Tehlike çanları ve işsizlik
Siyasetin seçim telaşı içinde, adeta yüksek perdeden çıkan bir alarm, neredeyse görmezlikten geliniyor. Herkes Bursa’dan işçilerin yükselen çığlığını duydu ama; iş popülaritesini yitirince, birkaç siyasetçi dışında geneli kafasını başka tarafa çevirdi.
Oysa o gün oradaki çığlık bir reel sektör haykırışıydı. Çalışanıyla işvereniyle, mevcut düzeni sürdürebilecek takatinin kalmadığının göstergesiydi. Üretim ekonomisinin aktörleri uzun zamandır köşeye sıkışmaya devam ediyor.
Çalışan maaşını alamıyor, işveren giderlerini karşılayamıyor. Son dönemde ihracat atağına kalkan reel sektörün, finansman yapısındaki kurgu anlaşılamadı. Herkes aşırı borçlanmadan bahsediyor ama o borcun hangi sistematik içerisinde ödeneceğine dair hesabı anlatmıyor.
Bizzat ihracatçı firmaların kendisinden dinlediğimi aktarayım. Her şey borcun bir sonraki ay elde edilecek ihracat gelirinin kasaya girmesi ve akabinde borç taksidinin ödenebilmesi üzerine kurgulandı. Yine ülkedeki dolar baskılamasına karşı, avroyu gelir etme manevrasıyla kör topal bugüne gelindi.
Fakat doların yükselişinin artık fren tutmaması, avronun Avrupa Birliği’ndeki sıkıntılar nedeniyle cazip para birimi olmaktan çıkması ve tekrar hakim pazarımız haline dönüşen Avrupa başta olmak üzere, ihracat pazarlarımızın sıkıntılı hale gelmesi felaketin başlangıcı oldu.
İhracat geliriyle borç ödemesini finansman kullanma biçimi yapıp borçlanan üretici artık işi döndüremiyor. Çok uzun zaman önce sermayesinden yemeye başladı ve ne yazık ki bunun da sonuna geliniyor.
Daha da kötüsü gider kalemi olan dolar dalgalanarak darbe vururken, yükselip ayrıca hırpalıyor ve ihracat gelirleri de azalıyor. Son olarak Mayıs ayında ihracat yüzde 19 geriledi. Parite ilk beş ayda 5,7 milyar dolarlık olumsuz etki yaptı. Yani firmalarımızı kaybediyoruz.
Eğer bu ülkede birileri üretimden bahsedecekse, önce firmaların ayakta kalması gerektiğini unutmasın. Ağırlıklı olarak KOBİ’lerimizin erimeye başladığı bu süreçte yandaşların da durumu çok farklı değil.
Son olarak İstanbul’daki yeni boğaz köprüsü ihalesinde 3 şirket, kurdaki artışın olumsuz etkisi nedeniyle iflas mahkemesine başvurdu. Üstelik bunlar zorla kamu bankalarından finanse ediliyorlar. Buna rağmen iş, dikiş tutmuyor.
Türkiye’de üretim yapanı yaptığına pişman eden bir sistemde boğulup gidiyoruz. Bir üreticinin anlattığını paylaşayım. Normal işinde kazanamıyor ve daire alıp satıyor. Aradaki farkla da imalathanesini ayakta tutuyor. Çünkü o geliri üreterek elde edemiyor.
Hiç kimse o sanayiciye kızmasın. Sadece ayakta kalmanın yollarını arıyor ve tek değil. Reel sektör çok büyük bir tehlike çanını, avazı çıktığı kadar bağırarak bu ülkede duyurmaya çalışıyor. Fakat kulaklar tıkanmış, beylik laflar ediliyor. Görmezden gelinen bu tehlike çanının sonu, bugünkünden çok daha büyük bir işsizliktir. İşte o zaman seyredin gümbürtüyü…
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr