Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

Ekonomide hacim tutkusu

Öğrenci olduğunuzu, şehir dışında okuduğunuzu ve bir ev arkadaşı ile 60 metrekarelik bir daireyi paylaştığınızı düşünün. Nasıl bir sistem kurarsınız? İkinizin de birer odası ve ortak yaşam alanı vardır.

Fakat arkadaşınız biraz savruk olsun. Sürekli eve yeni bir şeyler alıp, kendi yaşam alanını genişletsin. Bir süre sonra sizin odanıza da eşya koymaya başlasın. Günün sonunda çok kısıtlı bir alanda yaşayıp, masrafları ortak karşılamayı kabul eder misiniz? Kimse etmez…

Peki çözüm ne? Daha büyük bir eve çıkmak mı? Hadi diyelim 100 metrekareye çıktınız ama arkadaşınızın eşyaları daha çok ve tavrı da devam ediyor. Şimdi kendize şu soruyu sorun: Bu hikayenin sonunda kazançlı mısınız, zararda mısınız?

İşte Türkiye’nin dış ticaret meselesine bakış açısı aynen bu. Sürekli daha büyük metrekaredeki bir eve çıkarak sorunu çözeceğini zannediyor. Her ülkeyle ihracatımızı arttırmanın peşinde koşuyoruz. Doğru mu? Kısmen…

Çünkü ev örneğinde olduğu gibi dengeyi konuşmuyorsanız, yani dış ticaret dengesinden söz etmiyorsanız; sadece masraflarınızı arttıran başka ve daha büyük bir evin peşinde sürüklenirsiniz.

İhracat hedeflerimizi yukarı çekiyoruz; ama dış ticaret dengesini konuşmuyoruz. ABD ile 100 milyar dolar ticaret hacmi yaratmak gibi. Ya da daha yakın bir örnek verelim. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun Rusya değerlendirmesi de, niyet böyle olmasa da, netice itibariyle bu kapıya çıkıyor.

Ne dedi TOBB Başkanı? Pandemi koşullarına rağmen Rusya ile dış ticaretimizde 22 milyar doları bulduk. Ama yetmez; bunu 100 milyar dolara çıkarmamız gerekir. O zaman başta verdiğim örnek üzerinden Rusya’ya biraz mercek tutalım.

Rusya ile ikili ticaretimizde en iyi yıl 2012… 33,3 milyar dolar… Peki o zaman da bugün de değişmeyen ne? Dört birim ürün ya da hizmet alıp, bir birim ürün ya da hizmet sattığımız gerçeği…

Rusya toplamda zaten 100 milyar dolar dış ticaret fazlası veren bir ülke. Elbette bunda enerji faktörünün rolü var. Peki Türkiye’nin, ciddi ve gelişmiş ekonomiler içinde kaç tane dış ticaret fazlası verdiği ülke sayabiliyoruz? Oranları en yakın Almanya var ve orada da dış ticaret aleyhimize sonuçlanıyor.

Çin’den bahsediliyor; Rusya’daki benzer oranlar orada da karşımıza çıkıyor. Demek ki günün sonunda bizim kaç dolarlık mal sattığımızın değil, ikili ticarette günün sonunda kasamıza kaç dolar koyduğumuzun önemi var.

Şayet dış ticareti, ihracattan ibaret tutup kendimizi kandırmak yerine, toplamda değerlendirmez ve hacmi büyütmek yerine dengeyi sağlamayı konuşmazsak, buna ne para ne can dayanır? Sizce de artık bakış açısını değiştirmenin zamanı gelmedi mi?

ekonomi makale çetin ünsalan yazı