Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

Vadelendirme değil yapılandırma

Reel sektörün finans kesimine olan borçları için yeni bir uygulama gündeme geldi. Bankacılığın en üst temsilcisi Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, vadelendirme olarak nitelendirdiği sistemi anlattı. Ben bu yaklaşımın kaçınılmaz olduğunu uzun zamandan beri dile getiriyorum.

Reel sektörde kırılan ödemeler zinciri ve bunun bankalara sirayet etmesi, Türkiye ekonomisi açısından gerek yurtiçinde, gerekse yurtdışında kırılganlık özelliğini besleyen en önemli faktör olarak öne çıkıyor. Bu nedenle konkordatoların konuşulduğu bu süreçte, böylesi bir yaklaşımın hayati olduğu inancındayım.

Fakat bazen önemsiz gibi gözükse de bazı vurguların, işin içeriğini yanlış noktalara götürmesi bakımından anlam taşıdığını düşünüyorum. Bu süreçte meseleye vadelendirme diye bakarsanız, sorunu aşamadığınız gibi yeni ödenemez borçlar yaratırsınız.

Bu konuya mevcut bir borcu, yeni faiz oranlarında vade vererek yaymak ve borç yükünü biraz daha arttırmak noktasında bir yaklaşım, şüpheli alacak miktarını yükseltmekten başka bir işe yaramaz.

Bu nedenle ihtiyacın vadelendirme değil, yapılandırma olduğunun altını kalın harflerle çizmemiz gerekiyor. Yani ortada bir ödeme problemi olduğunu kabul ederek ve bazı faiz alacaklarından fedakârlık yaparak, ortadaki rakamın ödenebilir ve her iki tarafa da zarar vermeden kapatılabilir kılınması hedeflenmelidir.

Aksi takdirde nalıncı keseri gibi yaklaşımlar, o an için borcu ötelenen firmaya hoş gelse de, kısa süre sonra, daha ödenemez borçların altına girdiği gerçeğini fark ettirir. Bu durumda da kaş yapayım derken göz çıkarmış olursunuz.

Türk reel sektörünün ve finansman kullandığı bankacılık sektörünün bir uzlaşısından bahsetmeliyiz. Vadelendirme ibaresi bu ihtiyacı karşılamıyor. Aksine yine sorunlu alacakları azaltıp, daha kârlı bir kredilendirmeyi kâğıt üzerinde ortaya koyacağından, yine yanıltıcı bir resmin parçası olur, ama problemi ortadan kaldıramayız.

Ekonomi yönetiminin burada devreye girerek, şüpheli alacak riskini azaltmayı hedefleyecek bankalarla, ödemesini yapmaya niyetli olan firmaları orta noktada buluşturacak formüllerin üzerinde durması gerekir.

Ayrıca meseleyi sadece banka – firma ilişkisi içinde ele almamalıyız. Bankalara olan borçlardan çok, vadeleri 24 aya vurmuş reel sektörün firmalar arası iç borçlanması var. Burada da önemli oranda ödemeler dengesinin kırıldığı gözleniyor.

Hükümetin de gereksiz teşvikler saçmak yerine, burada devreye girip, piyasayı sübvanse ederek vadeleri kısaltacak metotların üzerinde durması gerekir. Bu hem reel piyasalarda bir rahatlama yaratacak, hem içte tıkanmayı aşacak; hem de düşen vadeler ve bağlantılı olarak fiyatlarla enflasyonla mücadeleye de destek verecektir.

Şayet meseleleri bu açıdan konuşmaz ve sadece sloganlar üzerinden, eş dost alışverişte görsün noktasında ele alırsak, bir tarafta sorunu hafifletme fırsatını teperken, öte tarafta daha kronikleşmiş ve ağırlaşmış bir sorunumuz olacağının haberini şimdiden vermek isterim.

Sözün özü işin başında terimleri doğru kullanalım. Vadelendirme değil, yapılandırma diye konuşarak başlayalım. Aksi takdirde sonuçlar umulanın çok ötesinde dramlara ortam hazırlar.

[email protected]

değil yapılandırma