Fransa'nın dikiş tutmayan Filistin politikası
İsrail devletinin kuruluşunda aktif bir rol üstlenen Fransa, İsrail’i tanıyan ilk ülkelerden biridir. 1950’li yıllarda İsrail’in silahlandırılması, özellikle de nükleer silaha sahip olmasında önemli katkıları olmuştur.
26 Temmuz 1956’da Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır’ın bir İngiliz-Fransız şirketi tarafından işletilen Süveyş Kanalı’nı millileştirdiğini açıklaması, İngiliz ve Fransızlarda şok etkisi yapmıştı. Başta Fransa ve İngiltere olmak üzere Avrupa’nın petrol yollarının kesileceği gibi Mısır’ın İsrail’in güvenliğini de tehdit ettiği düşünülüyordu.
Fransız hükümetinin başında Sosyal Demokrat Guy Mollet bulunuyordu. Ünlü Sosyal Demokrat François Mitterrand da hükümetin adalet bakanıydı.
Mitterrand Abdül Nasır’ı “diktatör” olarak görüyor, kendilerinin de barışı ve özgürlükleri savunduklarını ve bölgede barışı sağlamak için Mısır’a karşı güç kullanma haklarının olduğunu söylüyordu.
İngiltere ve Fransa, İsrail'in Mısır’a saldırmasını isterler. Bunun karşılığında da Fransa, İsrail nükleer silah programı çerçevesinde nükleer reaktör yapımında destek olacaktır. Dönemin İsrail Savunma Bakanlığı Silahlanma Müdürü Şimon Peres Paris’i mesken tutmuştur. Mollet’in yakın dostudur. Mollet, iktidara geldikten sonra Peres’e Başbakanlık’ta bir büro bile tahsis ettiği iddia edilir. 17 Eylül 1956 tarihinde imzalanan antlaşmayla Fransa İsrail'e küçük çaplı bir reaktör satmayı kabul eder.
Fransa, İngiltere ve İsrail Ekim sonunda Paris’in Sevre banliyösünde bir araya gelerek Mısır’a saldırı konusunda gizli bir protokol imzalarlar. İsrail, 29 Ekim 1956’da Mısır’a saldırıya geçer. Sina bölgesini ele geçirir. İngiltere ve Fransa, aynı zamanda Mısır havaalanlarını da bombardıman ederek Akdeniz’den Süveyş Kanalı bölgesine asker çıkarmaya başlarlar. Uçak gemilerinden kalkan uçaklar Mısır’ı bombalar.
Sovyetler Birliği, Fransa-İngiltere destekli İsrail saldırılarına karşı çıkar. Paylaşım sofrasında henüz yeni olan, bir Batı ve Sovyetler Birliği savaşına hazır olmayan ABD’de de karşı tutum alır. Fransa ve İsrail’e sert bir ihtarda bulunarak Mısır topraklarından çekilmelerini ister. İki taraftan gelen bu ağır baskılar karşısında bu devletler daha ileriye gidemezler ve Mısır’dan çekilmek zorunda kalırlar. Fakat daha sonra Fransa-İsrail nükleer işbirliği devam edecektir.
DE GAULLE İSRAİL’E SİLAH AMBARGOSU UYGULADI
1958 yılında iktidara gelen Charles de Gaulle, nükleer işbirliğini sona erdirmek istese de bu süreç 1966 yılına kadar devam eder. De Gaulle ABD ve Sovyetler Birliği’nden oluşan iki kutuplu dünyanın dışında kalarak oluşturduğu denge çerçevesinde Orta Doğu merkezli bir Arap politikası geliştirir. 1967’de altı gün savaşlarında İsrail’e tavır alır ve silah ambargosu uygular. Fransa, 22 Kasım 1967 BM kararlarına olumlu oy verir ve De Gaulle İsrail’in işgal ettiği topraklardan geri çekilmesini ister.
Bu bağlamda Fransa’nın Filistin politikası da değişmeye başlar. Georges Pompidou döneminde (1969-1974) özellikle 1973 OPEC petrol krizinin Avrupa ekonomileri üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, Fransa, Arap devletleriyle daha yakın ilişkiler geliştirmeye gayret etmiştir.
Pompidou’nun ölümünden sonra Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing döneminde Fransa’nın Arap yanlısı politikası daha da netleşir. Giscard, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) tanır ve İsrail-Filistin Sorunu konusunda uluslararası hukuka ve 1967 sınırlarına uygun iki devletli çözüm yönünde bir tavır benimser. 1972 Münih Olimpiyatları’nda İsrailli sporculara yapılan saldırılar ve sonrasında giderek artan “terör” eylemlerine rağmen FKÖ’nün tanınması sonrasında, İsrail ile ilişkiler yavaş yavaş bozulmaya başlamıştır.
1981’de cumhurbaşkanı seçilen François Mitterrand 50’li yıllardan bu yana Şimon Peres ile sıkı bir ilişkisi vardır ama Filistinlilerin bir devlete sahip olmasını savunur ve FKÖ ile ilişkilerini sürdürmekle birlikte Fransa-Filistin ilişkilerinde bir aşınma yaşanır.
Jacques Chirac ile birlikte de Gaulle’cü Filistin-Arap politikası yeniden canlanır. Arafat’ı koruyacak kadar iyi ilişkiler kurar. Bu yüzden İsrail Chirac’ı “teröristlerin destekçisi” olarak görür.
Amerikancı Nicolas Sarkozy (2007-2012) döneminde Fransa, İsrail yanlısı bir çizgi izler. Onu takip eden Sosyal Demokrat François Hollande da aynı çizgiyi sürdürür.
Cumhurbaşkanlığı seçildiği ilk yıllarda “iki devletli” çözüm önerisini dilinden düşürmeyen Emmanuel Macron’un İsrail’in son saldırılarına “şiddete son” çağrıları dışında bir adım atmadığı görüldü. İsrail’in güvenliğinin önemli olduğunu vurgulayan Macron, Hamas’ı hedef alıyor.
Fransa ve Avrupa’nın Filistin sorununa bakışını her dönemde ABD ile ilişkileri belirlemiştir.