Enerji talebi ve gerçekler
Dünya ekonomisinde açmazlar büyüdükçe her şey algı yönetimi üzerinde yürütülmeye çalışılıyor. Geleceğin dünyasında ve dolayısıyla siyasetinde güç dengeleri için mücadele yapılırken, Ukrayna’da tetiklenen, ardından Suriye ile kızışan ekonomik big bang, yani büyük patlama rekabeti acımasızlaştırdı.
Enerji ihracatı geliriyle aktör olan Rusya’yı köşeye sıkıştırmak isteyen batı, petrol fiyatlarını 120 dolarlardan 40 dolarlara iteleyince Rusya’yı alt edemedi ama, daha sonra dünyada ortaya çıkacak resesyon, daralma tehlikesini tetikleyerek öne çekti.
Bir tarafta daralma, diğer tarafta varlık balonu tehlikesiyle yaşayan gelişmişler ile, buradan gelecek parayla hayatını sürdürme hayali kuran gelişmekte olanlar, ortaya çıkan tabloda bambaşka sorunları da gündeme taşıdılar.
Çünkü Rusya’yı vurayım derken ters tepen yaptırımlar, önce gelişmekte olanları, sonra da gelişenleri etkileyen bir fotoğraf ortaya çıkardı. 2008 krizinden beri boyaların döküldüğü, 2011 itibariyle gelişmekte olanlardan vazgeçildiği dünya ekonomisinde şimdi petrol fiyatlarını varilde 50 dolar seviyesinde tutmanın yollarını arıyorlar.
İyimserlik pompalayacak yeni bir hikâye kalmayınca da OPEC üyesi ve üyesi olmayan ülkelerin petrol arzını kısma oyununu oynadılar. Buradan bir uzlaşma çıkmadı; kasım sonuna ertelendi, ama muhtemeldir ki oradan da çıkmayacak. Çünkü bölgesel oyun oynayan ABD ve Suudi Arabistan, arz kısma meselesine samimiyetle yaklaşmıyor.
Bu nedenle de sürekli bir yeni iyimserlik havası için hikâye arayışına giriyorlar. Bunlardan biri de son versiyon küresel enerji talebine ilişkin OPEC tarafından yayınlanan 2016 Dünya Petrol Görünümü Raporu…
Bu rapora göre enerji talebi 2040 yılına kadar artmaya devam edecek. Hesaplarınızı geçmiş 50 yılın gerçekleri üzerinden yaptığınızda rakamsal bazda, yemin etseniz başınız ağrımayacak, fakat gerçekle ilgisi olmayan bu resimle boşa düşecek bir yeni öykü.
Bu sayede dünyada riskten kaçma eğiliminin azalmasını, doğacak ortamda da risklerin satılmasını amaçlıyorlar. Oysa herkesin bildiği bir gerçek var ki, dünya ekonomisi daralmaya gidiyor. Reel sektörün dünya genelinde daraldığı ortamda ise enerjiye olan talep azalır.
Ayrıca tek arz fazlasının petrolde olduğunu söylemek de güç. Hangi sektöre bakarsanız bakın, büyük bir arz fazlası ve tersine azalan bir talep eğrisi var. Bu durum dünya genelinde hemen her sektörde büyük oranlı firma kapatmalarına neden olacaktır. Böylesi bir ortamda Türkiye’nin de nükleeri konuşuyor olması, ne kadar akılcı, takdirlerinize bırakıyorum.
Peki enerji talebi tamamen yok mu olacak? Elbette gelişen dünya koşullarında enerji her zaman bir talep bulacaktır. Lakin eğilimlere baktığınızda da burada da nükleer, petrol gibi başlıklardan kaçılarak, alternatif enerji denilen kaynaklara ve teknolojilere yoğunlaşan yatırımları görüyorsunuz.
Bunlar endüstriyel hale geldiğinde hem daha verimli, hem daha ekonomik, hem de daha çevreci olacak. Örneğin bizi kıskandığı iddia edilen Almanya’nın, bize oranla beşte bir güneş almasına rağmen, güneş enerjisine ve teknolojisine yaptığı yatırım, bizim yine fotoğrafı okuyamadığımızı ortaya koyuyor.
Özetle geleceğin dünyasında ekonomik daralmaya paralel enerji talebi azalacaktır. Mevcut enerji talebi ise, alternatif kaynaklarla sağlanmaya çalışılacaktır. Peki bu rapor ne? Onun sizle, bizle hiç ilgisi yok.
Elinde kâğıt olanlar, bilimsel gelişmeleri, gerçekçiliği çöpe atmış, adına iyimserlik denen oyunla, ellerinde kalan riskleri satmaya çalışıyor. Uyanın artık; bambaşka bir sürece giriyoruz.
Çetin Ünsalan