Veri çağında bilgi ve TÜİK
TÜİK, basında yer alan haberlere ve verilerinin sağlık olmadığına dair yapılan eleştirilere yanıt verdi. Kurum, verilerini oluştururken uluslararası metotlar kullandığını ve haberlerin gerçeği yansıtmadığını söyledi.
Öncelikle verilerin nasıl toplandığı metodolojik bir tartışmadır. Siz bütün kabul gören metotları kullanıyor olabilirsiniz. Ama yine bu metotların ışığında da çarpık veri ortaya çıkarabilirsiniz.
Yani savunma yetersiz. Veri çağındayız. Öyle ki, bu dönemin petrolünün veri olduğu kabul ediliyor. Peki verinin bir anlamı var mı? Doğru analiz ve gerçekler ışığında değerlendirilip, mümkün mertebe yorumdan arındırılarak bilgi haline dönüştürülmüyorsa hayır.
Netice itibariyle bir takım verileri topluyor ama ondan sağlıklı bilgi üretemiyorsanız, topladığınız veri çöptür. Ve bütün bunları kabul edilmiş metotlara yapabilirsiniz. Metodun doğru olması, metodu istismar etmediğiniz anlamına gelmez.
O zaman yasalardaki boşluklardan yararlanıp, hırsızlık yapanları da masum mu ilan edeceğiz? Doğru metot kullanmanız başka bir şey, doğru bilgi üretiyor olmanız başka bir kavram.
TÜİK, basında çıkan haberleri yok saysın. Peki ama sokağın gerçeğiyle örtüşmeyen ve istatistik diye açıkladığı oranların, vatandaş nezdinde sıfır itibara sahip hale gelmesini nasıl açıklayacak?
Çıkın sokağa ve sorun. Başlığı da siz seçin. İster işsizlik, ister enflasyon, isterseniz TÜİK tarafından açıklanan başka bir istatistik. Yapılan raporlamaların hiç biri, vatandaşın ve sahanın gerçeğiyle örtüşmüyor.
Basının bunu dile getirmesini dert ettiğiniz kadar, verilerin hayatın gerçeğiyle örtüşmemesini dert etseydiniz, zaten ülkemizin en güzide kurumlarından biri olması gereken TÜİK’i tartışmalı hale getirmezdiniz.
Artık bir iletişim çağındayız ve bilgiyi kendinize göre dizayn edemiyorsunuz. Yaptığınız hatalı bir işlem anında ortaya çıkıyor ve analitik zekâya sahip insanlar, kurumlar tarafından çelişkiler dile getiriliyor.
Yani resmi bültendekine inanılmasının zorunlu olduğu, bilgiye ulaşmanın zorlaştığı dönemler geride kaldı. Hadi mesela itiraz noktasındaki işsizlik yorumlarına ilişkin değerlendirmeyi mercek altına alalım.
Hem çalışan sayısının azaldığı hem de işsizliğin gözümüzü çıkarırcasına düşürüldüğü, işsiz sayılanlar kadar iş aramaktan vazgeçenlerin olduğu ama onların işsiz sayılmadığı bir değerlendirmeden başka bir sonuç beklemek mümkün mü?
İnsanların adeta aklıyla alay edercesine ‘uluslararası normlara uygun açıkladım, geriye kalanın da zaten çalışmaya niyeti yok’ dediğinizde işsiz sayısı azalır mı? Gerçek de bu değil de, eğer insanlar gerçekten çalışmak istemiyorsa bu sosyolojik bir başlıktır; istatistik biliminin konusu değildir.
Siz vazgeçen vazgeçmeyen, iş bulan ümidini kesen herkesi toplayıp çalışmadığı gerçeği üzerinden değerlendirir ve işsiz olarak açıklarsınız; devamını iktisatçılar ve sosyologlar değerlendirir. Veriye yorum katmak TÜİK’in işi değil.
Bunu savunuyor olmak ise ayrı bir dram. ‘Ben uluslararası metotlara uygun çalışıyorum.’ Ne güzel söz değil mi? Bana iktisatçılarla ilgili bir fıkrayı hatırlattı.
Adamın biri balon yolculuğu sırasında kaybolmuş. Aşağıda oturan birini görünce alçalmış ve sormuş: Ben neredeyim? Oturan kaldırmış kafasını ve ‘yukarıda’ diye yanıtlamış.
Bunun üzerine balondaki dayanamamış ve ‘iktisatçı mısınız’ diye sormuş. Oturan adam şaşırıp nereden bildiğini öğrenmek isteyince ‘verdiğiniz bilgi doğru ama hiç bir işime yaramıyor’ demiş.
Değil ki TÜİK’de verilen bilgi yanlış değil, eksik. Yani veriye altın makas uygulayıp, sonra da görevinizi layıkıyla yaptığınızı iddia edemezsiniz.