11,1’lik bir büyüme yaşadı. Son çeyrekte yüzde 6’lık bir büyüme de yakalanırsa, yıl ortalaması yine 6 – 7 seviyelerinde gerçekleşecektir.

Şimdi bunu doğru analiz etmek gerekir. Ne burun kıvırarak küçümsemenin, ne de En Kahraman Rıdvan misali ortada hamaset dolu söylemlerle dolaşmanın kimseye faydası yok.

Öyle ya da böyle bir rakam yakalandı. Şüphesiz bunun değerini bilmek lazım. Ne açıdan? En azından beklentilerin daha da kötüye gitmesini engellemek açısından. Lâkin bunun sadece bir suni teneffüs olduğu ve zaman kazandırdığı unutulmamalıdır.

Çünkü bu büyümenin ya da doğru tabirle şişmenin, gerek bir önceki yıla ait düşük değerlerin üzerine gelen baz etkisiyle, gerekse de Kredi Garanti Fonu destekli muhtemelen karşılığı gelmeyecek kaynak aktarımına bağlı olduğu biliniyor.

Bu gerçeği görmeden konuşmak, sadece birbirimizi kandırmaya yarar. Zira bu kaynak aktarımının sürmeyeceğini, 2018’in aynı döneminde aynı seviyeler yakalanamazsa da, bu kez baz etkisiyle keskin düşüşler yaşanacağını cümle alem biliyor.

Velhasıl kelam sadece kâğıt üzerinde yakalanmış, üretmeyen, üretse de kâr etmeyen bir yapıyla şiştik. Eskiden ithalat ve sıcak parayla bir büyüme yakalanıyordu. Bu kez durum farklı. İthalat yine var; dış kaynak yerine de ihtiyaç içeriden karşılandı. Fakat bu konuda atılacak yeni bir kurşun yok.

O zaman hazır böyle geçici, refaha faydası olmasa da bir iklim ve fotoğraf yakalandı; bu durumda gerçeklerimizle yüzleşmemiz için fırsat var demektir. Üretmeyen ve kazanmayan bir ekonominin varlığı, borç yapısından da, işsizlikten de, enflasyondan da, cari açıktan da bas bas bağırıyor.

Bakın 12 – 18 Aralık dönemi Yerli Malı Haftası’dır. Öyleyse bu sene daha gerçekçi tartışmalar yapmamız gerekiyor. Kamunun bile alımlarında tüm söylemlere ve tavsiyelere rağmen yerli malı tercih etmediği bir ortamda, ortadaki rakamın bize bir faydası yok.

Eğer dünyada parasal genişleme olsaydı ve bu rakam bize serseri de olsa yeni kaynak akımını sağlasaydı; daha anlamlı kılınabilirdi. Lakin böyle bir kaynak akışının olmayacağını, gelenin de çok maliyetli halde yurda gireceğini biliyoruz.

Ayrıca FED’in faiz arttırımları, bilanço küçültmeleri, AB’nin 2018’de muslukları kısacağı, İranlı turistlere sarılmış turizmin de İran’da yurtdışına gidenlerin maliyetlerine zam yapılması ile istenen seviyeye ulaşmayacağı, Merkez’in de dolar başta olmak üzere maliyet baskılarıyla enflasyon karşısında faiz direnişini sürdüremeyeceği açık.

Bu durumda yerli mal tercihlerimizi gözden geçirmeliyiz. Nitekim Ege İhracatçı Birlikleri’nden gelen açıklamaya da baktığınızda, kibar bir biçimde bunun dile getirildiğini ve ‘yerli üretim desteklenmeden sürdürülebilir bir büyümenin yakalanamayacağının’ vurgulandığını görüyoruz.

Peki ne yapalım? Madem bir kaç ay da olsa süre kazandık ve bu algıyı son çeyreğe de taşıma ihtimalimiz yüksek; o zaman: Artık şu sanayi, tarım, işgücü envanterlerimizi yapıp, geleceğe yönelik üretim projeksiyonlarımızı gerçekçi bir biçimde oluşturulalım.

Aksi takdirde kuru hamasetin bedeli de, hayal kırıklığı da büyük olacak.

Çetin Ünsalan

Kârlı