Türkiye’nin ihtiyacı İstanbul modeli
İstanbul seçimlerinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu vesile ile de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bir yılın hesabını verip, gelinen noktayı paylaştı. Detaylara girmeden önce canlı gözle gördüğüm bir hususu paylaşmak isterim.
Yaşanan sorunları ortaya koyan ama yakınmayan, sorunu söyleyen ama çözüme eğilimli yapısı bence Türkiye’de çokça incelenmesi gereken bir özellik. Ayrıca kalıcı çözümü zihniyet dönüşümünde arıyor olması, yeni bir dünyaya gidilirken ülke adına sağlıklı bir yaklaşım.
Eşitlik, dayanışma, üretim ve özgürlük üzerine kurgulanmış bir geleceği hedeflemesi ve buna yönelik yaklaşımlar sergiliyor olması da, en azından ülkede birilerinin geleceği gördüğünün ve yapısal değişimi hangi kavramlar üzerine oturtması gerektiğini anladığının göstergesi.
Bu tespitleri bir kenara koyarak işin ekonomik tarafına gelmek istiyorum. Ne yapıp yapmadığını zaten basın kuruluşlarından okuyacaksınız. Ama ortaya konulan ekonomik modelin ve sergilenen tavrın Türkiye’nin ihtiyacı olması bakımından önemli olduğunu düşünüyorum.
İmamoğlu, göreve başladığında ortadaki fotoğrafı şu tespitleri aktararak paylaştı: “Kasada maaşları ödeyecek para yoktu. Vadesi geçmiş 6 milyar TL borç ve 7,9 milyar TL bütçe açığı vardı. Sadece durumu savuşturmak adına bulunması gereken 14 milyar TL gerekiyordu. Bankadaki 1 milyar TL’lik hak ediş de 23 Haziran 2019’dan 15 gün önce, o günkü yönetime kullandırılmıştı.
Belediye mülkiyetindeki gayrimenkullerden 27 milyar TL’lik satış yapılmıştı. Elbette bu bir yıl içerisinde korona virüs süreci de yaşandı. İkinci dalga olmazsa belediyeye maliyeti 5 milyar TL.”
Peki sonra ne oldu? Ona geleceğim ama burada sorulması gereken bir kaç soru var. Bu kadar kaynak kullanılmasına rağmen, bir yılı aşkın süredir metro inşaatlarına neden çivi çakılmadı? İBB’nin o süreçte geriye dönük 2-3 yıllık dilim içerisinde dış kaynak bulamadığını da biliyoruz. Soru şu: Bu paralar nereye harcandı?
Herkes kendince cevap vermeye kalkmasın hemen. Çünkü geriye dönük 10 yıl mercek altına alınmış vaziyette. Çalışmanın neticesinde İmamoğlu, sonuca göre meseleyi hukuka taşıyacağını da dile getirdi.
Peki neden Türkiye’nin ihtiyacı İstanbul modeli? Bir yerde gelirlerinizi arttıramıyorsanız, giderlerinizi mercek altına almanız gerekir. Çünkü muhtemelen en iyiniyetli yaklaşımla bile olsa, yani çalınıp çırpılmamış bile olsa israfın önüne geçmek şarttır.
Nitekim İBB Yönetimi de aynen öyle yapmış. Sonuç mu? Bir yılın sonunda 18,4 milyar TL gelir, 18,7 milyar TL gider. Mali disiplin ve etkili bütçe uygulamasıyla denk bütçe aşamasına kadar gelinmiş. Borç stoku 2,7 milyar TL’lik kur farkına rağmen aynı seviyede tutulabilmiş. Koronada iştiraklerin gelirleri yüzde 90 gerilemesine rağmen, yıl sonunu zararla kapatmaması için de önlemlerin devreye sokulduğu belirtiliyor.
Peki bu önlemleri alırken, hiç bir şey yapmama şansınız var mı? Elbette yok. Tarım, bilişim, kadın istihdamı, sosyal yardım, metro ve tramvay inşaatları, alt yapı çalışmaları gibi her yerde okuyabileceğiniz tüm işlemlerin de devam ettiği görülüyor.
Velhasıl kelam, aynı modelin Türkiye’ye uygulanması lazım. Çünkü bu ülkenin içinden sadece israfı keserek ciddi bir kaynak elde etmek mümkün. Turizmden tarıma kadar kullanılmayan potansiyelini saymıyorum bile.
İsraf meselesini atılan ekmekle ölçerseniz, insanlara verecek ekmek bulamazsınız. Elbette o da atılmasın. Ama leş gibi bir denizin ortasındaki bir çöpü göstererek, denizin kirliliğini anlatamazsınız. Denizi temizlemeniz gerekir.
İstanbul çok kıymetli. Belki de Türkiye’deki finans kaynağının en önemli başkenti. Şayet israfı ve gereksiz, haksız harcamaları, kaynak aktarımlarını keserek burada denk bütçe yakalama aşamasına gelebiliyorsanız; ülkenin genelinde de bu iş çok zor değil demektir.
Kaynak kesiminden gayrimenkul satışına kadar her işi engelleme eğilimindeki iktidar bu işi nasıl bakar bilmiyorum. Ama bir gerçek çok net gözüküyor. Türkiye’de ciddi bir zihniyet değişimine ihtiyaç var; bu ekosistemin yaratılması gerekiyor ve kullanılan finansın da hesabının verilmesi şart. Üstelik bunları yaparken iş yapmama lüksü de yok.
Demek ki sağa sola para saçmadan da iş yapmak mümkün. Sizce de denizin bittiği noktada bunu daha çok tartışmamız ve bu modeli Türkiye’nin genelinde uygulanır hale sokmamız gerekmiyor mu? Bence iktidar, İBB modelini incelemeli. Çünkü en azından tünelin ucundaki ışığın tren olmadığı gözüküyor.