Taliban sözcüsü Süheyl Şahin: ''Avustralyalı askerler Afganistan'da boşuna öldüler''
Sözcü Şahin 1 Eylül tarihinde Avustralya’nın ‘Nine News’ TV kanalına verdiği demeçte, Avustralya askerlerinin Afganistan’da savaş suçu işlediklerine ilişkin kötü anıları olduğunu söyledi.
Şahin röportajında ; "Avustralya 20 yıl süren işgalin bir parçasıydı . Avustralya’lı askerler cesetlerin parmaklarını keserek, Uruzgan'da ve diğer eyaletlerde köylüleri öldürerek savaş suçu işlediler. İnsan hakları hukukuna göre yargılanmaları gerekir. Bu kötü anılarımızın tümü kanıtlara dayanıyor ” dedi.
Afganistan'da ölen 41 Avustralyalı askerin kendilerine ait olmayan bir ülkenin işgalcileri olarak öldüğünü savunan Şahin; “Ülkemin güçleri ülkenizi işgal ederse ne dersiniz? Yasal hakları olduğunu söyleyebilir misiniz? Aynısı ülkem Afganistan için de geçerlidir. Taliban’ın Avustralyalılara saldırdığı iddiaları da doğru değildir. Onları kimse hedef almıyor, yaşamları tehlikede değil. Ayrıca Afganistan'dan kaçanlar ekonomik göçmenlerdir” diye konuştu.
Başbakan Scott Morrison'ı politikalarını "propaganda" ve "asılsız haberlere" dayandırmakla eleştiren sözcü, ülkesi için umudun "barış" olduğunu söyledi. Şahin, “Bazı Avustralyalılar ön yargılarından sıyrılıp daha gerçekçi olmalılar” dedi.
Bu programın ardından görüşü sorulan Avustralya Dışişleri bakanı Marise Payne Şahin’in sözlerini, ‘çirkin’ olarak nitelerken, onları sözleriyle değil eylemleriyle değerlendireceklerini ifade etti (1) .
‘Brereton Raporu’ nda Avustralya askerlerinin savaş suçu işlediğine yer verildi
2016 yılında Avustralya Silahlı Kuvvetleri (ADF) bünyesinde Afganistan’da 2005–2016 yılları arasında işlendiği iddia edilen savaş suçlarını araştırmak üzere bağımsız bir komisyon oluşturuldu. Komisyon başkanı General Paul Brererton’un adı ile anılan soruşturmanın raporu Kasım 2020’de yayımlandı (2).
Raporda, Avustralyalı askerlerin savaş suçu olarak adlandırılan altmış olaya karıştığının belirlendiği belirtildi. Ayrıca Özel Harekat Birliğinin dahil olduğu olaylarda en az 39 Afgan'ın Avustralya askerleri tarafından yasa dışı bir şekilde öldürüldüğüne ilişkin güvenilir bilgiler bulunduğuna yer verildi. Raporda ayrıca;
“Ölümler ya örtbas edildi ya da askerlerin insanların kendilerine saldırmak için harekete geçtiğini düşündükleri bahane edildi. Koşmak kadınlar ve çocuklar için bile ölüm cezasına dönüştü" denildi.
Diğer yandan 2017 yılında, Avustralya Silahlı Kuvvetleri’nin Afganistan’daki operasyonlarına ilişkin belgeler, bir devlet kurumu olan ‘ABC Televizyonu’na sızdırıldı. “Afgan Dosyası” adı verilen bu belgelerde silahsız Afganlı erkek ve çocukların öldürülmesi, el kesme ve diğer şiddetli tacizlere ilişkin en az on olay ayrıntılı biçimde yer alıyordu.
Belgelerin televizyonda yayımlanmasının ardından Avustralya Federal Polisi, kanala baskın düzenleyerek tüm belgelere el koydu.
Belgelerde ayrıca, Afganistan'da görev yapan askerler arasında yaygın olan "duyarsızlaşma" ve "değerlerde erezyon" da dahil olmak üzere "örgüt kültürü" ile ilgili endişeler dile getirmekteydi.
Yukarıdaki fotoğrafta, Ku Klux Klan'ın beyaz elbisesi ve sivri uçlu kukuletasını giyen bir Avustralyalı asker kameraya poz veriyor. Yüzü başlık tarafından gizlenen askerin elinde, beyaz üstünlükçü grubun Afrikalı-Amerikalıları linç etmek için kullandığına benzer bir ilmik yanında yanan haç bulunuyor. Arkada daire içine alınmış olan kişi Onbaşı Ben Roberts-Smith.
Bu fotoğrafta da, Ben Roberts’ın birliğince 2009'da öldürülen bir Taliban savaşçısının protez bacağından bira içen bir Avustralya askerini görüyoruz.
Bu görüntüler, Eylül 2012’de, Afganistan'ın güneyinde bulunan Tarin Kowt'taki bir koalisyon askeri üssünde Avustralya Özel Hava Birliği’nden (SAS) askerlerin düzenlediği bir kıyafet balosunda çekilmişti. Aslında bu etkinlik genel anlamda batılının diğer ülke halkına bakışına da bir örnek oluşturuyordu.
"Das Boot" adı verilen bir bottan bira içme geleneği, Avrupa’da ordularda bir taciz ritüeli olarak başladı. Birliklerine katılma törenlerinde genç askerler gerçek bir askeri bottan bira içmeye zorlanmaktaydı.
Fotoğrafta elinde bira şişesi ile görülen Onbaşı Ben Roberts-Smith yakın zamana kadar politikacılar tarafından Avustralya'nın ideal savaşçısının somut örneği olarak övülen bir Afgan savaşı gazisi. Avustralya onur sistemindeki en yüksek ödül olan ‘Avustralya için Victoria Haçı (VC) ve 2012'de devriye komutanı olarak ‘Üstün Hizmet Madalyası’ sahibi (3).
Avustralya Federal Polisi, 2017 yılında, Ben Roberts-Smith hakkında yapılan suç duyuruları kapsamında bir soruşturma başlattı. Smith’in aleyhine ifade vereceğinden korktuğu eski SAS askerlerine isimsiz olarak göndermeyi planladığı tehdit mektupları ele geçirildi.
Roberts-Smith'in evinin arka bahçesinde kazdığı bir çukura Afganistan’da askerlerin utanç verici görüntülerinin yanı sıra, savaş suçlarının bariz kanıtları olan ve Brereton tarafından yürütülen soruşturmaya teslim edilmesi gereken gizli belge ve videolar içeren USB sürücülerini bir çocuk beslenme çantasına koyarak gömdüğü ortaya çıktı.
Avustralya’nın süper güçlerin gölgesinde kimlik arayışı
Avustralya, dünyanın yoğun savaş alanlarından onbinlerce kilometre uzakta bir kıta. Peki nasıl oluyor da son yüz elli yılda ülke dışında savaşlarda yaşamlarını yitiren Avustralyalı sayısı yüzbini aşıyor?
Avustralya, uzun süre Büyük Britanya’ya bağlılığını göstermek ve uluslararası sahnede rüştünü kanıtlamak dürtüsüyle denizaşırı onu aşkın savaşa dahil oldu. Son yıllarda da ‘demokrasi ve güvenlik’ gerekçesiyle kurulan ittifaklar içinde yer aldı.
Bu serüven henüz kolonilerden oluşan bir ülke iken 1885’de Sudan’da İngiltere destekli Mısır’a karşı isyanın bastırılması amacıyla asker göndermesiyle başladı. Ardından Güney Afrika'da İngilizlerle Boers (Güney Afrika'daki Hollandalı yerleşimciler) arasında 1899-1902 yılları arasında yapılan savaşa yine İngiltere yanında katıldı. Sonrasında 1901 yılında İngiltere, ABD ve İtalyaya karşı çıkan Çin’deki Boxer isyanının bastırılmasında yer aldı.
1. Dünya Savaşı , Yaklaşık 60 bin Avustralyalının yaşamını yitirmesiyle ulus üzerinde silinmez bir iz bıraktı. Özellikle, Avustralya ve Yeni Zelanda birliklerinin (ANZAK) 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'na çıkartma yaptıkları, büyük kayıplar verdikleri Anzak Günü, Avustralya'nın en önemli anma günüdür.
2. Dünya Savaşı , ilk kez ülkeyi işgal tehdidi altına soktu (Darwin’e Japon hava saldırısı gibi). Bu savaşta ölen Avustralyalı sayısı toplam olarak 70 bini aşmıştı. Savaş Avustralya'nın Britanya ile olan ilişkisini de temelden değiştirdi. Avustralya destek ve güvenlik için Britanya'dan uzaklaşmaya, Amerika Birleşik Devletleri'ne yanaşmaya başladı.
1950 yılından başlayarak soğuk savaş politikaları çerçevesinde komünizme karşı hür dünyayı koruma iddiasında olan ABD önderliğindeki koalisyonlarda yer aldı. Kore, Malaya, Malezya, Endonezya, Vietnam ve son olarak Irak ve Afganistan savaşları Avustralya'nın ABD ile ilişkisini pekiştirdi.
Savaşlar I. Dünya Savaşı sırasında ulus olma bilinci arayışı içinde olan Avustralya toplumunu bir araya getirmişti. Başlangıçta İngiltere’ye hizmet duygusuyla da artan çoşkuyla gönüllü olarak askere yazılanların sayısı hızla yükseldi. Ancak uzak cephelerden ölüm haberleri geldikçe savaşı sorgulamalar da başladı. Oysa cepheye sürekli asker sürülmesi gerekiyordu. Bu nedenle 1917 ve 1919 yıllarında zorunlu askerlik uygulaması için referanduma gidildi. İkisinde de rededildi. Sonuç olarak, savaş nedeniyle toplum ilk kez bölünmüş oldu.
1965 – 1972 yılları arasında 50.000'den fazla Avustralyalı Vietnam'da görev yaptı Artan sayıda Avustralyalı bu dönemde Vietnam'dan çekilinmesi gerektiğine inanmaya başlamıştı. Muhalefet, 1970-71'de ulusal çapta düzenlenen ve 200 bini aşkın kişinin katıldığı protesto yürüyüşlerinde doruğa ulaştı.
Avustralya toplumunda bir kez daha derin ayrılıklar yaşandı. Vietnam’a savaşmaya gönderilmeye karşı çıkan pek çok kişi para ve hapis cezasına çarptırıldı. Bazı askerler evlerine döndüklerinde düşmanca karşılaştılar.
Tüm bu deneyimler, başlangıcında yapılan kitlesel savaş karşıtı gösterilere karşın, Avustralya’nın 2. Körfez Savaşına ve Afganistan’da koalisyon güçlerine katılımını engelleyemedi.
Bu katılımların toplumda belirli bir destek bulmasında basın her yerde olduğu gibi çok önemli bir rol üstlendi. İşgal edilecek ülkenin liderleri diktatör ve yönetimi totaliter olarak tanıtıldıktan sonra, o ülkeye demokrasi ve insan hakları için müdahele edildiği sanrısı kamuoyuna yaygın biçimde benimsetildi.
Böylece, özellikle Gelibolu, Vietnam savaşı gibi geçmişin deneyimlerinden çıkarılan olumsuz dersler, toplumun önemli bir kesiminde ne yazık ki her bir emperyalist saldırı, yeni işgaller gündeme geldiğinde, unutulmakta.
Son olarak Afganistan’ın bağımsızlığını elde ettiği, ABD ve müttefiklerinin yenildiği gerçeği, yazılı ve sözlü basında özellikle Taliban’ın geçmişteki uygulamaları, ‘kadınları bekleyen tehlikeler’, ‘zulümden kaçmak isteyenlerin çektikleri sıkıntılar’ gibi haberlerle gölgelenmeye çalışılmakta.