Yolsuzlukta plan yeni, sorun eski
Saydamlığın arttırılması ve yolsuzluğun önlenmesi için oluşturulan yapıyla ilgili, Başbakanlık Genelgesi Resmi Gazete’de yayımlandı ve yürürlüğe girdi. İfadeye bakılırsa bu bir eylem planı… Periyodik toplantılar ön gören ve izlemeyi esas alan bir yapı.
Başkanlık görevini bilimsel özgürlüğünü kaybetmiş üniversitelerimizden bir akademisyen yürütecek. Ekipte de 3,5 yıldır iktidarı denetleyemeyen Sayıştay temsilcisi ile 2009 yılından beri toplanamayan, 12 Eylül 2010’dan beri de Anayasa’nın ihlal edilmesi pahasına bir araya getirilemeyen Ekonomik Sosyal Konsey’deki işçi ve işveren temsilcileri olacak.
Geleceğe yönelik bir şeyler yapmak mümkün mü? Bu manzara içerisinde umudum yok ama elbette mümkün. Fakat bir gerçek var ki çamurlu araziye, ıslah çalışması yapmadan bina kurarsanız üzerinize çöker.
AKP iktidarına kadar bu ülkede yolsuzluk yok muydu? Elbette vardı. Bunlardan yakalanabilenler hukuk önüne çıkarıldı, birçoğu minare kılıf teorisiyle kaçmayı başardı; ama öte yandan Başbakan, Bakan düzeyinde bile Yüce Divan’da yargılananlar oldu.
Peki, 2002 Kasım seçimlerinden itibaren ortadaki bu kadar iddiaya rağmen tek bir soruşturma duydunuz mu? Suçlu ya da suçsuz demiyorum; iddiaların soruşturulmasından bahsediyorum. Rüşvetin Bakan düzeyinde ‘bahşiş’ olarak nitelendirilme başarısının bile sergilendiği bir süreç yaşadık. Son iddialar ise herkesin malûmu.
Şimdi birinci soru şu: Bu genelgeye dayanılarak geçmişe yönelik inceleme de yapılacak mı?
İkinci soru: Siyasetin finansmanı da bu kapsamda değerlendirmeye alınacak mı?
Üçüncü soru: Bankacılık sektörünün kamu ayağının baskı altında kredi vermesine de mercek tutulacak mı?
Dördüncü soru: Yakın döneme damga vurmuş bakanlar ve aileleri hakkındaki iddialar da araştırılacak mı?
Beşinci soru: Başbakan Davutoğlu bu konuda samimi mi, üzerinin çizildiği iddialarına karşı manevra mı yapıyor?
Yolsuzlukla mücadelede eylem planı yeni olabilir; fakat kokuşmuşluk iddiaları düne dayanıyor. Şimdi Davutoğlu partisinin içi de dahil, siyasetten bürokrasiye buna bulaştığı iddia edilen tüm konuları soruşturmakta samimi ise, bu zihniyeti yok mu sayıyor; yoksa bu da ‘komisyona havale edilip sonuç çıkmaması için zaman kazanılan’ o bildik eylemlerden biri mi?
Kendisi hakkında bu tip iddialar olmadığı biliniyor; bunu fırsat bilip bayrak mı açacak, yoksa gidici bir durumu var da, giderayak kahramanı mı oynuyor? Bu çekinceler sadece bir algı değil.
Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin daha mürekkebi kurumayan raporu ne diyor? Uzun rapordan sadece üç paragraf aktaracağım yeterli olacak:
“Türkiye’nin 15 kurumunu derinlemesine inceleyen Türkiye Şeffaflık Sistemi Analizini yayınladı. Rapora göre, kurumlar yeterli sayılabilecek kaynaklara ve yasal çerçeveye karşın; etkin, hesap verebilir, şeffaf ve katılımcı bir yönetim anlayışını hayata geçiremiyor. Bunun en önemli nedeni yetersiz ve zayıf uygulama olarak görülmektedir.
Yürütme erkinin diğer kurumlar üzerindeki nüfuzu, özellikle de yargı kurumlarını siyasallaştıran etkisi ve basın özgürlüğünü ihlal eden yasak ve kısıtlamalar siyasi iktidarın denetlenmesini güçleştirmektedir.
…Güçlü bir Türkiye Şeffaflık Sistemi üzerindeki en büyük engel kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanmaması ve yürütme erkinin denetlenememesidir. 2000’li yılların başında, yolsuzlukla mücadeleye dair yapılan yasal iyileştirmelere karşın bu yasalar uygulanmamıştır ve son yıllardaki yasal değişiklikler şeffaflık sistemini zayıflatmaktadır.”
Netice olarak soru çok basit, yanıtı ise Başbakan Davutoğlu’nda: Kurumları serbest bırakıp, geriye dönük mercek tutmalarını da sağlayıp, siyasetin ve siyasetçinin finansmanını da kapsam altına alıp, gerçek bir şeffaflık ve yolsuzlukla mücadeleden mi bahsediyorsunuz; siyasi bir manevra mı yapıyorsunuz?
Eğer yanıt ikincisi ise oyalamayın Türkiye’yi…
Çetin Ünsalan