Müsilaj
Bugünlerde Marmara Denizi’nin deniz salyası olarak da nitelendirilen isyanını görüp, duyup, okuyorsunuz. Aslında üstünde uzun uzun düşünülmesi, araştırılması ve çözümü için kafa yorulması gereken bir konu.
Dünyanın hızla iklim krizine koştuğu bir süreçte, doğanın bir reaksiyonunu, yılların kirlenmişliğinin gözümüze sokulan halini yaşıyoruz. Şimdi diyorsunuz ki bu ekolojik olay neden araştırılmıyor?
Kaç kişinin haberi var bilmiyorum ama araştırılması TBMM düzeyinde istendi. Bir önerge verildi ve yine iktidar partisiyle MHP’nin oylarıyla reddedildi. Bir araştırma talebinin reddedilmesi niye; anlamak mümkün değil.
Aslında kendi içinde son derece önemli olan müsilaj bir anlamda Türkiye’yi anlatmıyor mu? Her konuda bir deniz salyası içinde, yüreğimizi şişiren olayları yaşamıyor muyuz?
Milyarca dolarlık rezervin yok olup da konuşulmasının neredeyse vatana ihanet ile tanımlanması müsilaj değil mi?
Bir suç örgütü liderinin ortaya attığı iddialara karşı neredeyse muhataplarının yokmuş gibi davranması müsilaj değil mi?
Faiz konusunda Cumhurbaşkanı’nın ayrı, Merkez Bankası Başkanı’nın ayrı konuşması, sonuçta da 20 ayda 4 başkan görevden alındığı için, gözlerin mevcut başkana çevrilen hali ve doların performansı müsilaj değil mi?
Hem istihdamın düşmesi, hem işsizliğin azalması, insanların işsiz kabul edilmemesi, hatta iş bulamayanların çalışmamakla suçlanması müsilaj değil mi?
Aşı tartışmaları yaparken, Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan ve bu konuda büyük başarılara imza atan kurumun, bugün hangi gerekçeyle kapatıldığının açıklanamaması, ama aşı üzerinden siyaset yapılması müsilaj değil mi?
Borca batmış insanlara, müteşebbislere herhangi bir destek vermek yerine tekrar borç önermek, bunu da destek diye anlatmak müsilaj değil mi?
Milyonlarca gencin umudunu yeşertmek için, bu canım memleket toprağına yüz çevirip, geleceğini yurtdışında araması ve bunun karşılığında da ‘giden gitsin’ denmesi müsilaj değil mi?
Kadın cinayetlerinden, bir milletvekilinin suç örgütünden sistematik 10 bin dolar aldığı iddiasına kadar, milli iradenin çatısında istenen her araştırma önergesinin reddedilmesi müsilaj değil mi?
Medyanın ‘sen, ben, bizim oğlan’ cinsinden tartışmalarının içine girmesi, memleketin asıl meselelerini önemsiz diye görmesi müsilaj değil mi?
Dünyada ve Türkiye’de barış mottosuyla itibar kazanan, sözüne güvenilen bir ülkenin, bugün kendisini de ilgilendiren konularda dışarıda bırakılması, dış siyasette yalnız kalması müsilaj değil mi?
Aslında müsilaj olarak nitelendirilebilecek o kadar çok başlığımız var ki... Sonuçta bir yerdeki ihmal, akıl dışılık, taraftarlık, bilimi yok sayan tavır her seferinde karşımıza bir deniz salyasını, yani bir krizi çıkarmıyor mu?
Sonuçla ilgilenenlerin bile bilinçli sayıldığı, nedenleri kimsenin konuşamadığı bir ortamda denizdeki temizlikten de, ülkedeki şeffaflıktan da söz etmek mümkün mü?
Fakat müsilajın çaresi ne imiş biliyor musunuz? Uzmanların ifadesine bakarsak elbette atık yönetiminden akıntıya kadar birçok metodu var. Ama en önemlisi fotosentezin engellenmesiyle dip canlıların ölmesine neden olan bu sorunu aşmak için güneş ışığının dibe ulaşmasının önündeki engelleri kaldırmak.
Gördüğünüz gibi güneşin aydınlatabildiği denizi kurtarmamız mümkün oluyor. Peki koca bir ülkenin müsilaj yaşadığını düşünürsek ne yapmamız gerekiyor? Ata mirası akıl ve bilim ışığını her alana yaymalıyız. Aksi takdirde sonumuz denizdeki canlıların akıbetine benzeyecek.