Kullan at ekonomisi
İkinci el piyasasında sıkıntının büyük olduğuna yönelik bir açıklama geldi. Otomotivin merkezi Bursa’da Oto Galericileri Sitesi Başkanı Rasim Hazar “Bırakın hareketi, herkes cepten yiyor” dedi. İşte tam da bu noktada ‘ikinci el ne demek’, tekrar düşünmek gerekiyor.
Eskiden bu ülkede ikinci el oto piyasası vardı. Şimdi ise sokaklar son derece lüks ve sıfır otomobillerden geçilmiyor. Bazıları bunu bir gelişmişlik düzeyi olarak görse de arada çok temel bir fark var.
Bir zamanlar sıfır otomobil ya da ikinci el otomobil insanların alım gücüne göre oluşmuş bir piyasaydı. Yani herkes cebindeki paraya ve gelir seviyesine göre borçlanır, ödeyebileceği ya da erişebileceği rakamlarda ürünleri tercih ederdi. Çünkü üretim odaklı bir yapı vardı.
Gerek ülkemizde gerekse de dünyada ekonomiler veya büyümeler tüketim üzerine kurgulandıktan sonra sistem değişti. Bunu besleyen ve tetikleyen en önemli unsur da kredilendirme sistemi oldu. Neredeyse son 30 yıldır, şiddetini artıran bir biçimde insanların borçlanarak yaşaması ve maddi gücünün üzerindeki ürünlere yönelmesi sağlandı.
Nitekim bunun devam edemeyeceği açıktı. 2008 yılında ortaya çıkan krizi biraz da bu pencereden değerlendirmek gerekiyor. ABD’de finans kuruluşlarının o kadar gözü dönmüştü ki, şişen fiyatlarla değerinin çok üzerinde konutları, gelirinin çok üzerinde borçlanan insanlara sattılar. Sonra da buradan elde ettikleri paraları hedge fonlar başta olmak üzere sanal ekonomide değerlendirerek, tüm dünyayı soydular.
Ne yazık ki ülkemizde durum aynen devam ediyor. Artık borçlu vatandaşların, sokaklarda gezen icralık otomobillerini görüyoruz. Elbette bunun doğal bir sonucu olarak tamir etme kavramı da çöcope gitti. Hemen sağlamasını yapın. Aracınızı servise götürdüğünüzde tamir olan bir parça görüyor musunuz? Hemen yenisiyle değiştiriliyor.
Oysa eskiden insanlar sahip oldukları ürün, arıza yaptığında onu tamir ettirmeye yönelirdi. Bu bir tasarruf ve verimli kullanma mantığıydı. Oto sanayi siteleri ve ustalar bu nedenle vardı. Sonra bir birimlik ürünü 3 liraya satmaya başlayan değiştirici servislerle, sigorta üzerinden rant sağlanan alanlar yaratıldı.
Elbette bu hızlı tüketim anlayışı daha büyük yatırımları ve seri üretimleri getirdi. Fabrikalar kapasitelerini buna göre ayarladılar ve niteliği eskiye oranla düşük ürünler üretmeye başladılar.
Bundan bir kaç sene önce evdeki çamaşır makinesi bozulmuştu. Servis çağırdım ve dedim ki: ‘Önce bir kontrol et, çıkan masraf yenisini almayı gerektiriyorsa, ona göre bir karar verelim.” Servis elemanı eski ustalardandı.
Çamaşır makinesini açtı ve gözlerine inanamadı. Yenisinin yarısına yakın bir fiyat çıkardı ve dedi ki ‘Bunu değiştirme. Çünkü kazan haznesi çelikten. Şimdi her şeyi plastik türevinden yapıyorlar ve bozulunca atmak üzerine üretiyorlar.” Ben de ustaya inanıp, makinemi tamir ettirdim. Halen kullanıyorum. Fakat sohbetin ilerleyen noktasında fabrikaların ‘kullan-at’üzerine nasıl yapılandığının detaylarını da sahadaki adamdan aldım.
Yüzde 90’ını yurtdışında ürettirip, üzerine yüzde 10 montaj maliyeti koyarak satılan büyük Türkiye beyaz eşya sektöründen bahsediyorum. Aynı fotoğrafı otomotivde, mobilyada ve aklınıza gelebilecek her alanda görebilirsiniz.
Kullan-at ekonomisi bizi borçlandırıyor, borçlandırdıkça bir kerelik ürünler üretiyor ve bozulduğunda tamiri mümkün olmayan mamul gerçeğiyle insanları karşı karşıya bırakıp, yeniden borçlandırarak yenisini satıyor. Dünya bunun bedelini ödedi. Emin olun biz de ödeyeceğiz.
Üstelik bu bedel öyle bir zihniyet bunalımına neden oldu ki, artık vatandaşın da ‘kullan-at’ı makbul. Siyasiler seçime gidiyor; kandırarak oyunu alıyor; sonra bir daha kapınıza gelmiyor. Ta ki yeni bir oylama gerekene kadar. Çünkü bu ekonominin de siyasetin de içinde insan yok. Varmış gibi yapılıyor.
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr