Böyle işe can kurban
Reel sektörün şu an içinde bulunduğu sıkıntıları gözünüzün önüne getirin. Herkes üretmeyi başarmanın, üretileni satmanın, bunu yaparken para kazanabilmenin, para kazanırken alacaklarını tahsil edebilmenin, tahsil ettiğinde de bırakın yeni istihdamı işten adam çıkartmamanın mücadelesini veriyor.
Ben bazen bugünkü koşullarda halen mücadeleyi bırakmayan reel sektör mensuplarını ‘şu çılgın Türkler’ olarak nitelendiriyorum. Zira matematiksel olarak baktığınızda, büyük bir çoğunluğunun o işi yapmaya devam etmemesi gerekiyor.
Fakat o öyle bir ruh ki bırakmıyorlar. Rahatlıkla elindeki avucundakini satıp, rantiye olmaya dönerek en az iki kuşağını rahat ettirecek kadar inisiyatif kullanmaya aday insanlar var. Lakin hayatları olarak benimsedikleri işyerlerini, aileleri olarak gördükleri çalışanlarını ayakta tutmaya çalışıyorlar.
Şu an itibariyle çalışan kesimin aldığı ücretlerin yetersizliği, çalışma koşullarının modern noktalardan uzak olduğu ve rahat bir geçim süremediklerini biliyoruz. Ama madalyonun tersine baktığınızda da gözüken fotoğraf güllük gülistanlık değil.
Şimdi bunun iç tartışmalarını yapabiliriz. Bu noktaya nasıl geldik; kim haklı kim haksız? Şüphesiz kimsenin tek başına haklı çıkamayacağı bir tartışmadır. Ne var ki bunlar yaşanırken, diğer taraftan birileri de elini kolunu sallayarak para kazanıyor.
Son dönemde yapılan projelerin birçoğunda aynı resmi görüyoruz. Proje bazında çılgınlıktan bahsediliyor ama, bence zaten bunlarla çalışma biçimi başlı başına bir çılgınlık. Ötesinde bir inanılmazlık katmaya gerek yok.
Son örnek Avrasya Tüneli... Yani İstanbul’da denizin üstünü yüzde 5’lere varmayan oranda ulaştırma için kullanırken, kamu kaynaklarıyla finanse ettiğimiz ve aslında borçla denizin altına döşediğimiz otoyol.
Bunlar yapılabilir mi? Hiçbir projeye baştan karşı çıkmam. Fakat tüm ulaşım alternatiflerinizi kullanırsınız; ekonomik öncelikleriniz buna izin verir ve hoşluk ya da rahatlık olsun diye bir geçişi yaparsınız.
Ama bizim verdiğimiz görüntü değil. Borç parayla, denizin üstünü kullanmazken, gelecek nesillere geçiş garantisi vererek yapılan bir iş. Açıklamalara göre 2018 yılında Avrasya Tüneli’nden 17 milyon 91 bin 747 araç geçti.
Şimdi buna bakıp, ‘nasıl da güzel kullanılıyor’ diyebilirsiniz. Fakat yıllık 25 milyon araç geçişi, TL olarak düşünülse de üstelik 4 dolar bazında maliyetlendirilen bir işi için biz açık kalan 155 milyon 600 bin T’yi Hazine’den, yani cepten ödedik.
Bir tarafta insanlar ayakta kalma mücadelesi veriyor; öte tarafta kamuya ait bir iş, özel sektör adı altında finanse ediliyor. İnsanın işletmecinin bu kadar kollandığını görünce ‘böyle işe can kurban’ diyesi geliyor. Peki sizce mantık, ekonomi, vicdan bunun neresinde?
Çetin Ünsalan