Azerbaycan adalet arıyor!
Dağlık Karabağ’da silahlar yeniden patlarken, 20’ye yakın Azeri askeri şehit olmuşken, Azerbaycan’ın, Dağlık Karabağ dışındaki toprakları da dâhil olmak üzere ülkesinin yüzde 20’si fiili işgal altındayken, dünyanın doğusundan da, batısından da aynı eyyamcı, vurdumduymaz, sapla samanı birbirine karıştıran, bilinen laf kalabalıkları yükseldi.
Rusya Dışişleri Bakanı Sözcüsü Maria Zakharova: Askeri girişimlerin daha da şiddetlendirilmesi kabul edilemez. Çatışmalara politik bir çözüm bulunmalıdır.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf: Taraflar en yakın zamanda diyalog başlatmak için bir araya gelmelidir.
Önce, bu iki ülkeye BM Genel Kurulu’nun 2008 yılındaki 62/243 sayılı kararını hatırlatalım: “Ermeni askeri birlikleri işgal ettikleri Azeri topraklarından derhal çekilmelidir.” Şimdi de konunun daha iyi anlaşılması için geçmiş sürece kısaca göz atalım.
Henüz SSCB dağılmamışken, 1988 yılında Özerk Bölge olan Dağlık Karabağ, o zamanki adıyla “Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nden” ayrılma kararı aldı. Yerel parlamentonun ayrılma kararı, halk oylaması ile de kabul edildi. Böylece çatışmalar başladı ve 1994 yılına kadar altı yıl kadar devam etti. 30.000 fazla can kaybı yaşandı. Çatışmalar 1992 yılında şiddetlendi, 1993 yılında Dağlık Karabağ dışındaki Azeri toprakları da Ermeniler tarafından işgal edildi. 2 milyona yakın Azeri, 250.000 Ermeni mülteci durumuna düştü. 1994 yılında Rusya’nın öncülük ettiği ateşkes antlaşması imzalandı. 2008, 2010 ve 2012 yılında yeniden sınır çatışmaları yaşandı ama son çatışmaların 1994 yılındaki ateşkesten sonraki en şiddetli çarpışmalar olduğu ifade ediliyor.
Soruna çözüm bulmak için 1992 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT/OSCE) bünyesinde Minsk Grubu kuruldu. Grubun, eş başkanları Rusya, ABD ve Fransa. Devamlı üyeler: Türkiye, Beyaz Rusya, Almanya, İtalya, İsveç, Finlandiya, Azerbaycan ve Ermenistan
Minsk Grubu’nun, tüm uluslararası antlaşmalar ve sözleşmelerin açık ihlali olan Ermeni işgaline son verme konusunda hiçbir ciddi çalışması olmadı. Zaten eş başkanlardan Rusya, Ermeni işgalini bölgedeki politik hedeflerine uygun görüyor. ABD ve Fransa ise, kendi stratejik çıkarlarının yanı sıra kendi iç kamuoylarının da baskısı nedeniyle Ermenilerin gönüllü ve sadık avukatı. Çözüm önerilerini bu ülkeler belirlediğinden, bu Grup Ermeni işgaline meşruiyet kazandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu üç ülke hiçbir zaman Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü için net bir tavır koymadı! Havanda su döğüyorlar.
Bu krizdeki en önemli aktör Rusya.
Ermenistan sınırlarını Rus birlikleri koruyor. Ermenistan’da her türlü savaş teçhizatına sahip önemli miktarda Rus birliği konuşlandırılmış durumda. Kimse kimseyi kandırmasın! Rusların askeri desteği olmasaydı, Ermeniler hiçbir koşulda böylesine net bir askeri üstünlük sağlayamazlardı! Çünkü bu süreç hem Ermenistan’ı hem de Azerbaycan’ı kendisine mecbur ve mahkûm bırakıyor. Bu nedenle Rusya, Minsk sürecini sakız gibi uzatacak virgüller arıyor. ABD ve Fransa başta olmak üzere AB ülkelerinin tamamı, Azerbaycan’a bir kaşık bal verip sorunu Ermeniler lehinde çözmekten yana. Garip bir durum ama Azerbaycan’a kazık atmak için Batı ve Doğu zımnen uzlaşmış görünüyor.
Azerbaycan’ın milli şairi Bahtiyar Vahapzade’nin (1925-2009), “Azerbaycan-Türkiye” adlı şirindeki dizeler oldukça çarpıcı: “//Bir ananın iki oğlu/Bir amalın iki kolu./O da ulu, bu da ulu,/Azerbaycan-Türkiye//Bir milletik, iki devlet/Aynı arzu, aynı niyet/Her ikisi de Cumhuriyet/Azerbaycan-Türkiye//”
Usta şairin duygularını bir kenara not edip gelişen olayları mercek altına alalım. Ermeni açılımları, Ermenilere şirin görünmek için yapılanlar, Azerbaycan bayraklarının Bursa’da Türkiye-Ermenistan futbol maçına sokulmaması, Ermenistan’ın sözde soykırım iddialarına devlet düzeyinde göz kırpan mesajlar dikkate alınırsa, Türkiye’nin yapabilecekleri anlaşılabilir! Kaldı ki Kıbrıs’ta, Ege’de, Doğu Akdeniz’de, Kuzey Irak’ta, Güneydoğusunda hak ve çıkarlarını savunamayan, kendi ülkesinde kendi ordusuna kumpas kurulmasına izin veren, Türk kimliğine, TC’ye sahip çıkamayan, ülkesinde “Hepimiz Ermeni’yiz!” mitingleri düzenlenen bir ülke ne ölçüde destek verebilir ki! Ayrıca, dış politikada Batı ile birlikte hareket bir ülkenin katkısı da herhalde fazla abartılmamalı!
İran bile güçlü bir Azerbaycan’ın, ülkesindeki nüfusu 20 milyona yaklaşan İran vatandaşı etnik Azerileri tahrik edebileceği düşüncesiyle, bu sorunda örtülü olarak Ermenilere destek veriyor.
Minsk Grubu’nda tarafların müzakere taktiklerini ayrıntılı olarak incelemek bu yazının boyutlarını aşar. Ama Azerbaycan “Aşamalı Çözümü” savunurken, Ermenistan “Paket Çözüm” istiyor. Aşamalı çözüm, önce Dağlık Karabağ dışındaki Azeri topraklarındaki işgalin derhal sona erdirilmesi, daha sonra Dağlık Karabağ’ın statüsünün belirlenmesini talep ediyor. Paket çözüm ise her iki sorunun aynı anda tartışılmasını savunuyor. Batı’nın akıl verdiği Ermenilerin tezi şöyle yorumlanabilir: “Siz Dağlık Karabağ’dan vazgeçin, ben de işgal ettiğim diğer Azeri topraklarından çekileyim!”
Minsk sürecinde sıkışan Azerbaycan, 2007 yılında kendisi için güzel bir hedef belirlemişti: “Ermenistan’ın milli bütçesi kadar, Azerbaycan’ın savunma bütçesi!” Bu slogan, sorunun uzun bir süreçte Azerbaycan ekonomisinin canlanmasına koşut olarak çözülebileceği inancını yansıtıyor. Azerbaycan, bu kanayan yarasını durdurmak için Batı’nın desteğini alamaz. Bu meselede uluslararası alandaki yalnızlığından kurtulmak istiyorsa, kendi konumunu yeniden gözden geçirmek zorunda. Fırsat olursa, bunu da başka bir yazıda ele alırız.
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr