Neyi anlatacaksınız?
Basın yayın organlarında yer alan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamaları ile derin düşüncelere daldım: “Ege adaları konusunda partilere gerekli bilgilendirmeleri yaptık. Bu konuda İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i aradık. Milli Güvenlik Konseyi (MGK)’ne de bir rapor halinde konuyu sunacağız.”
DENİZDE SINIFTA KALDIK!
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. AKP iktidarı ve onu yönlendiren Dışişleri Bakanlığı’nın en başarısız olduğu alan başta Ege olmak üzere genel anlamda Türkiye’nin hayati deniz alaka ve menfaatlerini ilgilendiren sorunlardır.Deniz jeopolitiği ve deniz stratejisi bütünüyle göz ardı edilmiştir. Ülkemizin bu kritik ve hassas alanda ne istediği bile belli değildir. Öylesine büyük hatalar yapılmıştır ki kalın kitaplara konu olur.
KARDAK’TAN ALINAN HİÇBİR DERS YOK!
Kardak Krizi yeteri kadar incelenmemiş ve gerekli dersler çıkarılmamıştır. 1996 yılında Türkiye Kardak kayalıkları için genel bir harbi göze almış, Deniz Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleri’nin harp düzenine geçmesi ile Yunanistan’a geri adım attırmıştır. Bu olaydan sonra Yunanistan karışmış ve bütün makamlar birbirini suçlamıştır. Dönemin Yunan Genelkurmay Başkanı Oramiral Limberis, “Kuvvetler bana değil, Milli Savunma Bakanı’na bağlıydı. Bu nedenle komuta kontrol bozuldu; harekâtı berbat ettik!” demiştir. Yunanistan’ın bütün askeri sistemi Kardak dersleri ile yeniden yapılandırıldı. Türkiye ise bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile bu iflas eden sistemi benimseyerek Kuvvetleri, Genelkurmay’da ayırdı.
YUNAN İŞGALİNE HAYIR!
Kardak, Yunanistan’ın göz diktiği 152 üzerindeki ada, adacık ve kayalığımızdan sadece birisiydi. Üzerinde bir yaşam ve devlet uygulaması yoktu. Yunanistan, AKP iktidarı döneminde daha önemli 17 adamızı fiilen işgal etti ve asker konuşlandırdı. AKP konuya o kadar uzaktı ki Başbakanlık yapmış kişiler özel yatları ile bu adalara, pasaportla turistik ziyaret yaptı. Bilmeden Yunan tezlerine destek vermiş oldular. AKP’nin ileri gelenleri, “Adaları Lozan’da verdik!” şeklinde açıklamalar yaparak iç ve dış politikayı çorbaya çevirdi. Soru şudur: “AKP’den önce bu adalar için savaşı göze alan Türkiye niçin AKP ile birlikte pasif bir tutum aldı?”
DÜN ASLAN BUGÜN KUZU!
Türk-Yunan sorunları nedeniyle BM Güvenlik Konseyi 25 Ağustos 1976’da iki ülkeyi Uluslararası Adalet Divanı (UAD)’na yönlendirdi. Yunanistan UAD’ye başvurdu. UAD, Yunan taleplerini reddetti ve bu sorunda “yargılama hakkının olmadığına” hükmetti. Bunun üzerine Türkiye ile Yunanistan arasında 11 Kasım 1976’da Bern mutabakatı imzalandı. Bu mutabakat gereğince iki taraf, kıta sahanlığı sorunu çözülünceye kadar herhangi bir araştırma faaliyetinde bulunmamayı taahhüt ettiler.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı 27 Şubat 1987’de, “Bern mutabakatını tanımayacaklarını ve Taşoz adası yakınlarında petrol arayacaklarını” ilan etti. Kriz derinleşti. Yunanistan, “savaşa hazır!” olduğunu açıkladı. Donanma Ege’ye intikale başladı. MTA Sismik-1 gemisi Ege’ye çıktı. İki gün süren diplomatik pazarlıklardan sonra sadece karasuları içinde araştırma yapılması kararlaştırıldı. Peki, AKP iktidarı döneminde ne oldu? Yunanistan’ın ENERGEAN şirketi, elini kolunu sallaya 2015 yılında Taşoz adası yakınlarda sismik-sondaj çalışmaları yaptı. AKP resmen uyudu ya da göz yumdu! Şimdi Yunanistan 7 kuyudan fiilen petrol çıkarıyor.
Deniz Kuvvetlerinin FETÖ kumpas davaları ile öncelikli hedef olarak alınması, AB Türkiye ilerleme raporlarında teamüllere aykırı olarak deniz yetki alanlarımızı savunduğu için Deniz Kuvvetlerinin suçlanması, AKP döneminde yaşandı. AKP sürekli olarak Yunanistan ile sıcak ilişkiler kurdu. Her düzeyde karşılıklı olarak ikili ilişki gerçekleştirdi. Yunan işgaline rağmen, bu ilişkilerde esas konular değil, tali konular gündeme getirildi. Yunanistan’ın yaptığı yanına kâr kaldı! Bugün bile kıta sahanlığımızın nerede başlayıp nerede bittiği belli değildir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Yapılan yasal ve anayasal düzenlemelerle Milli Güvenlik Kurulu (MGK), AKP politikalarına devlet damgası vuran bir kuruma dönüştürülmüştür. Bu nedenle bu kurula sunulacak raporun fazlaca bir önemi yoktur. MGK, bilinen ve ezberlenen AKP politikalarını tekrarlamaktadır. Yeni ve yaratıcı hiçbir ilave önlem kaydedilmemiştir. AKP’nin yaptığı/yapacağı bilgilendirme, hasarın ya da zararın muhasebesinden başkaca bir anlam ifade etmeyecektir. CHP, MHP ve İyi Parti’nin özel olarak Ege, genel olarak deniz sorunlarını kendi özgün kaynakları ile araştırmasında saysız fayda mütalaa edilmektedir. Türkiye’yi ana kıtasına hapsedecek çemberi kırmak bütün partilerin öncelikli görevi olmalıdır. Başlangıç noktası, sorunların doğru bir zeminde değerlendirilmesidir.
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr