Meleğini arayan startup
Ülkede son dönemde startup, yani hızlı gelişmeye açık, teknoloji barındıran girişim fikirleri, gündemin başlığına oturdu. Melek yatırımcıların tüm dünyada olduğu gibi bizde de gözdesi sayılan bu grup, doğru değerlendirilebilirse umulanın ötesinde sonuç getirme potansiyeline sahip.
Bugün birçok dev şirketin, başlangıçta bu noktada olduğunu hatırlatmak lazım. Nitekim bizde de Boğaziçi Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi mezunları, yaptıkları organizasyonlarla bu yapıyı destekleyen modeller sunuyorlar.
Devlet de bu filizlere yabancı kalmadı. Bence en ideal çözümlerden biri olan sağlıklı girişime giden yol olarak sayılabilecek yapıyı, mevcut işletmeleri melek yatırımcı haline getirerek hayata geçirdi. Bu vesile ile de akredite melek yatırımcılar oluşturuldu.
Esasen yarı kamu sayılabilecek İstanbul Ticaret Odası, Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi ile model olmaya daha çok aday bir yapı sergiliyor. Lakin yine devletin tanıdığı akredite melek yatırımcılara dönersek, burada durum çok parlak değil.
Hafta sonu Hürriyet İK ekinde Ahmet Can imzalı habere baktığınızda bu yapının oluşturulmasının üzerinden geçen 6 yılın sonucunda 471 melek yatırımcının akredite olduğunu görüyoruz. Fakat geçen yıl yapılan toplam melek yatırımların sadece yüzde 6,5’i bunlar tarafından gerçekleştirildi.
Elbette bunda Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu fotoğrafın ya da ortaya çıkan iş fikirlerinin endüstriyel olmama ihtimalinin de olduğunu ortaya koymak gerekir. Fakat neresinden bakarsanız bakın aksayan bir durumun yaşandığı açık.
Nitekim yurtdışındaki Türk gençlerine ve startuplara baktığınızda, yine aynı ismin imzasıyla yayınlanan bir başka haberde 250’yi aşkın Türk gencinin dünyada 800 milyon dolarlık yatırım çektiğini görüyoruz.
O zaman ‘bizi anlamadılar, bize güvenmiyorlar, sırf Türk olduğumuz için yapıyorlar’ gibi sapkın düşünceleri bir kenara itip, sorun / çözüm ikilisinin üzerinde durmamız gerekiyor. Yurtdışında yatırımı çekenler de Türk olduğuna göre, bunun başka gerekçelerle anlatılması mümkün değil.
Öyleyse birincisi ülkemizi yatırım yapılabilir seviyeden uzaklaştırdığımızı kabul ederek işe başlamalıyız. İkincisi yapıda bir sıkıntı olup olmayacağı ihtimalinin üzerinde durmalıyız. Üçüncüsü startup oluşumlarımızın sistematiğindeki yapıyı analiz etmeliyiz.
Önümüzdeki süreçte geleneksel işletmelerimizin dijitalleşmesi ve yeni ekonomiye uyumlu hale gelmesi zorunluluğu bulunuyor. Çünkü dünya ve rakipler buraya koşuyor. Bunun da en akıllıca modeli, mevcut işleri bozmadan, eldeki sermaye ile startuplar ile geleneksel işletme yapılarını ortaklıklar haline getirmektir.
Dediğim gibi İTO Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi bununla ilgili üzerinde daha çok çalışması gereken, ama model olabilecek bir yapıyı sergiliyor. Bu yapının mutlaka diğer odalara da örnek olup, çoğaltılması şart.
İşte tam bu aşamada da aynı dili konuşma başlığı gündeme oturuyor. Geçtiğimiz günlerde radyo programlarıma katılan iki ismin bu konuda getirdiği önerileri bu noktada paylaşmak iyi olacaktır diye düşünüyorum. İletişim ve Girişimcilik Danışmanı Remzi Durmuş, illerdeki odalara ait üyelerin, mutlaka bir araya gelerek yeni melek yatırımcılar haline dönüştürülmesi fikrini paylaştı.
Yıllarca okullarda çocuklarla teknoloji / doğa ikilisini ve buradan elde edilen buluşları anlatan Altuğ Revnak Eti de 81 ilde, kamu eliyle odalarda verilecek eğitimlerle geleneksel iş yapan iş insanlarımızın, yeni kuşakla aynı dili konuşabilme eğitimlerine yönlendirilmesi gereğine işaret etti.
Bu yapıyı oluşturursak, hem içeride harekete geçemeyen bir melek yatırımcı potansiyelini alevlendiririz, hem geleneksel işletmelerimizin bu yolla dijital ekonomiye geçişini ve yatırımcı olmasını temin ederiz; hem de bu iklimde borç para aramak yerine, melek yatırımcılar için Türkiye’yi cazip bir fotoğrafın içerisine sokarız.
Zira daha önce de yazdığım gibi Türkiye borç para aramaktan vazgeçip, ülkeyi bir proje üssü haline getirecek yapıyı ve iklimi oluşturarak dünyadan kaynak sağlayabilir. O kaynak da daha önceki gibi sıcak para değil, yatırımcı olur.
Ülke dışındaki gençler iş fikirlerine 800 milyon dolar kaynak çekerken, Türkiye’deki akreditelerde sadece yüzde 6,5’larda kalıyorsak, bu işi ya şimdi dönüştürürüz ya da iş fikirlerini yurtdışına kaptırırız. Bunun ‘sonra bakarız’ durumu kalmadı. Çünkü değişim dünyada çok hızlı oluyor.