Tarlada izimiz harmanda yüzümüz yok
“Türkiye 2017’de de ihracat rekoru kırdı. En yakın takipçileri olan Amerika, Hollanda, Fransa, Almanya, Belçika, İspanya gibi ülkeleri geride bırakarak bitkisel ve hayvansal üretimde yine 1. Sıradaki yerini korudu…”
AKP’nin yarattığı yalan rüzgârlarından bir esinti gibi duruyor bu birincilik hikâyesi. 17 yıldır iktidarın tek sahibi olan AKP’nin bu peri masalını gerçeğe dönüştürmesi çok uzak bir ihtimal miydi peki? Hayır değildi. Belki “Dünya Birinciliği” değil ama tarımsal üretimde kendi kendine yetebilen bir ülke konumuna yeniden gelebilmemizi sağlayabilirlerdi ki ona bile razıydık; sağlayamadılar, sağlayamazlardı, sağlayamayacaklar... Bir zamanlar Amerika’nın BOP Eş Başkanlığı görevini yürüten bir hükümetin, sermayeci, liberal ekonomi politikalarıyla bunu başarabilme ihtimali yoktu. Amerikancı 12 Eylül’ün ortaya çıkardığı iklimin ruhu olan AKP’nin, 2017 yılının sonunda verdiği, Şeker Kurumu’nu kapatma kararı da zaten bunu doğruladı. 2000’lerin başında ‘Şeker Yasası’ ile darbe vurulan pancar tarımını ve pancar çiftçisini tamamen bitirme yolunda, insan sağlığına zararı bilim adamlarınca ortaya konulan NBŞ (Nişasta Bazlı Şeker)’in ülkemize girmesi sağlanarak, küresel sermayeye daha çok para kazandırılmaya devam ediliyor. Bu durum pamukta da aynıdır. Adana’ da ve Şanlıurfa’da pamuk tarımı da can çekişmektedir.
Tarım ve hayvancılığı katleden sadece AKP midir? Hayır. Cumhuriyet’in ilk döneminde her alanda olduğu gibi tarım ve hayvancılıkta da büyük ve kararlı adımlar atılmıştı. Sonraki dönemde tarım alanında kurulmuş “Kamu İktisadi Teşebbüsleri” olan YEMSAN ( Yem Sanayii), SEK ( Süt ve Et Kurumu), EBK ( Et ve Balık Kurumu ), TEKEL, TMO( Toprak Mahsülleri Ofisi) gibi kurumları, FİSKOBİRLİK, TARİŞ gibi büyük üretici kooperatifleri zamanla ya etkisizleştirip içleri boşaltıp sadece tabelası bırakıldı, kapatıp kapısına kilit vuruldu ya da özelleştirme numarasıyla yandaşa peşkeş çekildi. Türkiye’nin ABD güdümüne girmesinden sonra gelen bütün hükümetler tarımdaki bu hazin sonu hazırlayan adımlar attılar. Babalar gibi satmak ise AKP’ye nasip oldu. Ülkeyi işkence haneye çeviren 12 Eylül Darbesi’nin ülkenin batısından doğusuna bütün köylerde özellikle keçi sürüsü sahiplerine orman memurları vasıtasıyla meraları ve ormanlık alanları dar etmesi bile yine bu "projenin" bir parçasıdır. Küçükbaş coğrafyasında koyunu, keçiyi yasaklayan zihniyet, köylüyü kentlere tıkmayı başardı. Bugün "hadi gel köyümüze geri dönelim" şarkısı söyleyerek kentli olmuş köylüyü kandırmaya çalışıyorlar. Günümüzde köylerde genç nüfus yok denecek kadar az, tarımla uğraşan nüfus 50'li yaşlarda insanlar ve bu insanlar borçlarını ödedikleri ya da çocukları okullarını bitirdiği anda üretimden çıkıyor. "Benim çektiğim rezilliği çocuğum çekmesin!" diyen çiftçi, çocuğunu tarımsal üretimden uzaklaştırıyor , çiftçiliğe noktayı koyuyor. Köylerde yaşayanların çoğunluğu ise yazlıkçı emekliler. Köyler artık üretimin merkezi olmaktan uzak. Bir de mahalle yapılan köylerde çeşitli sorunların yanında meralar da il ve ilçe belediyelerinin insafına bırakılmış yani hayvancılık dışı kullanıma terk edilmiş. Merasız koyun keçi beslemeye çalışan yetiştirici para kazanmaya çalışıyor.
Bugün Devlet, üreticinin yanında değil karşısında sermayenin yanındadır. Sanayicinin hakim olduğu Süt Konseyi'nde 1 Ocak-28 Şubat 2018 dönemi için belirlenen "tavsiye fiyat" 1,40 TL. Sütün marketlerde fiyatı ise en az 3-4 katı. Sütten para kazanamayan üreticinin dişi hayvanlarını kesime gönderdiğini de görüyoruz ki bu da hayvancılığın gelecekte yaşayacağı yeni bir krizin de habercisi. Şehirde yaşayanlar için bile arabalarında kullandıkları yakıt “çok” pahalı. Bir de bu pahalı yakıtı girdi olarak üretimde kullanan çiftçileri düşünün. Dışa bağımlı olduğumuz tohumu, gübreyi ve yemi de katarsak, üretimin ucuza getirilemeyeceği ortada. Girdileri ucuzlatmayan, vergileri indirmeyen devlet, çiftçiden ucuz et, buğday, nohut, sebze, meyve beklemekte ve eğer beklentisi karşılanmaz ise ithalat sopasıyla da üreticiyi bir güzel dövmektedir. Ama nedense bu sopa günbegün zenginleşen sanayiciye kalkmamaktadır. Yem hammaddelerinde KDV indirimine gidildiği halde kesif yeme zam yapan yem sanayicisinin ise sırtı sıvazlanmaktadır. Gebe düve, besilik erkek dana derken bir de lop eti de ithal eden AKP bunu garibanın parasıyla yapıp bir de ucuz et yedirme yalanını uyduruyor. Özelleştirme uzmanı AKP, elektrik dağıtımını da özelleştirince çiftçinin cebine bir de elektrikçiler el attı. Soğanını, pancarını sulayan çiftçiyi bir de elektrik çarptı. Karadeniz'de fındık üreticileri de küresel sermayenin kucağına bırakıldı. Dünya devi Ferrero, Fiskobirlik yok edilince ülkemizde fındık kırmaya başladı. Fındık üretiminde Dünya 1. olan Türkiye'ye çelme atılırken AKP yine sessizliğini korudu. Tütün üreticileri zaten 2000'li yılların başında darbeyi yemişti, son çıkan Torba Yasa ile Türk Tütünü Amerikan Tütünü'ne kurban edilmiş oldu...
Ulusal Kanal'da 2017 yılında gerçekleştirdiğimiz Hasat Günü ve Hayvancılık Günü programlarında ülkemizin üreten insanlarını dinliyor ve onları yerinde ziyaret ediyoruz. Birinci ağızdan dinlediğimiz sorunlar genel olarak her bölgede aynı. Girdi maliyetlerinin yüksekliği, plansız üretim, işçi bulamama, pazarlama sorunu, mera sorunu ve en önemlisi örgütsüzlük. Örgütlü bir toplum istemeyen AKP çiftçilerin mevcut örgütlerini de avucunun içine almış yönlendiriyor. Kooperatiflerin kurulmasını kolaylaştırıcı adımları da atmıyor, atmayacak.
2018'e girerken yazımın başındaki gibi bir girişle başlamak isterdim. Böyle güzel girişler yapacağımız günler de gelecektir. Umutsuzluğun dünyamızda yeşermesine izin vermeyelim. Türk Tarımı ve Hayvancılığı'na rahmet okumak isteyenlere dur diyelim. Önümüzdeki günler tarlada izi, harmanda yüzü olanların olacaktır. Herkese mutlu ve sağlıklı yeni bir yıl dilerim.
Cenk Özdemir
ulusal.com.tr