Cura ya da onurlu ve üretken bir yaşamın diğer adı
Aslında bugün sizler için başka bir yazı hazırlamıştım. Gizlilik Süresi dolduğu için ABD Savunma Bakanlığı, Saddam’ı devirdikten sonra ele geçirdiği Irak İstihbarat Teşkilatına ait bir raporu yayımlamıştı. Bana göre dikkat çekici olan bu raporun bazı bölümlerini sizlerle paylaşmak istemiştim. Ama emekli bir amiralin gönderdiği yazı öylesine çarpıcı ve anlamlıydı ki bir an önce sizlere nakletmeyi arzuladım. Bir Anadolu ozanının cura -Bağlama ailesinin en küçüğü olan Yörük halk çalgısı. Genellikle 3, 4, 5 ya da 6 telli olabiliyor.- etrafında şekillenen onur, erdem ve çile dolu yaşamı benim yüreğimi burktu. Hep birlikte ibret dolu bu nefes kesen yaşam öyküsünü izlemeye başlayalım:
Curaçok enteresan bir hayat hikâyesi, hislenmemek mümkündeğil! Cura halk ozanıdır. Koca
yürek... Anadolu'nun bağrından kopar, yolu Paris'e düşer. Bir başına, karnı aç, elleri cebinde dolaşırken, bakar ki sokak çalgıcıları var, müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bir köşeye, curasını tıngırdatmaya, yanık yanık söylemeye başlar:
"Aç kulaklarını dinle sözümü,
yalan söz gerçeğe tuzak değil,
insan hakkını hak bilen kişi,
özünde nur doğar yalan ateşi,
kâmili taşlamak cahilin işi,
cahilden kötülük hiç uzak değil..."
Tesadüfen oradan geçerken, durup, dinleyenler arasında Abidin Dino da vardır. Çağdaş Türk resminin öncülerinden, ressam, karikatürist, yazar, yönetmen... Entelektüel çevrede büyüyen, Robert Kolejimezunu, bizzat Mustafa Kemal tarafından resim ve sinema eğitimi için Rusya'ya gönderilen... ABD'de,Fransa'da sergiler açan, Fransa Plastik Sanatlar Birliği Onursal Başkanı olan, Fransa Kültür Bakanlığı'ndan Altın Şövalye Nişanı alan, New York Dünya Sanat Sergisi Danışmanlığı yapan... Siyasi görüşleri nedeniyle oradan oraya sürgüne gönderilen Abidin Dino.
Tanışırlar... Kasketli, pala bıyıklı, buram buramAnadolu kokan Ozan'ın kalacak yeri olmadığını öğrenir, koluna girer, evine davet eder. Dilbilimci, yazar, Paris Ulusal Bilim Merkezi'nde görev yapan,
öğretim üyesi doçent eşi Güzin Dino, sofrayı kurar. Otururlar, sohbete koyulurlar. Laf lafı açar,
Ozan der ki,” beni yarın çarşıya götürür müsünüz?”“Hayrola” derler, “ne lazımsa biz sana alalım...”
"Bale ayakkabısı alacağım" der! Dino'lar şoke olur. Kara yağız ozan, o şahane şivesiyle devam eder: "Benim oğlan balet de... Ona göndereceğim!"
Çünkü... Nesimi Çimen'dir o.
Türkü derleyen, ilk plak çalışmasını 1964'te yapan, Almanya'da Fransa'da İsveç'te albümler çıkaran, dünyanın en önemli müzikhollerinde sahne alan, Türkiye'de ha bire gözaltına alınan, işkence gören, sürüm sürümsüründürülen, yılmayan, ömrünün sonuna kadar hiç sosyal güvencesi olmayan,
yurtdışından gelen teliflerle mütevazı yaşamını sürdürmeye gayret eden... Sazın, sözün, üç telli curanın ustası.
Aslen Tunceli Hozatlı. Kayseri'de ırgatlık yaparken, aşiret ağasının kızı Dilber'e âşık olur, Dilber de ona, kaçarlar Adana'ya...Evlatları olur. Almanya'ya işçi yazılır, nefes darlığı olduğu için kabul edilmez. Kalaycılık filan yaparken, Yaşar Kemal'le tanışır. Onun yardımıyla İstanbul'a göçer, gecekondu kiralar, mozaik fabrikasında işe girer. Fabrika greve gider, Nesimi'yi kovarlar. Ayazda kalır. Dokuz yaşından beri çalıp söylediği curasına bakar, ekmeği senden çıkaracağız der, ozanlığa başlar. Tek kelimeyle, müthiştir. Anında tanınır. Efsane haline gelmeye başlayan bu garibanın tek göz oda gecekondusuna gelip gidenler arasında, Yaşar Kemal'in yanısıra, gazeteci İlhan Selçuk, sosyolog siyasetçi Behice Boran, caz-pop divası Tülay German, Yılmaz Güney, heykeltıraş Kuzgun Acar, yönetmen Atıf Yılmaz, Âşık Mahsuni Şerif vardır... Ve kurban olduğum, Can Yücel.
Yurtdışında eğitim için devlet bursunu bileğinin hakkıyla kazandığı halde "torpil yaptı dedirtmem, seni gönderemem!" diyen Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in oğlu... Biriktirdiği harçlıkları, kendi yerine gönderilen ve beyin cerrahisinde çığır açan, canciğer arkadaşı Ordinaryüs Profesör Gazi Yaşargil'e veren... Alnı açık yürüyen, CambridgeÜniversitesi'ne gitmeyibaşaran, zırt pırt içeri tıkılan, oralı bile olmayan, tınmayan... Bana göre, Türkiye’min en heyecan verici şairi Can Yücel.
Bir gün, Nesimi'nin henüz bebekken eline cura verdiği oğluna bakar şöyle Can Yücel... "Bu çocuğu Konservatuara göndersene birader" der. Nesimi de "peki" der.
Girer sınava oğlan, doğuştan kabiliyet, İstanbul Devlet Konservatuarı'nı birincilikle kazanır. Keman bölümüne yazarlar. Yazarlar ama keman alacak parası yok. Okul hediye eder... Hediye kemanla dört sene okur. Öbür masrafları Can Yücel tarafından karşılanır. Ancak... Ciddi bir sorun vardır. Akşamları evde ders çalışması mümkün değildir. Tam eline kemanı aldığında, sofra kurulur, eş dost, türkü başlar, oğlan da mecburen curasına sarılır, babasına eşlik eder. E böyle olmayacak, sonunda karar verir, ev ödevi olmayan bir bölüme geçmelidir... 14 yaşında giyer taytını, Bale bölümüne geçer. Önceleri gizler babasından... Sonra öğrenir baba... Dedim ya, koca yürek, gülümser, evladına şöyle der: "Nerde mutluysan, orda yaşa!"
Geceleri pavyonlarda bağlama çalarak cep harçlığını çıkarır, babasıyla köy köy dolaşır, derleme çalışmalarına katılır, Orhan Gencebay'ın arkasında çalar, neticede Konservatuvardan mezun olup, İstanbul Devlet Opera ve Balesi'ne girer.
Mazlum Çimen'dir o…
Nesimi'nin, zulüm görmüş, haksızlığa uğramış manasında "Mazlum" adını koyduğu oğlu... Adının hakkını verircesine, henüz sekiz yaşındayken babasıyla birlikte gözaltına alınan, babasının işkence görmesine şahit olan Mazlum.
20 sene klasik eserlerde, Yedi Kocalı Hürmüz'den Hisseli Harikalar Kumpanyasına sayısız müzikalde dans etti. Edip Akbayram'a, Fatih Kısaparmak'a besteler verdi. Film müzikleri yaptı, Altın Portakal ve Altın Koza'nın yanısıra, Almanya'dan Fransa'dan İsviçre'den ödüller kazandı. Dizi film müzikleri yaptı, mesela, Orhan Kemal'in ölümsüz eseri Hanımın Çiftliği gibi... Kendisinin çalıp söylediği, albümler çıkardı. Oğluyla birlikte Çimen Müzik'i kurdu.
Oğul da, Saki Çimen... Nesimi'nin torunu. Piyanist.
Dedesinin türküleriyle büyüdü; 13 yaşındayken ilk bestesine imza attı. Kendisine ait 11 besteyle Rastgele albümünü çıkardı. Saki piyano çaldı, Cem Yılmaz bateriyle, Kürşat Başar saksafonla, Cahit Berkay yaylı tamburla, Nebil Özgentürk bağlamayla, Erdem Akakçe gitarla, Sırrı Süreyya Önder cümbüşle eşlik etti.
Bale ayakkabısına dönersek... Paris'ten geldi Nesimi, bale ayakkabılarını oğluna verdi, “orda biriyle tanıştım” dedi, gitar çalıyor, çok önemsiyorlaradamı... “Kim acaba,bilmiyorum” dedi; yağmurlu bir havaydı, curamı ceketimin içinden çıkardım, adam çok şaşırdı bunu mu çalıyorum diye, ben çaldım, o adam sanki küçüldü küçüldü curanın içine girdi, öyle dinledi.
Senelerce bunu anlattı. Gel zaman git zaman... Paris bavulunun içinde bir fotoğraf buldu Mazlum... Babası cura çalıyor, "o adam" adeta büyülenmiş gibi, nefesini tutmuş dinliyor. Vayyy dedi, koştu babasına, fotoğrafı gösterdi... O adam, bu adam mıydı? “Evet” dedi Nesimi...
Peter Gabriel'di.
Progressiverock denince ilk akla gelen, Genesis'in kurucusu... Grup ve solo albümleri 250 milyon satan, altı Grammy'si ve Oscaradaylığı bulunan, İngiliz kült müzisyen.
Ve... Yaktılar o Nesimi'yi! Sivas'ta yakılanlardan biri.
Ve değerli gençler... Ne salt Alevilerdir kıyılan aslında, ne hukuk garabetidir, ne de güvenlik zafiyeti... Hepsi sığmayacağı için, sadece bir örnek verdim, yukarda adı geçenleri sıralayın lütfen alt alta.
Anadolu kültürünü muhafaza ederek, müzikle baleyle resimle sinemayla, akılla bilimle eğitimle, Batı'ya yelken açan yolculuktur asıl önlenmek istenen... Yobazlığı hâkim kılmaktır.
Yazı işte böyle çarpıcı bir finalle son buluyor. Yazarını yürekten kutlarken, çağdaş uygarlığa giden yolun oldukça sancılı olduğunu, dikenli teller ve engellerledolu olduğunu anlıyoruz. Ben naçizane şöyle düşünüyorum: Çağdaş uygarlığa (Batı uygarlığı değil!) üç aşama kat edildikten sonra ulaşılabilir. Birinci aşama özgünlüğü koruyarak musiki, sanat ve edebiyat alanında yetkinleşmedir. İkinci aşama olan bilimsel kapasiteye ancak birinci aşama geçildikten sonra ulaşılabilir. Son aşama olan teknolojik devrim ise ikinci aşamanın doğal bir sonucudur.
Birkaç yıl içinde dünyanın en güçlü ekonomisine sahip olacak Çin, piyano sayısı, piyano öğretmeni sayısı ve en önemlisi toplam nüfus piyano sayısı oranı açısından dünya birincisidir. Kalkınmanın genetik kodlarını deşifre etmeden yola çıkarsak, yerimizde sayarız…
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr